MERKEZİN ADI

 

 

Merkez. Etrafına eşit uzaklıklarda bulunan yer.

Bir başka deyişle ise, çevresine işit dağılımlar yapan, her kesimi kucaklayan, demokrasiyi tam yaşayan oluşum.

Bu güne kadar ben merkezi temsil ediyorum diyen bir çok partiler çıktı ortaya.

Merkeze önde Demokrat Parti, DYP ve daha sonra ANAP.

Genellikle sağ partilerin “biz merkezin kendisiyiz” dedikleri görüldü siyasi ortamda. 2002 yılına gelindiğinde merkezdeki boşluktan yararlana AKP “ biz merkezin sahibiyiz” diyerek iktidara geldi ve merkezi kimseye bırakmadı.

AKP‘nin merkezciliği ne kadar  başarılı olduğu, ne kadar tutarlı olduğu tartışılır. Ama aradan geçen 7 senede merkezi “biz temsil ediyoruz” iddiaları tutu.

Merkezin esas sahipleri ise, canlarına yeni canlar katsa da başarılı olamadılar ve merkezi temsilden yoksunlaştılar.

Şimdi merkeze yeniden sahip olma düşüncesi ile tam bir değişiklikler yaşanıyor.

APK nin sarılmış olduğu “merkez” açılımını yıkmak ve AKP’yi saf dışı bırakmak hareketi.

Merkez’in esas sahibi diyebileceğimiz, en son DP adını alan parti eski bir kurt politikacıyı Genel Başkanlığa getirmekle  elinden alınan “merkezcilik” misyonunu geri almaya çalışacak.

Genel Başkanları Sayın Cindoruk, bildiğimiz üzere yıllarca AP, DYP’nin emanetçiliğini yapmıştı.

Ne zaman partisi kan kaybetse, işe el koyarak yanına aldığı yeni beyinlerle taze kan aşılamış ve yerine birilerini bırakarak hocalığına devam etmişti.

Öyle görülüyor ki, Hüsamettin hoca, bu yeni arayış içerisinde .  Yanına Profesörleri, siyaset adamlarını, hatta gencecik insanları alarak yeniden dirilişe geçecektir.

DP kurmayları siyasetin gençleşmesi gerçeğini görmüşler ki, yanlarına en yakınlarına, 35 yaşlarındaki  genç beyinleri alarak “Merkez biziz” imajını yaratıyorlar.

AKP’nin elindeki, iddia edilen Merkez olgusu alınabilir mi?

Alınır.

AKP Milli Görüş çizgisinden ayrılıp, daha geniş bir tabana yayıldığını zaten açıklamıştı. Bu yüzden AKP’nin tekrar Milli Görüş çizgisine girmesi mümkün görünmüyor. Hem mümkün olsa da SP’nin genç başkanı Numan Kurtulmuş buna izin vermeyecektir.

Bu yüzden AKP, Merkezcilikten vazgeçmeyecek, misyonunu tamamlayasıya kadar da bu iddiasını sürdürecek.

Ancak “yeni oluşum” adı altında  kurulan, yine merkezi bizler temsil edeceğiz diyen bir partinin gerçekleştiğini de unutmamak gerekiyor.

Yıllarca Milli Görüş çizgisinde politika yapan, AKP hükümetlerinde de bakanlık yapan bir zatın kurduğu yeni parti, (ismini veremiyorum, çünkü ismine mahkeme tarafından itiraz edildi.) AKP’nin merkeziyetçiliğini çürüteceği kanaatindeyim.

Abdüllatif Şener Bey’in kurduğu yeni oluşumun içerisinde, eski DYP’lilerin olması da dikkat çekici.

Bu iki yeni oluşum, gerek DP ve gerekse Abdüllatif Bey’in “Türkiye Partisi” AKP’yi merkezcilikten uzaklaştırmak için yapılan bir plân olduğu son derecede önemsenecek bir konu.

Çünkü, AKP’nin merkezcilik iddiasının tutmadığı artık bilinmektedir.

Anlayacağımız AKP’nin işi epeyce güçleşecek.

AKP, “yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakal” misali, baya zorlanacak. Ama bilinen bir gerçek var ki, AKP hem dini görüşlerini ön plânda tutacak, hem de belki ileride yanlarına çekeceği bazı merkez soldaki ve merkez sağ görüşteki yeni isimlerle ayakta kalmaya çalışacak. Bu konuda AKP, dini duyarlılıklara ağırlık verse bile, merkeze tutunmaktan başka çaresi yok gibi görünüyor.

Cindoruk’un yeni DP yönetimi, bu operasyonda hayli etkili olacaktır.

Tabi beraber yürüdükleri bu yoldan ayrılarak yeni takım kuran Abdüllatif Bey’in karşısında da erimeye devam edecektir.

Belki de AKP’nin, Kürtçülük konusunda verdiği tavizler bu yüzden. Açılımlar adı altında yapılacak değişikliklerle  Kürtçü politikacıların gönülleri alınmaya çalışılıyor.

Çalınan maya tutarsa ki, tutacağa benziyor, AKP çok zorlanacak.

Doğum sancılarının şimdiden başlamış olduğunu görür gibiyim.

Belli ki, merkezin adı ya DP olacak, ya da ismi değişmezse “Türkiye Partisi..” 


ELİN ADAMI İDAM BİLE EDİYOR 

Tutturmuşuz bir seçilmişlere dokunulamaz.

Milletin oyu ile seçildi diye, soyanlara, adam kayıranlara, bölücülük yapanlara göz yumuyoruz.

Millet seçti diye, millete hakaret edenlere dava açamıyoruz.

Millet seçti diye, neymiş efendim, seçilmişler başımızın üzerinde olmalıymış.

Millet seçti diye , onlar ne yapsa doğruymuş, seçilmişlerin hiç biri yanlış yapmazmış.

Japonya’da hastanede, hatadan dolayı adam ölüyor, deprem oluyor,;adam evinin penceresinden atlıyor, bakan “ben suçluyum” diyor, istifa ediyor.

Avrupa’da bakan hakkımda dedikodu çıkmış diyor, istifa ediyor.

Bakan, gezilere kendi özel arabası ile gidiyor, benzinini devletten aldı diye yaygara kopuyor, istifa ediyor.

Bizde, neymiş efendim, ”seçilmişler.”

Neymiş efendim “dokunulmazlar.”

Daha dün, Bursa’daki hastanede yangın çıktı. 8 vatandaşımız hayatını kaybetti.

Biz de seçilmişiz diyoruz ya…

Sayın Bakanımız çıkıyor; “hata yok, itfaiye anında yetişmiştir.” Diyor. Olay kapanıyor.

Ama… Mısır’da bir sanatçının  ölümüne sebebiyet verdi diye, milletvekili idam ediliyor.

Belli ki orada, milletvekillerini halk değil, başbakan seçiyor.

Bırakın bizim ceza vermemizi, adamlar seçilmişiz diyerek bankaları boşaltıyor, Sonıç;Yüce Meclisten aklanarak çıkıyor.

Bizde seçilmişlerin her yaptığı doğrudur. Her hareketleri haklıdır. Adamlar isterse toplantılarda adam bile döverler.

Var mı ötesi?