MİLLİ YARIŞ

MUSTAFA AÇICI

Kitapların daha müsvedde aşamasında bile yasaklandığı bir dönemdeyiz. Anısar mısınız bilmem, 12 Eylül cuntasının ilk işi de sol yayınları toplamak, yakmak, yok etmek olmuştu. Ve sol düşünen insanları.... Hatta o dönemde kitaplığınızda bir tane sol yayın bulsalar, bilmem hangi yasa dışı örgüte üyeliğiniz söz konusu oluyordu. Çok iyi anımsıyorum, darbenin hemen ertesinde sol içerikli kitaplarımızı evin bodrumunda bulunan kömürlükte toprağa gömmüştük. İyice sarıp sarmalayıp... Ne zaman sonra kitaplarımızı bu mahkümiyetten kurtarıp gün ışığına çıkarabilmiştik.

Batıya göre matbaa (düşünceleri yaymanın en sağlam aracıdır) bize yani Osmanlı’ya 300 yıl sonra girebilmiştir. Yani 300 yıl insanlar duygu ve düşüncelerini çoğaltamamış, yayamamıştır. Ancak, dilden dile, kulaktan kulağa yayılabilmiş.

İmparatorluktan cumhuriyete geçişin sancıları 100 yıldır devam etmektedir. Bir yanda aydınlanma mücadelesi diğer yanda geçmişe özlem duyanlar ve bir de ortada olanlar var statükoyu korumaya çalışanlar.

Daha düne kadar Dünya üzerinde iki ütopya vardı. Kapitalizm ve sosyalizm. Ve ikisinin ortak çocuğu burjuva sosyal demokrasisi.

Sovyet sosyalizmi devlet bürokrasisi yüzünden çöktükten sonra sanırız ki artık sosyalistlerde de bir yılgınlık sözkonusu. Bir de buna kapitalizmin etnik köken milliyetçiliğini kışkırtması sonucu sosyalizm hepten unutuldu. Zaten filiz halinde olan sosyalizmin bu filizleri de koparıldı. Sınıfsal bakış unutuldu. Toplumlar artık burjuva demokrasisinin peşinden koşmaya başladılar. Burada bir yanda daha çok özgürlük ve eşitlik isteyenler oluştu. Diğer yanda ise yine statükocular. Daha fazla eşitlik ve özgürlük istemi neredeyse sosyalizmin yerini almak üzere. Oysa burjuva demokrasilerinde daha fazla özgürlük ve eşitlik istemi temelde ekonomik eşitlik taleplerine bir çözüm getiremiyecektir. Çünkü, ekonomik eşitliğin olmadığı yerde siyasal eşitlik ya da özgürlükten nasıl söz edilebilinir. Baksanıza aday adayı olmak bile paraya bağlı. 1000 TL-2000 TL-3000 TL gibi. Oysa bu paralarla neredeyse yılın yarısını geçirenler var. Yoksulluk diz boyu. Ülke milli gelirinin yüzde 47 sini yüzde 20 gibi bir azınlık paylaşmakta. Hani nerede burjuva demokrasisinin eşitliği.

Bu yoksulluk ve yolsuzluk içerisinde, her türlü vahşet toplumları tehdit etmeye devam etmektedir. 9 yaşında bir çocuğun başına vurularak öldürülmesi, üç tane cocuğun bayram şekeri için gittiği evde vahşice öldürülmesi ve kadınlara yönelik bitmeyen şiddet ve ölümler. Asimetrik bir savaş sanki. Çocuk ve kadın ölümleri hergün ekranlarda. 9 yaşındaki cocuk okula gitmiyor. Ne geldiği yerdeki milli eğitimin haberi var ne de en son okula gittiği milli eğitimin kendi çocuklarından bi haber olan bir milli eğitimin neresi milli?

Kendi cocuklarını,kadınlarını koruyamayan bir ülke. Ve bu ülkedeki milletvekili aday bolluğu. Ne meret şeymiş bu ülke aşkı. Bir şeyler yapmak için ille de milletvekili olmak mı lazım. Yok mu bunun başka bir çözümü?

Yoksa bu pastadan pay kapma yarışı mı?