Cumhurbaşkanlığı seçimleri geldi geçti ama artçı sarsıntıları sürüyor. Özellikle CHPde kılıçlar çekildi ve Kemal Kılıçdaroğlunun ifadesi ile CHP Ekim ayında kurultaya gidiyor.
CHPde bir kesim Ekmeleddin İhsanoğlunun cumhurbaşkanlığı adaylığını bir türlü kabullenemedi. Önemli sayıda milletvekili, adaylık için yapılan başvuruya imza vermedi. Bunların seçim içinde çalışmadığı söylentiler arasında. Tabii ki; siyaset bu! Milletvekillerinin hepsinin kendine göre bir hesabı vardır.
Seçimden sonra Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, bir grup milletvekili ile Kılıçdaroğlu ve parti yönetimine ağır eleştiriler yönelterek, Kılıçdaroğlunu istifaya davet etti. Buna karşılık Kılıçdaroğluda Burada üzülerek ifade edeyim ki, bu arkadaşlarımın çoğunu siyasete taşıyan benim. Eğer bir hata aranacaksa bunları getiren kişi olarak bende aranması lazım... dedi.
Kemal Kılıçdaroğlunun bu sözü, AKP iktidarını değiştirecek çalışmanın temelini oluşturan ve siyaset açısından önemli bir doğruyu ifade eden bir açıklamadır.
Kılıçdaroğlu haklıdır. Bugün ilk zorluk ve tökezlemede kendisine ağır eleştiriler getirenler, siyasete paraşütle kendisi tarafından sokulmuştur. Hem de parti tabanının ve kamuoyunun ağır tepki ve eleştirilerine rağmen!
Siyaset; emek, gayret, sabır, fedakarlık, çalışkanlık ve disiplin ister. Bu yoldan ter akıtarak gelmemiş olan adamlar, işte böyle nankörlük edebilirler. Onlar, çoktan kendini siyasi yapının üzerinde gören ve bulunmaz hint kumaşı misali insanlardır! Hem de artık milletvekili olarak üstün insan sınıfına geçmişlerdir. Böylece kendi istedikleri olmayıverince, hemen kazan kaldırıverirler. Bakın içlerinde doğru düzgün bir parti emekçisi var mı?
Rahmetli Bülent Ecevit bu konuda yıllar evvelinden neler söylüyor ... siyasete ilişkin yasaklar ortadan kaldırılmalıdır... bu yalnız sorunlara çözüm arayabilmek ve bulmak bakımından zorunlu olmakla kalmıyor; aynı zamanda, deneyimli siyasal kadroların yetişmesi bakımından da zorunludur. Çünkü politikacılık, kolay kolay sonradan edinilebilen bir yetenek değildir, politikada çekirdekten yetişilir genellikle.
Oysa bizde hele son dönemde ne oluyor? 40 yaşında, 50 60 yaşına kadar doktorluk yapmış, mühendislik yapmış, avukatlık, subaylık yapmış bir kimseye birden bire gel seni milletvekili yapalım deniyor. O zamana kadar politikayla hiç ilişkisi olmamış bir kimse... Seçilirse ertesi gün bakan olabiliyor, başbakan olabiliyor ve birden bire kendini politikanın ve devlet yönetiminin içinde, hatta başında bulunuyor. Deneyim kazanıncaya kadar da çoğu kez, hata üstüne hata yapıyor ve Türkiye deneyimli siyaset adamı kadrolarından yoksun kalmış oluyor.
Çok değer verdiğim bir politikacımız vardı, rahmetli oldu: Cahit Zamangil... Cumhuriyet Halk Partisinin Parti Meclisi üyesiydi. Değerli bir iktisatçı olduğu gibi amatör olarak keman da çalardı. Bir toplantımızda, kemandan örnek vererek şöyle konuştu:
Bizde, sokakta rastladığınız herhangi bir kimseye, bu akşam filarmoni orkestrasının konseri var; ama başkemancı hasta, onun yerine sen çalar mısın? desek, adam hayret eder, ne münasebet, ben keman çalmasını bilmem ki der... Ama aynı kimseye, Ticaret Bakanı çekildi, gel seni Ticaret Bakanı yapalım dense, hemen kabul eder.
Yani siyasette deneyimin gerekliliğini henüz fark edememiş bir ülkede yaşıyoruz.
Olaf Palme öldüğünde, Stockholmdeki cenaze törenine çağrılıydım, gittim. Sanat açısından, estetik açıdan, çok güzel düzenlenmiş, musikiye ağırlık verilen bir törendi. İçeriye bayraklarla partili erkekler girdi, hanımlar girdi, gençler girdi. Derken ellerinde yine bayraklarla, ilkokul çağında çocuklar girdi: Bunlar kimdir? dedim, Partinin çocuk kolu dediler. Çocuk yaşında politikaya alışıyorlardı.
Bilmem anlatabildim mi? Liderler partilerini iktidara taşıyabilmek istiyorlarsa, tabiri caizse siyasetin çamurunda yoğrulmuş, liyakatli ve ehliyetli, çalışkan, dürüst, vefalı, ilkeli adamları; bir yetenek avcısı gibi bulup, TBMMye taşımalıdır.
Aksi halde iktidar olmaları veya uzun süreli iktidar da kalıp hizmet etmeleri olanaksızdır. Yanlış insan tercihleri, muhalefetin başarısını çok etkilemektedir. Kemal Kılıçdaroğlu haklıdır ama hatayı da (kendisinin kabullendiği gibi) kendi yapmıştır. Zaman her şeyin doğrusunu göstermektedir ama kaybeden ülke olmaktadır.