AK Parti İlçe Yönetimi hâlâ onaylanmadı başlıklı makalem, çiçeği burnunda İlçe Başkanı Hasan Turhanı üzmüş olacak ki, beni telefonla arayarak yorumuma tepkili olduğunu söyledi.
Ben Hasan Turhanı gerçekten sever, sayarım. Dünkü yorumuma üzüldüğünü söyledi. Ancak ben de çok üzüldüm.
Hasan Turhana Reklamın iyisi, kötüsü olmaz diyerek, gönlünü aldım.
Ancak ben Hasan Turhanı değil, AK Parti Genel Merkezinin izlediği politikayı lisan-ı hal ile birazcık anlatıp, eleştirdim. Kanaatime göre Genel Merkezin izlediği politikalar demokratik temayüllere pek uymuyor. Çünkü birileri ilçe teşkilatı ile genel merkezin arasına girmiş, Ankaranın vereceği kararı geciktiriyor.
Bu yalnız bugünün sorunu değil, parti kurulduğu günden beriher zaman görülen ve hissedilen bir sıkıntı.
Dile kolay 10 yılda 12 yönetim iş başına gelmiş. Vatandaşlar, AK Parti İlçe Yönetimlerini tam olarak tanıyamadan, gelip gitmişler. Bu yönetimlerin hemen hemen hiç hizmet vermedikleri de bir gerçek.
AK Parti İlçe Yönetimi ve AK Partiye gönül verenler bana inanmıyorlarsa durumu vatandaşa sorsunlar. Vatandaş ilçede pasif değil, güçlü bir iktidar partisi yönetiminin iş başında olmasını istiyor. Hatta bütün siyasi parti teşkilatlarının bilinçli politikacılar tarafından idare edilmesini ve yaşam limanımız Sökeye yararlı hizmetler getirmelerini istiyor.
Zayıf ve iyi organize olamayan bir siyasi teşkilatın Sökeye ne yararı olur ki?
Sırası gelmişken sorayım: AK Parti Teşkilatı, 10 yıldır Sökeye hangi hizmeti getirmiştir?
Dişe dokunur bir hizmet getirdiği söylenemez. Bu durumda ilçemizde ben AK Partiliyim diyen ve AK Partiyi temsil eden siyasilere bir tavsiyem var:
Arkanıza dönüp, maziye şöyle bir bakın
Bundan önceki iktidara mensup teşkilatlar ilçemize hatırı sayılır hizmetler getirirken, sizler bu işi niye başaramadınız? Sizi engelleyen kim? İl yönetimi mi, milletvekilleri mi, yoksa Ankara mı? Veya her kimse çekilsin aradan!
Arkadaş, Söke hizmet istiyor, hizmet! Ama feryadını duyan yok! Zaten 3-5 kuruş parası olan ilk önce Kuşadasına kapağı atıyor, oradan İzmire!
Hasan kardeşim, AK Partiyi eleştiriyorum diye sakın bana gönül koyma. Bir daha söyleyeyim, sakın gücenme! Teşkilatın bünyesinde bu vesayetçiler oldukça çekilen sıkıntılar bir biri ardına devam edecektir. Hiç belli olmaz, yarından öte, yine birileri çıkıp, sizi de görevden alabilirler Hasan Bey. Bu teşkilat Kemal Özbeki bile görevden aldıktan sonra, herkesi alırlar beyefendi.
CHP İLE MHP ARASINDA BAŞKANLIK KAVGASI
2009 Yerel Seçimleri sonrasında İl Genel Meclisinde CHP-MHP Koalisyonu kurulmuş, o günden günümüze bu birliktelik devam etmiş. 2009da CHP ve MHP İl Başkanlarının arasında 2+2+1 protokolü yapılmış. Ancak kağıda geçen bir anlaşma metni yok. İl Genel Meclisinde ilk iki yıl Meclis Başkanı CHPden seçilmiş, ikinci yıl da MHPli bir üye görev yapmış. 2013 yılına gelindiğinde MHPli Meclis Başkanı hiç oralı olmamış. Son bir yıllık meclis başkanlığı görevini sürdürme niyetinde olduğu anlaşılmış. MHPnin bu tavrı mecliste gerilimi artırmış. Son olarak olaya tepki koyan CHP İl Genel Meclis Üyesi 1. Başkan Vekili Kazım Er görevinden istifa edivermiş. MHPli İl Genel Meclisi Başkanı Hayri Güleç gayet pişkince, Tamamen yasalara uygun bir şekilde hareket ediyorum demiş.
Şöyle yasanın ne olduğuna bir bakalım. Yasa ilk yerel seçimlerden sonra seçilen Başkanlık Divanı 2 yıl görev yapar. 2 yıl sonra seçilen Başkanlık Divanı da yerel seçimlere kadar görevini sürdürür diyor. MHP bu maddeye dayanarak, Başkanlık Divanını elinde tutmaktadır. Ancak CHP ile yaptığı centilmenlik anlaşmasında son bir yılda görevi CHPye bırakacağını taahhüt etmiştir. Ama MHPli Başkan Ben 3 yıl görev yapacağımı biliyordum deyip işin içinden sıyrılmıştır.
Hemşehrimiz CHPli Kazım Er, Ben nasıl gereğini yaptıysam, siyasi etik gereği Meclis Başkanı da gereğine yerine getirmelidir diyor. Bu çekişmenin sonu nereye varır bilinmez. İki parti arasında yazılı bir protokol yok. Ancak partinin eski yöneticileri centilmenlik anlaşması çizgisinde sorunu çözdüklerini söylüyor.
Dün dündür, bugün bugündür anlayışı hakim olduğu sürece İl Genel Meclis Başkanı Hayri Güleç, sıcacık koltuğunu hemşehrimiz Kazım Ere nasıl bırakır? Ne dersiniz, bırakır mı?