NİÇİN ZAM YAPARLAR?

NEVZAT LALELİ

Yeni zam yağmurunun üzerimize seller gibi geldiği şu günlerde halkımız, bu hükümetten hiç beklemediği bu zam yağmuru karşısında şoke olmuş vaziyettedir ve ağzından, umulmayan adamın ihanetinde kullanılan; “Sen de mi Brütüs…” sözleri dökülmektedir.

Biz ise her zaman söyledik ki, hükümetler önce kendilerini faiz bataklığından kurtarmalı ve ayağını basabileceği bir sağlam zemin bulmalıdır. Bu sağlam zemin, hiç şüphesiz üretime ağırlık verilen ve sömürücü faizin ekonomiden çıkarıldığı “Adil düzen” zeminidir.

Çok partili hayata geçtiğimiz 1940’lardan beri, iktidara gelen partiler, adları farklı olmasına rağmen (başka benzerlikleri bir yana) ekonomik konularda, her gelen gideni aratmış, kendine oy veren insanları bile zaman zaman sukut-u hayale (ümitsizliğe) düşürmüşlerdir.

Hükümetlerin ekonomik uygulamalarında en belirgin özellikleri; “devlete para lazım”  bu cümleyi biraz daha açarsak “iç ve dış borç faizlerinin ödenmesi zamanı geldi” diyerek, arkasından da yeni zamlar yapmak, yeni vergiler ve harçlar koymak veya bunların oranları yükseltmek olmaktadır.

Hükümetlerin borçların kaynak tedarikinde kullandıkları diğer bir metot, harcamaları kısmak cihetidir. Ama bu kısma işlemleri, hükümetlerin kendilerine güç yetiremediği bankaların, holdinglerin, etkili odakların ve iç ve dış kredilerin borç ve faiz ödemelerinden değil, gariban memurun, işçinin, dar gelirlinin, emeklinin ücretlerinden, çiftçinin ve üreticinin ürettiği mahsulün taban fiyatlarını düşük tutularak sağlanmaktadır. Mesela memurlara ve asgari ücrete verilen yıllık zam oranı yüzde 2,5 + 2,5 olmaktadır.

Bu uygulamayı yaparken halkın ekonomik durumu kesinlikle nazar-ı dikkate alınmamakta, “vatandaşın mutfağında tenceresi kaynıyor mu veya mutfak yangını büyümüş mü?” sorularına cevap aranmamaktadır. Varsa da yoksa da kendilerine lazım olan para bulunmalı ve harcanmalıdır, mantığı güdülmektedir.

ZAM YAPMANIN SEBEBLERİ

Üretim ve imalatın artırılmasını sağlayamayan, ihracatın yükseltilmesine ve ithalatın düşürülmesine tesir edemeyen hükümetlerin zam yapmasının, yeni vergiler ve harçlar koymasının tek sebebi vardır. Bu, vadesi dolmuş borç ve borç faizlerinin ödenmesidir.

 “İyi ama kardeşim AKP hükümeti de 10 senedir pek öyle önemli zam yapmadı” diyecek olanları biraz olayları yakından takip etmeye davet ederim.

AKP hükümeti döneminde yapılan iç ve dış borçları ile bunların faizlerinin ödenmesinde ülkemizin de büyük ve karlı fabrikalarımızın, tesislerimizin hem de yabancılara yok fiyatına satılarak, alınan gelirlerle sağlanmıştır. Daha sonra toprak satışlarıyla satışlara devam edilmiştir. Acaba ülkemizde ne kadar arazi yabancılara satıldı bilenimiz var mıdır?

Özelleştirme adıyla ve “Babalar gibi satarım” sözleriyle satılan fabrikaların, arsa ve arazilerin, hizmet sektörü (TELEKOM ve PETKİM) kuruluşlarının satışından gelen paralar şimdi nerededir? Ne oldu bu göz bebeğimiz kuruluşların satışından alınan paralara?

Artık ortada ne göz bebeğimiz kuruluşlarımız vardır, ne de bunların satışından elde edilen gelirler… Hepsi elden çıktı ve dış borç ve faizlerine verildi.

Ve artık şimdi iş, yeni zamlar yapamaya geldi. Buna rağmen AKP iktidarı Cumhuriyet dönemi hükümetlerinin hepsinin borç toplamından fazla borçlandı. Bütün fedakârlıklarımıza rağmen borcumuz ve borç faizlerimiz katladı.

Hükümet, her şeyin zamlanmasını sağlayacak olan elektriğe % 12, DOĞAL GAZA % 10 zam yaparken, bir taraftan da ÖTV vergilerini artırdı. Pamuğun, fındığın, buğdayın vb. ürünlerin taban fiyatlarını çok düşük tutmasının sebebi yine faiz ödemeleri oldu.

Sayın Başbakan dış borcumuz olarak, IMF’ye olan borcumuzu açıklamakta, belediyelerin, KİT’lerin ve finans sektörü olan bankalar başta olmak üzere bütün özel sektörün “Devlet garantisinde” aldığı dış borçları hesaba katmamaktadır. Halbuki hiçbir dış borç, devlet garantisi olmadan verilmemektedir.

80 yıllık Cumhuriyet hükümetlerinin AKP hükümetine devrettiği iç ve dış borç toplamı 200 milyar dolar iken, 10 sene sonra bu borç toplamı 500 milyar doları geçmiştir.

İSTİSNA HÜKÜMETLER

Yukarıda belirttiğim hükümetlerin ekonomik icraatlarında 50 yıllık çok partili hayatta “hiç istisna (farklı) uygulama yapan hükümet olmadı mı” derseniz, bu soruya; hakkaniyet ölçüleri içerisinde “elbette, oldu” dememiz gerekmektedir.

Bu farklı ekonomik uygulamayı yapan hükümetler CHP-MSP koalisyon hükümeti (1974–77), AP-MHP-MSP (1977–79) hükümetleri ve Refah-Yol hükümetidir(1996–97)

Bu hükümet, önce 1997 yılı bütçesini hazırlarken “denk bütçe yapacağız” beyanıyla çalışmalarını halka deklere etmiş, hazırladığı bütçesinde, bütçe gelir ve giderlerini denk tutarak bütçenin borçlanma ihtiyacını ortadan kaldırmıştır.

Hükümet, önce belediyelerin ve KİT’lerin (devletin bütün kuruluşlarını) ellerinde kalan miktarları az da olsa bulunan paralarını “bir havuzda toplamıştır.” Bu bir kuruluşun ihtiyacını bile karşılayamayan az miktarda ki paralar bir araya gelince büyük bir yekûn (miktar) oluşturmuştur. Yatırım ve işletmeleri için ek paraya ihtiyacı devlet kuruluşları, bu finans ihtiyaçlarını yurt içi ve yurt dışı finans kurumlarından (bankalar ve İMF kanalıyla yabancı bankalar) yüksek faizli borçlarla değil “Havuz’dan borç alarak” karşılamışlardır. İşleri bitince de bu parayı bir başka kuruluşunun kullanabilmesi için havuza iade etmişlerdir.

Böylece hemen hemen hiç masrafsız kullandıkları “havuz kredileri” sayesinde üretilen malların fiyatları (maliyet içine faiz girmediğinden) düşük olmuş ve hem de malların halka arzı ucuz olduğundan ekonominin çarkı da gittikçe hızlanan bir trende dönüşmüştür.

O dönemde hükümet, hiçbir mal ve hizmete (elektriğe, suya, çimentoya, demire veya diğer temel ihtiyaç maddelerine) bir kuruşluk bir zam yapmadığı gibi, açılan 3 büyük paketle ki bunlardan takriben 10.000.000 (On milyar) dolar gelir sağlanmıştır. Yurt içi ve dışı borç ve faiz ödemelerinden kurtarılan 10 milyar, KİT’lerin gelirlerinden de yine 10 milyar dolar olmak üzere toplam 30 milyar dolar, bütçeye katılmıştır.

Bütçede ki bu para tasarrufu, memurumuza ve emeklimize maaş, işçimize ücret, çiftçi ve köylümüzün ürettiği ürünlere büyük oranlarda taban fiyatı olarak ödenmiştir. Bu uygulama ile ekonomi halk kesiminde bir doping tesiri yapmış, üretim artmış, halkımızın yüzü gülmüş ve hayata daha umutla bakmaya başlamıştır. Tüketiciler daha çok alış veriş yapmışlar ve ekonomimiz canlanmıştır.