Suriyeli mülteciler ülke içinde dalga dalga yayılarak Söke’ye kadar geldiler. İnsanlığın yüz karası insan kaçakçılığı, tutasızlıklar ve umursamazlıklar yüzünden yıllardır bir türlü önlenemezken, gün geçmiyor ki yakınımız da yöremizde denizde batan teknelerden “insan cesetleri toplandı” haberleri manşetlere düşmesin. Zafiyet nerede? Bu konuda önlemler alınmadıkça umut yolcuları gündemi daha çok meşgul edecek. “İstanbul’a getirildiniz.” denilerek Söke’ye bırakılan Suriyelileri kandıran insanların da ne denli vicdansız olduklarını takdirlerinize bırakıyorum. Adı geçen 15 kişilik son kafile Kaymakamlığın girişimi ile olması gereken yere gönderilmişler ama öyküleri kalmış, Hükümet meydanında, koca cami havlusunda, garajda yatıp kalkan ve gündüzleri dilencilik yapan Suriyeli göçmenler konuşuluyor hâlâ…
Sınırlarımızın ne kadar denetimsiz olduğunu, ülkemizin yol geçen hanına döndüğünü anlatan bu son olay, geçen yılın ortalarında gittiğim İngiltere’ye vize alabilmek için yaşadığım sıkıntıları anımsattı. Elin oğlu öyle sık eleyip, ince dokuyor ki, insanın bir an vaz geçesi geliyor. Pasaport yeşil, birinci dereceden yakınımın, oğlumun, İngiliz gelinimin daveti, emekli oluşum, tüm belgelerimin tamam olması ve art niyete açık hiçbir şüpheli durumun olmamasına karşın, özel bir ajansın yüklüce bir üret karşılığı 15 sayfalık mülakat dosyasını doldurması, özel bir odada görüntülü kayda alınarak detaylı bir sorgulamanın yapılmasından sonra üç ayın sonunda, ayak bastı ücreti de ödeyerek alabildiğim vizeyle seyahatimi gerçekleştirebilmiştim.
Bu ülke 3. Sınıf bir ülke mi ki, sınırlarına, gümrüklerine sahip çıkamıyor? Kendi kurallarını koyup ziyaretçileri konusunda seçici olamıyor. Bir yanımız, Ortadoğu sınırlarımız ateşler içinde, dünyanın kanayan yeri ama sınır kapıları ardına kadar açık. Batı komşularımıza bakın “bir kent”imiz büyüklüğündeki dost görünen ülkeler bile “vizesiz” kabul etmiyor Türk insanını ülkelerine. Bu da kimsenin ağırına gitmiyor, ne tuhaf. Sizce öyle değil mi?