LONE SURVIVOR / SON KALAN !

ÖZCAN PEHLİVANOĞLU

 

Amerikan sinema sanayisine olan merakım yüzünden, vizyondaki Amerikan filmlerini neredeyse kaçırmadan seyrediyorum. İyi de oluyor! Böylece adamların niyetini ve düşünce yapılarını bir nebzede olsun anlama fırsatı buluyorum. Bir defa şunu söyleyeyim; bir çok şey de olduğu gibi Amerika’daki filmlerde millilik unsuru hakim, yani her şey Amerika ve Amerikalılar için!..

Bu meyan da seyrettiğim son film; iki dalda Oscar’a aday olan bir Peter Berg yapımı “Lone Survivor” yani Türkçeleştirilmiş adıyla “Son Kalan”. Bu film Marcus Lutrell isimli bir yazarın kitabından senaryolaştırılmış. Lutrell “Bu hikayeyi ne kadar anlatırsam anlatayım yada kitabımı kaç kişi okursa okusun bu filmi izleyecek olan insanların sayısına kıyasla hiçbir şeydi. Benim işim bu kadar, operasyon tamamlandı” diyor... Hangi operasyon?

Film, Afganistan’da konuşlu Amerikan askerlerinin hayatından bir kesit sunuyor. O bölgede gerçekleşen ve “Red Wings” adını alan harekatta ölen, ABD’li askerlerin anısına yapılmış. Çekim teknikleri ve sunum çok güzel. Seyredenler, Taliban’dan nefret ediyor. İslam dinine mensup olanlar arasında işbirlikçiler olabileceği ve onlara iyi davranılacağı anlatılıyor. ABD’nin ve Amerikan askerlerinin gücüne, teknolojisine ve yenilmezliğine vurgu yapılıyor. Herşeyden ötesi Amerika için ölenlerin hatırasının ve ideallerinin yaşatıldığı; bu sebeble unutturulmayacakları üstüne basa basa belirtiliyor.

Bu filmi seyrettikten sonra aklıma, son 30 yılda bölücü – ırkçı terör karşısında kaybettiğimiz asker, polis, hakim, savcı, kaymakam, doktor, öğretmen, imam ve sivil vatandaşımız ile kolunu, bacağını, gözünü yitirmiş ya da tekerlekli sandalye ile yatağa mahkum haldeki gazilerimiz geldi. Acaba biz onların mücadelesine, ideallerine ve hayatlarını çekinmeden vatan için verişlerine sahip çıkabildik mi? Yoksa bu insanların öldüğü toprakları, şimdilik (!) zihnimizde terk mi ettik?

Bu filmden yola çıkarak yerel seçimlerin sonuçları ile ilgili bir kaç şey söylemek istiyorum.

Yerel seçimlerin sonuçlarına bakarsak, biz ne toplama millet olan Amerika kadar “milli” olabiliyoruz ne de Türkiye için canını çekinmeden verenlerin mücadelesine ve anısına sahip çıkabiliyoruz.

Bu yerel seçimlerin mutlak galibi bölücü cani, pkk ve onların siyasi uzantısı Bdp – Hdp’dir. Türkiye’de bölünmeyi içselleştirmiş olan önemli bir kitle de, bölücülerle “demokratik çözümü” sonuçlandırmaya çalışan Akp’yi desteklemiştir. Hem de onca yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık, talan ve ihanet şüphesine ve iddiasına rağmen!

Başbakan RTE’nin söylediği en doğru söz; muhalefetin seçim sonuçları üzerine kendi özeleştirisini yapması gerektiği olmuştur. Ancak muhalefet bunu, kendisini iç ve dış odakların kontrolünden kurtararak “milli” içerikli sosyolojik ve psikolojik analizlerle gerçekleştirmelidir.

Türkiye’de 1946’dan bu yana milli değerlerine uzak ve milli menfaatlerini gözetmeyen bir insan tipi yetiştirildiği çok açıktır. Bu insan tipi, bir çok makam ve mevkii işgal etmiş ve de devlete sızmış olanlarla birlikte, siyasete ve topluma yön vermiştir.

Yaşananlar bize şunu göstermiştir ki; devlet ve siyaset hayatında “milli” olmak geçer akçe değildir. Vatansever, milliyetsever, devletsever olmakta tek başına yetmemektedir. Hem milli hem vizyon ve misyon sahibi hemde fedakar olmak gerekmektedir. Ancak bu özelliklere sahip olanlar Türkiye’yi ve Türk Milletini içine düştüğü tuzaktan çekip alabilir.

Bu gün Türk devletinin ordu, istihbarat ve diğer önemli kuruluş ve kurumları; gidişatı önlemek yerine aksine itiraz ettiğimiz politikaları hayata geçirmek konusunda çabalamakta ve iktidarla bu politikaları örtüşmektedir. İktidarla bu kurumların, adeta başka yerde yapılmış planların uygulayıcısı gibi görüntü vermesi endişe vericidir. Onun için muhalefet; tek başına kalsa da, kulaklarını bir takım odaklara tıkayarak, seçim sonuçları ve bundan sonrası yapılacaklar hakkındaki kararları özgürce almalıdır. Yoksa topluma; fark ettirilmeyen gelişmeler ve karar vermesi için yaratılan algılar, belirli odakların işidir. Muhalefette bu odakların kontrolünde kalırsa, seçim sonuçlarını doğru değerlendirmek mümkün olmaz.

Ne yazık ki;Türk toplumu “Dombıra” müziğinin sahibi olarak gözüken Arslanbek Sultanbekov gibidir. Dombıracı adam örneğinde olduğu gibi; parmak şıkırtıları toplumu oynatabilmekte ve gerçekleri görse bile istemediği pırıltılı sahnelere çıkartabilmekte ve yanlış siyaseti destekletebilmektedir. Sultanbekov gibi olmaktan kurtulup aslımıza döndüğümüzde seçim sonuçları da böyle olmayacaktır.

Evet, biz Amerikan filminde olduğu gibi “Son Kalan” da olsak, Türk Milleti ve Türk Devleti için mücadeleye ve doğru bildiklerimizi söylemeye devam edeceğiz. Seçimin Türk Milletinin aleyhine sonuçlar verecek şekilde oluşmasının kabahati insanlarımızda değildir. Biz nerede olduğunu biliyoruz ama şimdilik bu kadar yeter diyelim ve onu da bir başka yazıya bırakalım!..