Doğançayırdayız. Eskişehirin Seyit Gaziye bağlı bir belde. Ve biz 3 Haziran 63ü (Nazım Hikmetin Ölümü) anmak üzere 30 kişilik bir grupla Ankaradan Doğançayıra geldik. Akşamın saat sekizine kadar esnafını gezdik, çiftçisinin evine konuk olup, bazlamasından yiyip, çaylarını içtik. Saat yirmiden yirmi iki buçuğa kadar konser izledikten sonra döndük. Bu benim törenlere ikidir katılışımdır.
Bir kere Doğançayır halkı yasaksız yetişmenin en büyük avantajını yaşamaktadır. Halk her anlamda doyumlu, ikna edici ve ikna olucudur. Sevecen ve hoş görülüdür. Çocuk, genç, kadın, erkek ve yetişkini, yaşlısı bir birini katıksız sevebilmektedir. Bu yazdıklarımın her cümlesinin birçok davranış ve söylemi ile tanıklandırıp ispat edebilirim. Edeceğim de zaten. Bu konuda bir yazı hazırlıyorum. Yani ezberden ya da hamaset yapmıyorum.
İşte belde ve yöre halkının bu mertebeye yükselmesinde büyükçe bir paya sahip Arslan Afacan isimli öğretmen ağabeyimiz 79 yaşındaki büyük insan, kendi köyünde 1951de başladığı öğretmenliği ve 1992de kurucusu olduğu belediye başkanlığı ile beldesini ihya etmiştir. Köy halkı tümüyle öğrencisi , elini öperek saygılarını belirtiyorlar. 2009da seçilen, belediyenin şimdiki başkanı genç bir deli kanlı. Halkla ilişkisinde tepeden değil, yamuk ve yalaka da değil, Düzeyli bir ilişki sürdürmektedir. Ben eminim; O köyün yaşlısı, genci, kadın, erkeği, çiftçisi, esnafı herkesler birbiriyle, bu düzeyli ilişkisini sürdürüyor. Hatta dışarıdan gelen konuğa, pazarcıya, alacaklıya, memura amire de bu düzeyli ilişkinin yürütüldüğünü gördüm ve inanıyorum. Böyle bir toplumsal düşünce ikliminde yetişmiş insanlarda öncelikle kendi beyinlerini tutsaklıktan kurtarmışlardır.
Evet beyler abarttığım düşüncesi aklınızın kenarından geçiyorsa, buyurun davetlimsiniz, gidelim görelim. Çok doğaldır ki bu durum nazımın Yasaksızlığı ile başlayan bir anlayışın köy halkının bilincine yerleşmesi sonucudur. Şahsen benim köyümde, ilçem de, ilim de, Nazım adı ve kominist sözcükleri halen yasak. İşte bu nedendir ki, yasaklı Türkiyenin yasaklamalı anlayışına sahip yöneticileri baştadır. Baştakilerle birlikte aziz halkımız da yasaklar ülkesi ikliminden nasibini aldığı için, kendi beyinlerini özgürleştiremememektedirler.
Şimdi diyecekler ki Nazım Hikmeti biz serbest ettik.Hey gidi koca dünya ;O kadar hınzırlaştın ki; şimdilik nazım düşüncesinin o kalelerinizi zorlayamayacağınızı düşündüğünüz için , ve dünyanın gözünü boyayıp demokratik kisvesinde görünme nedeniyledir.Öyle gösterip de özdeki iki yüzlülükle öğretmenini biber Gazıyla zahirleyenlere ne denir ben bilmiyorum.Oradaki bir panelde konuşan üç yazardan bayan arkadaş ,araya serpiştirilmiş 4-5 kadın ve 50 kadar erkeğe, beyler; sizin eşleriniz nerede diye serzeniş de bulunuyor.Ve kendi verdiği yanıtlarda ,eşlerimizin bulaşık yıkadığını o yüzden gelemediklerini söyleniyordu. Benim yanıtımda; İşte eşim karşıdaki kahvede okey oynuyor,sizi de duyuyor. Ne düşünüyorsunuz ? Baskı yaparak getireyim mi ? Buraya, dedim ve sizin bu düşünce farkınız Nazıma bile yarın yanağından gayrı her yerde ,her şeyde ortaklık önerisini çekincesi ile getirmiştir .Kadınımızın kendi bilinciyle mücadelede yerini alması gerekmiyor mu? Diyerek çıkış yaptım ve Nazımın Mavi gözlü dev Şirine atıfta bulunarak küçük hayallerin gasp edilmiş beyinlerin, kurtarılmasının tartışılmasını istemiştim.Kadının minnacık hayalleri veya iki kişilik bencilliği ile, devin yapacağı, büyük bir toplumsal başarıyı engelleyici niteliktedir. O beyinlerin kutsallığını bozacak yada yaracak, depremlerin ve artçı şokların sarsıntısı gerekmektedir.
Mülkiyet tutkunluğuna, hatta mülk sevgisine dönüşmüş ham hayallerin yerini nesnelliğimizin yarattığı, toplumsal gerçekliğimizle buluşamıyorsak, erkeği ya da eşler karşıtını suçlayarak bir yere varamayacaktır. Gerçek anlamda insan olmak ,toplumca huzur ve güvene gitmekle mümkündür.
Örnek mi, diyorsunuz; Doğançayır belde halkı, üretimi,dağıtımı ve tüketimi ile, nesnelinde ,gelişmiş toplumsallık anlayışı , öznelinde ise insancıl bir düzen kurmuştur. Kapitalist sistemin içinde, Nazım Önderliğin de sosyalizme yol almaktadır. Demek ki insanlar isterse; her şeye karşın, üretim, dağıtım ve tüketimde; adalet ve eşitliği sağlayarak düzenini yürütebilmektedir.
Saygılarımla.