MISIR DARBESİNİN HATIRLATTIKLARI

NEVZAT LALELİ

 

Mısır tarihinde ilk defa ve yüzde 52 oy oranı ile demokratik yollarla seçilen Cumhur Başkanı Mursi’nin, Mısır ordusunu kendi emellerine alet eden Genel Kurmay Başkanı Sisi tarafından yapılan bir darbe ile düşürülmesi, Batı’nın ve onların ülke içinde ki işbirlikçilerinin durumlarını bir kere daha su yüzüne çıkardı.

Yıllardır demokrasi havarisi kesilen ve dünya yüzünde ki bütün ülkelere demokrasi ihraç etmeye kalkışan Batının meselesi, meğer demokrasi, insan hakları filan değil, açıkça kendi çıkarları olduğu Mısır olayları ile birlikte bir kere daha ortaya çıktı. Bütün özelliği şapkası ile omuzlarında sarı apoletler olan bu Sisi, Mursi’nin bir yıllık iktidarına bile dayanamadı. Batılı dostlarının siyasi, mali ve askeri desteği ile düşürdü.

Bütün demokrasi havarileri ve özellikle de Batı, Mısır’daki bu darbeye hem gecikmeli ve hem de darbe sözünü kullanmadan Sisi’ye destek çıktılar. Bu siyasi destek yetmiyormuş gibi ABD Mısır’a uçak ve gemi göndererek bu desteğini açıkça ortaya koydu.

Sisi’nin ilk icraatı Mursi’yi hapsetmek, ikinci ise Gazze’ye açılan tünelleri yıktırarak, mübarek Ramazanda Gazzeli Müslümanları açlık ve yoklukla karşı karşıya bırakmak oldu. Böylece de İsrail’in, Filistin ve Gazze halkını yok etme projesine, “ben insanım” diyen hiçbir insanın yapmayacağı bir hareketi yaparak açıkça destek verdi.

Olayları doğru okumak gerekirse, Mısır’da ki darbe ile Batılıların Mısır olaylarına takındıkları destekleyici tutumları onların İsrail’e destek olduğunun bir açık işareti olduğu manasını da taşımaktaydı.

ÜLKEMİZDE

YAŞANANLAR NEYDİ

Çok partili hayata girdiğimiz 1946 dan beri ülkemiz siyasi hayatına  sağ ve sol olarak iki görüşe yer verilirken 1969 da yeni bir görüş daha ortaya çıktı.

Sağ, bütün dünyada kapitalizmi yani Yahudi Adam Scmith’in kurduğu sömürücü bir düzeni savunanların adıyken sol da yine Yahudi Karl Mars’ın kurduğu insanların devlete esir olduğu Komünizmi savunanların adıydı. Ve her ikisi de maddeci, materyalistti. Ülkemiz medyası halkımızı bazen sola ve bazen de sağa yönlendirerek neticede her zaman sözün kendilerinde bitmesini sağlamaktaydı.

O zamana kadar sağ ve sol diye ikili oynayanlar, bu üçüncü görüşten rahatsız oldular. Çünkü bu görüş, kendi kontrollarında değildi, milletin görüşüydü, milletin ta kendisiydi.

Ama ülkeyi kendi çıkarlarına göre yönetenler bu hiç beklenmedik anda karşılarına çıkan ve adına “Milli Görüş” denilen ve “Ne sağdayız, ne solda… Hak yoldayız, hak yolda…” diyen bu görüş mensuplarını nasıl ortadan kaldıracaklarını hesaplamaya ve fırsat kollamaya başladılar.

1970 yılında kurulan MNP (Milli Nizam Partisi) daha iktidara bile gelmeden ve hiç bir icraat yapmadan uydurma gerekçelerle kapatıldı. Böylece son noktayı koyduklarını sandılar.

Milli Görüş sahipleri, aldıkları bu “darbe” ile sarsıldılarsa da işin başında bulunan ve lügatinde “yenilgiyi kabullenme” diye bir kelime bulunmayan Prof. Dr. Necmettin Erbakan sayesinde, 1971 de Milli Görüşün ikinci partisi MSP (Milli Selamet Partisi) ni kuruldu.

Teşkilatlanmasını tamamlayan ve seçime girmenin yasal hakkını elde eden MSP, 1973 seçimlerine girerek 48 milletvekili ve 3 senatör çıkarttı ve meclise girmeyi başardı.

“Allah, dinine yardım edenlerin yardımcısıdır” esası, bu seçim sonuçlarında açıkça görünmekteydi. AP (Adalet Partisi) seçimlerden oy kaybetmiş ve Demirel; “Millet bana muhalefet görevi verdi” diyerek iktidara gelmeyi baştan red etmişti. CHP’nin tek başına iktidar olmasına da milletvekili sayısı yetmemekteydi. Ülke aylarca hükümetsiz kaldı.

          Ve neticede CHP, uzun yıllar iktidardan uzak oluşunun istemi ile hareket ederek MSP ile hükümet kurmaya razı oldu. MSP hükümete girmeden CHP’ye kabul ettirdiği “Hükümet protokolü” ile hükümet ortağı oldu.

MİLLİ GÖRÜŞ İCRAATLARI

CHP-MSP hükümeti, MSP’nin aksiyonları ile yürüyordu. Kıbrıs Barış harekâtı, bu dönemde kazanıldı. Harekâttan hemen sonra ülkemizde bir “Ağır Sanayi harekâtı” yapıldı ki “Her ile bir fabrika” sloganı bile sollandı, fabrikalar ilçelere kadar dağıtılmaya başlandı.

Bu büyük proje ile ülkemizin Kars’tan Edirne’ye kadar 200 Ağır sanayi tesisi yani “fabrika yapan fabrikalar” la donanmaya başlandı. Otoban yolları, Ankara – İstanbul Hızlı treni ta o zamanlar yapılıyordu. Ankara/Sincan, Adapazarı/Arifiye arasına tüneller kazılmaya başlanmıştı. (tam 37 yıl önce)

Dış güçlerin tesiriyle önce hükümetten MSP düşürülmeye çalışıldı. Siyasi literatürümüze giren “Güneş Motel” kelimesi ile CHP’den 8 milletvekili istifa ettirildi ve AP geçirildi. Böylece hükümetin meclis desteği ortadan kaldırıldı. Sonra AP’nin verdiği bir “Gensoru” ile MSP’li hükümet düşürüldü.

Başbakan Ecevit bu esnada bir itirafta bulundu ve “MSP’nin 8 Bakanı bizim 18 Bakandan baskın çıktı” diye açıklama yaptı.

Ara hükümetler, ülke yönetimini götüremeyince MSP, bu seferde AP ve MHP ile “1. Milliyetçi cephe hükümetini” kurarak ülke idaresinde yine söz sahibi oldu.

İç ve dış mihraklar, yine rahatsızlıklarını ortaya koydular. ABD Dış İşleri Bakanı Türkiye’ye geldi. Demirel ve Ecevit’le görüşerek yurduna döndü. Görüntüde birbirlerine karşı olduklarını söyleyen bu iki kafadar TBMM’de beraberce kabul ettikleri kanunla seçimleri öne alarak 1979 da yaptılar ve MSP’den kurtulmayı denediler.

MSP, bu seçimlerde oyunu yükseltmesine rağmen, seçimde kullanılan mükerrer oylar sebebiyle Milletvekili barajı yükseldiğinden 24 milletvekili çıkartabildi. Ancak MSP’siz hükümet kurmak yine mümkün olmuyordu.

Genel Başkan Erbakan, MSP’nin amblemi olan anahtarı hatırlatarak, “MSP eskiden gümüş anahtardı şimdi altın anahtar oldu” ifadesiyle bu gerçeği dile getiriyordu. Hâlbuki bu esnada ülkemizde ki bütün medya ve özelikle de onun anaç kadrosu Hürriyet Gazetesi, büyük manşetler atıyor ve “Hükümetin AP ve CHP tarafından kurulmalıdır” diye telkin ve tavsiyelerde bulunuyordu.

Sonuçta bir hükümet kuruldu. Adına 2. MC (Milliyetçi cephe) hükümeti deniyordu ve MSP yine hükümette yer almış, yine hükümet direksiyonuna el atmıştı.

Malumunuz, bir kanun tasarısı veya bir hükümet kararnamesinde bir Bakan imzası eksik olursa o tasarı ve kararname yürürlüğe girmez.

MSP’nin hükümet içinde ki gücü, inancından, söylediklerinin milletin sesi olmasından, yaptıklarının milletin yararına olmasından, çok aksiyoner bir hükümet çalışması yapmasından ve bir de yukarıda belirtilen yasa hükmünden kaynaklanmaktaydı.