Evet; hakiki ve sahici [yani gerçek] demokrasi için, önce “insan”ı, [yani] bireyi, [hemen yanında] yurttaşı, [sonuç olarak] vatandaşı YARATMAMIZ gerekiyor…
O yaratıyı; her türlü kurulun, kurumun, organın, yapının, oluşumun, yani her bir şeyin önüne, ortasına, arkasına yerleştirmemiz gerekiyor.
Vatanseverlik duygusunu, “önce kamu yararı” ülküsünü, “bencilliği”n üstünü çizen erdemi bilincine ve “biz” kavramını gönlüne yerleştiren insani yapıyı oluşturmamız gerekiyor…
Çünkü insani yapıyı oluşturmadan beşeri yapıyı inşa etme hedefine ulaşamayız…
Siyaset; vahşi bir çıkar dalaşı ve kör bir köşe kapmaca kurnazlığı ile sarmal olma değildir.
“Sen kalk, ben oturayım” kurnazlığı hiç değildir.
Yüreğinde vatan sevgisi, gönlünde:
“yarin yanağından başka her yerde,
her şeyde,
hep beraber!..”
diyebilme yüceliği/yüksekliği/ermişliği/ ve halk sevgisi; taşıyabilmek demektir!
“Hep bir ağızdan türkü söyleyip,
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı…”
Evet... İşte böyle!
İşte bu niteliklerle sarmaş dolaş “koşulsuz bir veriş” erdemi ile yüklü olmalıdır siyaset uğraşı…
İnce/kirli/soysuz bir “alış-veriş vahşiliği değil…
Çiziyorum vahşiliği: ilkelliği demek gerek!
Siyaset adamı, [aslında] ülkesi için mücadele üniforması kuşanmış bir askerdir; bir kahramandır/ yüksek gönüllü bir militandır…
- Hayır, katılmıyor musunuz?
Değil midir böyle?
Bence yanılıyorsunuz… Ve siz [bizce], üç karış önünüzü dahi göremiyor sunuz?..
Bu tanımlamalar sizce basit ve romantizmi ağır basmış hayal ürünlerimidir, yoksa?..
Bizce yanılıyorsunuz, evet evet açıkça… Açıkça yanılıyorsunuz er-dost-kişiler, açıkça.
Ve belki de siz[ler] yanıldığınız için ülke bu halde.
“İnsan”ımız bu durumda…
Ahlak böyle kirli/kepaze… Ve yoğun bir çamurun için battı/batıyor; boğuldu/boğulmak üzere…
Omurgalı olmak!..
Eğilip bükülmemek, el etek öpmemek ve kişiliğini, önüne atılan bir kemik parçası uğruna satmamak, pazara çıkartmamak…
Ya da… Ali’nin külahını Veli’ye giydirmek için dört takla atıp/ tepe üstü yere çakıldıktan sonra, yine de secde etmek veli nimetlerine… Yalayıp/yutmak!
Ne yıpratıcı, nasıl da öğütücü bir yıpranış getiriyor koltuk köşe/kapmacasında secde etmek el-aleme… El ve aleme!
Güç iş bükülmek.
Her melteme eğilmek; eğilip bükülmeyi kişilik haline getirmek daha da güç; çok daha güç…
Diyelim ki, bir kez düştün bükülmenin girdabına… Hiç değilse, bir kez büküldüm, deyip geçersin. Pişman olup, Tanrı’ya yakarır; üç-beş oruç, biraz tövbe, vaziyeti idare edersin…
Ama bir de bu "iş"i sevip, meslek edindin mi… Koy verip gidersin!
Bir daha rahat bir uyku uyuyup, dingin bir ruh hali ile göğsünü gere gere esneyemezsin, falan.
Ve… Gıpta edersin tünediğin dam üstünden omurgasını bükmeyenlere; büktürmeyenlere...
Ve acısı gönlünde bir sızı: Hele sana acıyarak bakan o göz bebekleri…
O göz bebekleri!..