NEFİS TERBİYESİ
Tarikatların çalışma sahasına giren en önemli konu hiç şüphesiz nefis terbiyesi dir. Ancak nefis terbiyesinde müridanın (tarikat bağlısının) gurur ve kibirden uzaklaşması ve çevresindeki ister müslüman, ister gayr-i müslim, ister insan ister hayvan veya bitki olsun hepsine şefkatli ve faydalı insanlar olmasına çalışırlar. Çünkü İslamın özünün; Halikı tazim ve mahlûkata şefkat olduğunu büyüklerimiz belirtilmektedirler.
Herkesin dilinde dolaşan (maruf) bir hadis-i şerif vardır. Sessiz, sakin, bir müslümana sorarsınız; Niçin içine dönüksün. Hâlbuki Müslüman dışa dönük olmalı ve çevresindeki herkes ondan yararlanmalıdır deseniz size bir hadis-i şerif söylemekte ve durumunu açıklamaya çalışmaktadır. Buna göre bir müslümanın nefsiyle yaptığı cihad büyük cihaddır ve bizimki bu cihadı yapmaktadır. Bu insan evinden işine, işinden evine gidip gelen bir insan durumuna düşmekte, çevresiyle ve insanlarla irtibatını kesmektedir.
FAYDALI OLMAK
İnancımızın temeli başkalarına faydalı olmanın üzerine kurulmuştur. Nakşibendi hazretleri(k.s); Müridanımız, başkasına yapılacak bir iyilik için zikrini bahane ederek oturamaz. Ya o hayırlı işi yaparken zikrini yapar veya hayırlı işini yaptıktan sonra diyerek yol göstermektedir. Nitekim namaz gibi farz bir ibadette bile eğer can tehlikesi belirmişse namaz bozulmakta, cana gelen tehlike bertaraf edildikten (giderildikten) sonra namaz kaza edilmektedir.
Cihad ise hem bir farz ve hem de insanlara en büyük bir faydayı sağlamaktadır. Asr-ı saadette zülüm altında inleyen insanları, insanca yaşama ortamına getirmek için yapılmış ve bu uğurda birçok sahabe-i kiram şehid, birçokları da gazi olarak, insanların din seçiminde, ticaretlerinde, ırz ve namuslarının korunmasında, çocuklarını istedikleri gibi yetiştirmede serbest bir ortama kavuşmuşlardır. İstanbulun fethinden önce orada oturan Rumlar, içerisinde bulundukları şartlardan kurtulmak istedikleri için; Biz kardinal şapkası görmektense, müslüman sarığı görmeye razıyız diyebilmeleri, Sultan Fatihin onlara büyük serbestlik sağlayacağını bilmelerindendir.
BÜYÜK CİHAD
Söz konusu hadis-i şerifte peygamberimiz (s.a.v); Küçük cihaddan, büyük cihada dönüyoruz buyuruyor. Sahabeyi kiram (arkadaşları) sorarlar; Ya Rasulallah. Birçok arkadaşımızın şehit olduğu bu cihaddan daha büyük cihad nasıl olur? Buyuruyor ki peygamberimiz; İnsanın nefsiyle yaptığı cihad, büyük cihaddır
Ayetlerin nüzul sebepleri gibi hadis-i şeriflerin de irad (söylenme) sebepleri bulunmaktadır. Söz konusu hadis-i şerif, Bir gazadan dönerlerken irad buyrulmuştur. Bir sohbet esnasında, çarşıda-pazarda değil. Burası, hadis-i şerifi iyi anlayabilmek için çok önemlidir. Yani bizzat yapılan bir silahlı mücadeleden dönerken söylenmektedir.
Cihad, bilindiği gibi yeryüzünde Allahın emrinin (ilim, insanlık, ahlak, adalet, fazilet, refah ve saadet gibi üstün değerlerin) hâkim olması için yapılan mücadelenin adıdır. Birinci önemli özellik fi sebilillah (Allah için) olmasıdır. Mal kazanmak, mevki ve makama kavuşmak, güzel bir kızla evlenmek gibi dünyalık beklentilerle bu farz eda edilmiş (yapılmış) olmamaktadır. Kuran-ı Kerimde cihad ayetlerinin geçtiği birçok yerde bi emvalikum ve enfisüküm (mallarınız ve canlarınızla) buyrulmaktadır. Yani Allah yolunda cihad edenlerin mallarından ve canlarından (önce mal sayılmış) vermelerini istemektedir. Kısaca, Cihad, Allah yolunda malını ve canını verebilmektir Birçoklarının anladığı gibi cihad, karşısındaki düşmanın malını canını almak için değil, esasta bu ibadeti yapanın kendi malından ve canından vazgeçmesi demektir.
VERMEK ESASTIR
Hadis-i şerife döner ve yukarıdaki açıklamalar ışığında tekrar inceleyecek olursak peygamberimizin müslümanlara şu ikazı yaptığını anlarız;
Ey ashabım. (doyısiyle ümmetim) Seferde, düşmanın varlığı ile onun kılıcının (silahlarının) varlığı size cihadda malınızdan ve canınızdan vermeyi kolaylaştırır. (Siz vermezseniz düşmanın gelecek ve kendisi sizden fazlasıyla alacaktır). Hâlbuki şimdi seferden hazara yani savaşsız döneme geçiyoruz. Bu devrede düşman yok, düşmanın kılıcı da yoktur. Sizin seferde olduğu gibi hazarda da malınızdan ve canınızdan vermeniz zordur. Bu nefse ağır gelir. İşte, sulh zamanında da seferdeki gibi verebilmeniz için nefsinizi edebildiğiniz kadar terbiye edin (onunla cihad edin) Allah yolunda malınızı ve canınızı vermeye hazır bulunun ve istenirse verin buyurmaktadır.
SIRAYA DİKKAT
Bu hadis-i şerifi hayatlarında ölçü olarak kullanmak isteyenler görmezler mi ki, Peygamberimiz ve ashabı kiram gibi erişilmez yükseklikte bulunan bu insanlar bile cihadın küçüğünü (silahlısını) yaptıktan sonra büyüğünü yapmaya gitmekte, hemen büyüğüne sarılmamaktadırlar.
Bu bir takım insanların dediği gibi, nefis terbiyesi yapmak adına bir lokma, bir hırkaya razı olmak, hiçbir şeye karışmamak, bol bol tesbihat yapmak (elbette tesbihat yapılacaktır) anlayışı değildir. Bu, selamet der kenârest (selamet kenarda kalmaktır) anlayışı belki de nefsin en çok sevdiği bir hâldir ve davranış onu ona vermektir. Bu ise nefsin terbiye edilmesi değil bilakis nefse boyun eğmek, ona teslim olmaktır.