Ülkemizin dört bir yanı ateş çemberi ile sarılıdır.
Füze kalkanı olgusunun yarattığı bölgesel gerginlik bizleri adım adım bu ateş çemberinin ortasına doğru sürüklemektedir.
Suriye ile tırmandırılan düşmanlık politikasının nerelere varacağı belli değildir.
Petrol arama çekişmesi Akdenizi her an bir kan gölüne döndürebilecek bir tırmanış içindedir.
İrana karşı sürdürülen siyasetin riskleri endişe edilecek bir düzeye ulaşmıştır.
ABDnin Ortadoğu politikasının karakolu görevi ülkeyi sayılamacak ölçülerde riskli bir ortama doğru sürüklemektedir.
En son yaratılan İsrail krizi ise, sıfır sorun siyasetinin geldiği noktayı özetlemektedir
Sanayi durma noktasına gelmiş, tarım politikaları kırsal alanları yakmış, kavurmuştur.
Dünyanın başına musallat olmuş bulunan ekonomik krizin Türkiyeye olan etkileri, tümü ile tüketim ekonomisine yönelmiş bir anlayışı orta yerinden çatırdatacak bir güç ve niteliğe ulaşmış, tırmanışını sürdürmektedir.
Hukuksuzluk almış başını gitmiş, ülkenin bölünmez bütünlüğü nostaljik bir hatıra olma durumuna düşürülmüştür.
Ancak hal böyle iken
Ülke ve Dünya bu durumda iken
Türk siyasetinin birinci gündem maddesi yeni Anayasadır
Üstelik bu Anayasa, sadece iktidar partisinin talep, istek ve şekillendirmeleri doğrultusunda kısa bir süre önce önemli ölçüde tırpanlanıp, değiştirilmişken
Ama yapılan anayasa değişikliği belirli amaçların gerçekleştirilmesine yetmemiş olacak ki, hızla, telaşla ve öncelikle Türkiyenin tek sorunu yeni Anayasa olarak belirlenmiş bulunmaktadır.
Türkiye insanının işe ve aşa ihtiyacı vardır.
Toprağı ucuz mazota, yerli tohuma ve yeterli desteklere ihtiyacı vardır.
Türk işçisinin sendikal haklara, öğrencinin copsuz biber gazsız bir eğitim seferberliğine ihtiyacı vardır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendisini yıpratmak için düğmeye basmış, var gücü ile çalışan mihraklardan kurtarılmaya ihtiyacı vardır.
Türk adliyesinin bağımsızlığa, özerkliğe, her türlü baskı ve dayatmadan sıyrılacağı bir düzene ihtiyacı vardır.
Türk basınının her türlü baskıdan azade özgür bir ortama ihtiyacı vardır.
Ve Türk insanının yarına olan güven duygusuna, işinin ve aşının garanti edilmesine, barış içinde huzurlu bir yaşama ihtiyacı vardır.
Ama gelin görün ki, ülke ateş çemberinin ortasında, ekonomik krizlerin uğrak noktasında ve huzursuzluğun tam göbeğinde saf tutmuş, yeni olduğu ileri sürülen ve içeriğinde nelerin yer aldığı bir Devlet sırrı gibi saklanan köhne bir zihniyetle karşı karşıyadır.
İşte bu ortamda, bu kargaşanın kavşak noktasında Türkiye halkı, yasaların işlerliklerini yitirdiği bir ana-yasa söylemi içinde sürdürdüğü derin uykusuna eşlik eden söylemler doğrultusunda horultularını katmakla meşguldür.