Ülkemizde,kurumlar arasındaki güvensizlik, artık siyasi rant koparmalarına dönüştü.Memleketin ez ücra köşesinde olay bir olar,siyasiler tarafından seçim aracı yapılıp ekranlara getiriliyor.
Memleketin güvenlik çivisi kopmuş gibi.Polisi ,Jandarmasını çekemiyor,jandarması polisini.Polisin ve Jandarmanın gizliliğini de medya hemen çözüyor.
Güvenlik kuvvetlerinin içerisindeki gizlilik,sanki gizli bir el tarafından cımbızlanıyor.
Tele kulaklar mı hızlı çalışıyor ne?
Her evin gizli konuları,güvenliğini ilgilendiren gizli plânları vardır.Devlette büyük bir ev olduğuna göre,bekası için plânlarının olması doğaldır.Emniyetin birbiri ile her an haberleşmesi en doğal hakkıdır.Ama iki emniyet Müdürlüğü arasındaki konuşma veya haberleşme nasıl da aynı saatte medyaya ulaşıyor? Bunu anlamak mümkün değil.
Jandarmamızın ve emniyet müdürlüğümüzün arasındaki gel git tartışmaları sürerken,bu iki emniyet kuruluşumuzu kızıştıranların olduğunu da görüyoruz.Aynı bakanlığa bağlı olan bu iki kuruluşumuzun böyle polemiği tabiî ki emniyetimizi yıpratıyor.Dolayısı ile iç güvenliğimizi de tehlikeli bir yapıya sokuyor.
Bayrakla resmi çektirilen katiller,daha önceden yapılan ihbarlar bir takım kişilerin işine geliyor.
Eğer amaç üzüm yemekse,bu böyle olamamalıdır.Bence amaç,bağcıyı bir daha iyileşemesin diye komaya sokma pozisyonudur.
DYP Genel Başkanı Mehmet AĞARın dediği gibi;
Türkiyede tam bir "güvenlik erozyonu" yaşanıyor. Bir suikastın arkasından görünmez bir elin kolladığı ya da kontrol ettiği garip ilişkiler çıkıyor. Emniyetle jandarma arasında çok ciddi bir "güven sorunu" olduğu ortaya çıkıyor.
Benim bildiğim emniyet de, jandarma da İçişleri Bakanlığına bağlıdır. Havada bayraklı kasetler uçuşuyor. Polisten sızan da jandarmalı görüntü oluyor. Sonra kasedin emniyette çekildiği ortaya çıkıyor. Jandarma sert açıklama yapıyor. Emniyet Genel Müdürlüğü sözcüsü cevap vermeye çalışıyor. Ama bütün bunlar olurken Emniyet Genel Müdürü tayin edilmemiş ve İçişleri Bakanı susuyor.
Evet, artık apaçık görülüyor ki, suikastla birlikte suikasttan çok daha beter bir otorite sorunu olduğu ortaya çıkıyor.
Sayın Ağarın dediği siyasi rant isteği dışında %100 doğru.Şu anda Türkiyede devlet hesabına çalıştırılan kişilelerin güvenlikleri yok olmuştur.Normal vatandaşlar bile rahatsızken,yazarlar,aydınlar,hatta iş adamlarımız bile güvensiz bir ortamda yaşıyorlar.Parası olan özel korumalarla korunacak,olmayanlar da Allaha emanet olacak.
Amaç, üzüm yemek değildir demiştim.Evet üzün yenmiyor artık memleketimde.
Memleketimde işlenen en çirkin cinayetler bile siyasete yakıştırılıp,oy kapabilme durumuna düşülüyor.
Katil damgasını yiyen kişiler hemen bir partinin veya bir sivil toplumun malı olabiliyor.
Ölen ve öldüren ,siyasi bayrak haline getirilebiliyor.
Devletin karşısına ayrı bir devlet çıkartılabiliyor.
Artık iç siyaseti açık açık ABD idare edebiliyor.ABD nin en küçük birim başkanları dahi, Türkiye ile ilgili açıklamalarda bulunabiliyor.
Sayfa sayfa,manşet manşet TÜRKÇE İSİMLER KULLANILSIN diye kalemler bitirilirken,dünyanın en büyük fabrikasının kurulduğu sultanlar sehrine,Vestel CİTY,Vestel COUNTRY denilebiliyor.
Yasama ve yürütmeyi elinde bulunduranlarımız da bu işi biz düzeltiriz mantığını kullanmak varken,eskiden siz neden düzeltmediniz? diyebiliyor.
Yıllarca yazılarını zevkle okuduğum Rauf Tamerin dediği gibi;
Biz, ulusal bir mahcubiyeti, ancak birlik ve beraberlik içerisinde atlatabilecekken, haydii, devletimizin karşısına bir hasım devlet çıkartma gayretindeyiz. Diyebiliyoruz.
Çok tuhaf bir ülke olduk.Yıllar önce öldürülen büyüklerimizin,yazarlarımızın katillerini bulamazken , Hrant Dinkin katilini 18 saat sonra bulabiliyoruz.Hem de bir ihbar sonucunda?
Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerde de bu kanlı olayı seçim malzemesi yapıp kullanabiliyoruz.
Anlayacağınız çok tuhaf bir ülke olduk.Tam bir trajedi tiyatrosu yaşıyoruz.
Silkinmenin zamanının gelmiş olduğunu düşünmek hakkımız değil mi?
Artık, trajedi tiyatrolarının baş aktörü olmak istemiyoruz.Milletçe barış,dostluk,kardeşlik ve orantılı özgürlük istiyoruz.