Genellikle yerel konuları işleyen bir yazarım. Ama son günlerde Ortadoğuda meydana gelen önemli olaylar beni dış dünyaya yönlendirdi. Yani 15 gündür Mısırda bir satranç oynanıyor. Halk sokaklara çıkmış, Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarekin istifa etmesini istiyor. Amerika ve İsrail yanlısı Mübarek, önceki akşam yaptığı açıklamada, eylül ayında yapılacak seçimlerde yeniden adaylığı düşünmediğini, ancak ara dönemi kendi liderliğinde bitirmek istediğini söyledi. Bu açıklaması, bazı gözlemcilere göre: Mübarek bir daha aday olmayacak şeklinde değerlendirildi. Ama Mübarek ortamı uygun bulursa, yeniden aday olmayı düşünüyor. Ama onu o makamda 30 yıldır tutan, kollayan batı dünyası, artık Mübarekin sokağı kontrol edemeyeceğini biliyor.
Bunu nereden anlıyoruz? ABD Başkanı Obama fazla açıklama yapmadan olaylara sessiz kalmayı tercih ediyor. Ve dünyada hiçbir lider açıklama yapmazken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, grup toplantısında yaptığı konuşmada, Mısır Lideri Hüsnü Mübarekin gitmesini istedi. Bu açıklama Başbakan Erdoğanı bir kez daha önemli bir konuma getirdi. Arap Dünyasının önde gelen televizyon kuruluşu El Cezire, ne büyük bir rastlantıdır ki konuşmayı canlı olarak verdi. Sanki herşey önceden planlanmıştı. Erdoğanın bu konuşması batı medyasında da flaş haber olarak verildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Mübareke çekil derken, sokaklarda, meydanlarda isyan bayrağını çekenleri destekleyiverdi.
Tayyip Beyi beğenin veya beğenmeyin ve o bir kez daha yapacağını yaptı ve Mısırdaki krizde aktif rol aldı. Onun için bu tavrı dikkat çekicidir. Sayın Başbakan Türkiyede sokaklara çıkanlara hiç müsamaha etmezken, Mısırdaki isyancıları nasıl destekler anlayamadım.
Bugün Hüsnü Mübareke git demek doğru. Ama o gittikten sonra lider kim olacak? Bu yüzden esas sorun, bundan sonra başlıyor. İslam Dünyasındaki gelişmeler ortada. Dalga dipten geliyor. Mısırlılar Mübareki çoktan çizdi. Dünya liderleri de onu gözden çıkardılar. Fakat olaylar çok ani geliştiği için ABD, Batı Dünyasının çıkarlarını koruyacak bir lideri kısa zamanda bulamaz. Bu nedenle Mübarek, efendisine yapacağı son hizmet dokuz ay daha iktidarda kalmak olacaktır.
Emperyalist Batı Dünyasının dünyada pek çok diktatörü vardır. Acaba onlar bu gelişmeleri, nasıl değerlendiriyorlar? Dipten gelen dalgaların kısa sürede nasıl geliştiğini ne şekilde gördüler ve olayları şaşkınlık içinde izlediler. Bu yüzden mevcut diktatörlerle, demokrasiye geçiş süreci yaşanacağına kimse inanmasın. Bu batı menfaatlerinin yok olması demektir. Amerika lehine rol modellik yapabilirler. Ama o toplumlarda aydınca bir değişiklik eylemi asla olmaz. Sözde aydınlar, kendi fildişi kulelerinden halkın arasına inemez ve geniş kitlelerin yararına yasal düzenlemeler yapamazlar. Onun için birgün tarih, halkın yanında olmayan, sömürücüyle işbirliği yaparak ülkesini geri bırakan sözde aydınlardan ve yöneticilerinden hesap soracaktır. Bu sözde entellektüellerin eylemleri bizi dünyaya tanıtmıştır. Uygarlık ve Doğu İslam Kültürüne adını veren de Batı olmuştur. Ve batı hep önümüzde olmuştur. Bilimi, dini, felsefeyi, eğitim ve öğretimi, toplumsal düzenleri, ekonomiyi, siyasi önderleri, yeni tip ahlak ve yaşantı biçimini, edebiyat, sanat ve güzelliği tanımayı... ve insan yaşamının tüm yönlerini, kısacası toplumsal boyutların tümünü istediği gibi gerçekleştirmiş, kendi düşündüğü ve istediği doğrultuda şekillendirmiştir. İsterseniz biraz daha öteye gidip anlatayım: Sözde Ilımlı İslam adı altında dinimizi, tarihimizi, edebiyat ve sanatımızı, millet olarak övünülecek özelliklerimizi, değer yargılarımızı, dilimizi hep onlar belirlemiştir. Sokaklarda işyeri tabelalarına baktığımızda ne kadar sahte şekilde batılılaştığımız ortaya çıkar. Batı dünyası görünüş olarak çok uygar ve Ali Cenaptır. Ama tek amaçları, insanlarımızın onların ülkelerinde üretilen malları satın alması ve tüketicisi olmasıdır.
Son dönem filozoflarından Fransız Jean Paul Sartrenin ifade ettiği gibi, Biz Asyadan, Latin Amerikadan Fransaya gençler getiririz. Paris, Londra, Belçika ve Amsterdamda onları gezdiririz. Batı dil, hareket ve modern yaşantısını onlara öğretiriz. Öğretim düzeylerini işe yarama aracı olacakları düzeye kadar getiririz. Onları üçüncü dünyaya istediğimiz şeylerin aktarıcısı olarak, topraklarına geri göndeririz. Ama onlar hiçbir zaman eğitilmiş papağanlardan başka birşey değildir
Dünya halklarını kendi menfaatlerine kulanan batı dünyasının bu vahşi, acımasız modeline karşı çıkmak zorundayız. Batı Dünyasının dışında kalan üçüncü dünya ülkeleri, kendi ulusal kültürlerine sahip çıkmalıdır. Batının isteği doğrultusunda benimsenen değerler yerine, dünya ulusları kendi milli kültürlerine sahip çıkmalıdır. Sürdürülen liderlik ve rol modellerle İslam Dünyasının sorunlarının çözülmeyeceği iyi bilinmelidir.
BU ARSAYA NE OLACAK?
İlginç bir hikaye... Dönemin Belediye aşkanı Mehmet Semerci 1992 yılının başında, Sökeyi bir Kültür Sarayı kazandırmak için Huzur Yapı Sitesinde bulunan bir arsayı Kültür Bakanlığına verdi. Fakat Bakanlık, 10 yıl boyunca arsaya tek bir taş bile koyamadı... Ve Belediye Başkanı Beliğ Azbazdar arsayı Bakanlıktan geri aldı. Kısa süre sonra Belediye Meclisinde alınan bir kararla arsa Hükümet Konağı inşa edilmek koşuluyla İç İşleri Bakanlığına tahsis edildi. Sökenin yepyeni bir Hükümet Konağı varken, ikinci bir binaya ne gerek var? diye düşünebilirsiniz. Bunu düşünmekte haklısınız. Ama burada durum çok farklı. Yani madalyonun arka yüzü başka bir görüntü veriyor.
Bundan yaklaşık otuz yıl önce hizmete giren Hükümet Konağı, belediyenin elinde Balat depreminden sonra hazırlanan bölgenin jeolojik bir haritası olduğu halde tam fay kırığı üzerine inşa edilmişti. Ama nedense bu dikkate alınmadı. Binada zaman zaman meydana gelen çatlaklıklar bundan kaynaklanıyor. Bakanlık da bu gerçeği bildiği için, o gün bu arsayı gönüllü aldı. Fakat aradan geçen dokuz yıl boyunca konağı inşa etmedi. Ankaradan bize kadar ulaşan bilgilere göre alınan bir kararla bundan böyle Bakanlık Hükümet Konağı inşa etmeyecek ve sadece kiralama yoluna gidecek. Bu bilgiler ışığında, Bakanlık eğer arsaya yine bir bina inşa etmeyecekse burası başka amaçlar uğruna kullanılmalıdır. Mesela mevcut Kültür Salonu Söke için yeterli değildir. Bu arsaya, içinde bir tiyatro sahnesi de bulunan Kültür Sarayı inşa edilmelidir. Aydında bunun çok güzel örnekleri vardır. Sökedeki siyasileri, aydın ve sanatseverleri konunun üzerine hassasiyetle eğilmelerini ve böyle bir sanat yuvasını ilçemize kazandırmaları için gereken çabayı sarfetmelerini istiyoruz.
Not: Gazeteciler Kafayı Çekince başlıklı köşe yazısı okuyucularımızın büyük ilgisini çekti. Ancak olayın kahramanları içinde yer alan Zeki Kemiklioğlunun bir damla bile alkol almadığını öğrenmiş bulunmaktayım. Bunu düzeltir, kendisinden özür dilerim.