NEDEN DİRAYETLİ TEMSİLCİLER AZ ÇIKAR?

 

 

29 Mart Yerel seçim atmosferi gittikçe artarken, siyasi partiler de adaylarını sahalara sürmeye başladılar. Hatta bazı partiler işlerini  tamamladı, adayları var gücü ile çalışmaya başladı.

Benin anlayamadığım bir konu var.

Milleti temsil etsin, milletin hakkını TBMM savunsun diye seçtiğimiz insanların önünü mü kesiyoruz, ya da;

“Sen biraz da buralarda oyalan, oyalan ki, senin gibi çalışkan, dürüst, işini bilen ve liderine bu kadar bağlı kişilere fazla yüz vermeyelim mi?” deniliyor bilemiyorum.

Siyasi partilere bakıyorum, tabanlarından yetişmiş, yıllarca kendi misyonu için üretmiş ve üretmeye devam eden insanlarının adaylıklarını elinin tersi ile bir kenara itip, ya bir başka partiden görev alarak başkanlık yapmış, ya da bir başka partinin istemediği eski başkan adaylarını ve yahutta, halen görevde olan, gerek iktidarı terleten, iktidarda ise muhalefete kök söktüren Milletvekillerini Belediye Başkan Adayı olarak ilan ediyorlar.

Bu durum nerelere hizmettir ki, yeni yetişecek, siyasi arenaya çıkacak yeni beyinlerin önü bir takım ihtiraslar yüzünden kesilebiliyor.

Yazık oluyor bu ülkeye, yazık. Her yıl binlerce genci mezun ettiğimiz üniversitelere bunca harcamayı boşa yapıyoruz demek ki.

Ya da, bizler genç beyinlerimizi bir takım devletlerin iş gücünü en yüksek düzeye çıkarmaları için yetiştiriyoruz.

Yetişmiş elemanlarının iş bulamadığı, genç beyinlerin TBMM’ne yer bulamadığı, devlet kadrolarında çalışanların bilemiyorum ama, her halde %60’nın yaşının 65’lerin üstünde olduğu  bir devlet yapısı ile mi övünüyoruz, varın orasına sizler karar veriniz.

Büyük Önder Atatürk’ün “Gençler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” sözlerine sık sık yer verenlere inanmamak lazım.

Bence Milletvekili olmuş, halihazırda meclis çatısı altında aktif siyaset yapan ve yaptığı çalışmalarla millete hizmet veren bu beyinleri Belediye Başkanlığına aday göstermekle hata ediliyor.

Velev ki bu vekiller aday oldukları yerlerden başkan seçildiler. Peki meclis çatısı altındaki vekil sayısı aynı mı kalacak?

Diyelim ki, meclis çatısı altında bulunan vekiller belli sayıyı geçtiği için ara seçim gündeme geldi. Peki bu ara seçim için harcanacak milletin parası heba edilmeyecek mi?

Vergilerde indirim yapılsın diyenlere, emeklilere biraz refah payı sağlansın diyenlere, vatandaştan alınan ilaç paralarına son verilsin diyenlere, öğrencilere verilen öğrenci kredileri yükseltilsin diyenlere, açız diye bağıran memurlara %16 zammı çok görenler, “BÜTÇENİN DENGESİ BOZULUYOR” diyenler, seçimlerle, partilere ödenen milyarlarca seçim yardımları ilke bütçeyi bozmayacaklar mı acaba?

Milli gelirin hızla düştüğü sırada, refahla, kalkınma ile övünülerek ve de gündemlerin her gün değiştirilip dikkatler dağıtılarak nereye gidiliyor, sormak gerekiyor. 

İşsizlerin %90’nın gençlerin oluşturduğu bir  toplumda ne kadar inanabiliriz ki?

Esnafın  borç içinde kıvrandığı, bir çıkar yol aradığı günlerin içinde boğulduğu anda neye, nelere inanabiliriz ki?

Sonra su transferler neyin nesi.

Adam yıllarca A partisi içinde koşuşturmuş, karşı partilere demediğini bırakmamış, karşıt partilerin ideoloji ve duruşlarını yerin dibine sokmuş, şeçim zamanı kendi partisinin gözünden ama şöyle, ama böyle durumlar yüzünden düşmüş olanlara ne demeli.

Hadi onlara bir şey demiyoruz. Hadi onların yüzleri kızarmaz.

Peki daha düne kadar kendilerine Yunan askeri gibi bakan partilere ne oluyor.

Dünyada başka insan kalmamış gibi, sanki o yörede o insandan başka yönetecek yokmuş gibi, transfer kapılarını sonuna kadar açıveriyorlar.

Hani derler ya, “eskici, beğenseydi, aldığı eski elbiseyi kendi giyerdi.”

Öyle oluyor.

Eskicinin giymediği elbiseyi, acaba bana daha ucuza gelir mi düşüncesi ile, bu eski elbiseler yeni takım oluveriyor.

Biz de yutuyoruz, inanıyoruz.

Ya da yutturuyorlar, inandırıyorlar.

Anadolu’da bir deyiş vardır. Belki herkes bilmez. Biliyorsa da ben yine tekrarlayayım.Ben yine de tekrarlayım.

“Alın da gaçan mı?”

Aslında bizler; vatandaş, halk, inanmış gözüküyor. Tıpkı; Medyanın doğru haberlerimiz dediği atmasyonlarına inanmadığımız gibi.

Kime soralım “Neden dirayetli  temsilciler az çıkar?” diye.

Dün bir gurup öğretmen emeklisi çay bahane diyerek laflıyorduk. 11. dalga denilen hareketliliğin ardından gazetelerde çıkan haberleri eleştiriyorduk.

Öğretmen emeklilerinin tam görüşü, bu medya yalanlarına bir dur denilmesi idi.

Bir takım kişiler çıkıp köşelerinden medyanın yalan haberlerini devşire etmesi gerektiğinin sırasının geldiğini söylemişti ki, bir gün sonra usta bir kalem konuyu ele aldı.

Gazetelerin isimlerini tek tek vererek tutuklanan veya göz altına alınanların sayılarının nasılda değişik olduğunu açıklayıverdi.

İyi de yaptı.

Bizden de O’na teşekkür etmek düştü. 

NEDEN İNSAN HAKLARI:

Çünkü;

* Bütün insanlar hür ve eşit doğarlar.  

* Herkes ırk, renk, cins, din, siyasal ya da başka herhangi bir ayrılık gözetmeksizin, bildiride yazılı bütün haklardan ve özgürlüklerden yararlanma hakkına sahiptir.  

* Yaşamak, özgürlük ve can güvenliği herkesin hakkıdır.  

* Hiç kimseye işkence, zulüm, onur kırıcı ceza ya da işlem uygulanamaz.  

* Hiç kimse yasalara aykırı olarak tutuklanamaz, alıkonulamaz, sürülemez.  

* Herkes davasının bağımsız bir mahkemede görülmesi hakkına sahiptir.

Bir sonraki yazımda buluşmak üzere hoşçakalın.