Yağmur, çamur, kar, kış, kıyamet demeden, çoğu zaman silahların gölgesinde, etnik çatışmaların, bitmeyen sömürü savaşlarının tam ortasında çalışıyor gazeteciler. Çoğu kez halkların gözü kulağı olarak. Görüntü alıyor, gönderiyor. Kimileri karelerinde anlatıyor halkların derdini, kimileri köşelerdeki sütunlarında. Halkların dili oluyor yazıyor.
Toplumcu/gerçekçi gazetecilerden söz ediyoruz tabi ki. Burjuva dünyasını magazin sayfalarına taşıyan, sırça köşklerinden düzen lehine ahkam kesenlerden değil.
Çalışan gazeteciler gününde Söke Ticaret Odası, yerel gazetecileri unutmayarak düzenlediği etkinlikte, yerel gazetecilere ödüller dağıttı. Ticaret Odası Başkanlığına ve emeği geçen tüm bireylere, şahsım adına teşekkür ederim. Bizleri yüreklendirdikleri için.
Düzenlenen geceye katılan ve görüşlerini dile getiren gazeteci arkadaşların söylemlerine baktığımızda biraz üzüldüm. Konuşmacıların neredeyse çoğunluğu, gazetecilerin sorunlarından değil de daha çok kendi bireyselliklerinden söz etti. Bir ara atışmalar tamamen bireyselliğe döküldü.
Oysa bu ülkede şu an yüze yakın tutuklu gazeteci var. Bu gazetecilerin içerisinde ülke yerelinde, haber ya da yazısından dolayı hakkında soruşturma açılan gazetecileri bilmiyoruz. Ancak yaygın basında 100 yakın tutuklu gazetecinin olduğunu bize uluslar arası insan hakları örgütleri söylemektedir. Yani öyle kafadan uydurduğumuz bir rakam değil.
Öyle siyasi iktidarın dediği gibi, adi suçlamalardan tutuklu oldukları yönündeki açıklamalar gerçek değil. Terör le ilgili suçlamalar ise, bugün muhalif olan her gazete ya da köşe yazarını TCK ve TMKnu hükümlerine göre terörle mücadele yasasının içerisine sokabilirsiniz. Çünkü TCK ve özellikle TMKnundaki anti-demokratik hükümler uyarınca herkesi terörist diye suçlayabiliriz.
Uygulamada bunun örneklerini yine görsel ve yazılı basında sıkça görüyoruz. Taş atan çocukların, parasız eğitim isteyen gençlerin terörist diye yıllardır tutuklu kaldıkları malum.
Daha da ötesi, 12 eylül öncesi toplumsal muhalefet, öğrenci muhalefeti içerisinde yer almış ve kitlelerce kabul görmüş ve nihayet katledilmiş bir çok genç insanlarımızı, Sayın başbakan politik malzeme için gözü yaşlı anarken suç olmuyor da, bunu gençler yaptığında bilmem hangi yasadışı örgüte üyelikten ya da propagandasını yapmaktan dolayı suçlanıyor ve tutuklanıyorlar. 100e yakın gazeteciyi bir takım isnatla ile suçlayıp tutuklama sonrası sayın AK Parti Aydın milletvekilinin çıkıp ta bunların çoğu terörist dercesine yargısız infaz yapması demokrasinin neresinde yazmaktadır.
Bir insanın ya da gazetecinin suçlanması ayrı şeydir, o kişinin yargılanıp ceza alması ya da aklanması ayrı şeydir. Kesinleşmiş bir yargı kararı olmadığı sürece kimseye suçlu denemez. İsnat etmek kesin bir yargı kararı değildir. 100 e yakın gazeteci hakkında isnat olabilir. Ancak bu gazetecileri suçlu anlamına getirmez. Bu yöndeki açıklamalar ise tamamen gerçeği alt üst etmektir, yargısız infazdır. Hele hele bu yargısız infazı iktidar partisi milletvekili yapıyor ise vay gazetecilerin haline.
Söke Ticaret Odasının düzenlediği etkinlikte Söke Belediyesi Başkan Yardımcısı ve Söke Kent Konseyi Başkanı sayın Levent Tunayı da dinledik. Kendi partilerinden gazeteci milletvekili sayın M.Balbay halen daha tutuklu iken Sayın Levent Tuna nın bu konuyu irdelememesi bende soru işareti yarattı.
Daha bu soru işaretini gideremeden 31 Ocak tarihli gazetemizde bir haber, "Söke Kent Konseyi Çocuk Meclisi kuruluyor"muş
Acaba çocukların basket potalarının, oyun parklarının olduğu arsaları satıp elde ettikleri gelirleri mi aklamaya çalışıyorlar, yoksa bunlar timsah gözyaşları mı?