Siyasetçinin hesap defterine bir kalem daha eklenmiştir.
Ülke ateş hattındadır ve [yetkili ve sorumlu] bir hükümet yoktur.
O zaman meslek erbabı siyaset adamı, kendi kişisel [ve partisel] hesaplarına bir de bu faktörü katacaktır.
Ülke halen TBMM'den güvenoyu almamış bir hükümet tarafından yönetilmektedir.
Adı üstünde, "geçici hükümet", yapıp ettiklerinin hesabını verme sorumluluğundan muaftır.
O zaman siyasetçi, ülkeyi bu durumda bırakmama gibi bir gerekçeyi de oyun tablasının üzerine yerleştirecektir.
Artık oyunda bir taş daha vardır:
- Ülkeyi hükümetsiz bırakmama kaygısı!..
Gerçekte ise ülke, ancak bu oyun tablası yürürlükten kaldırıldığı zaman kurtarılabilir...
Siyasetçi ancak, yaptığı işi, bir meslek haline getirmekten vazgeçirildiği zaman ülkenin "makûs talihini" yenebilir.
Oysa bugünün koşullarında CHP, AKP ile bir yastığa baş koyma yönünde yeni bir gerekçe elde etmiş gözükmektedir.
Koalisyon satrancında eline bir "alet" daha geçirmiştir.
Kırmızı plakalı ultra-lüks otomobillerin deposuna ultra-süper Euro-benzinler doldurulmaktadır.
Öte yanda sosyal demokrasinin yükselen değeri[!] HDP bu kaos ortamında büyük bir darbe yemiştir. İddiaları, bu kargaşanın bir "sivil darbe" olduğu yönündedir.
Bu iddia doğruysa, AKP'yi iktidara taşıyan HDP'nin barajı atlaması olayına da son verilmiş olmaktadır.
Saray, siyasetin satranç tablasında at oynamış, sonuçlarını beklemektedir.
CHP, Saray'ın at hamlesinin gerisindeki stratejiyi kavrayıp, filini bir çapraz ileriye alarak, piyonunu vezir kılabilecek midir?
İşte "oyun" bu noktada ortaya çıkmaktadır:
Madem Saray at oynayıp, önemli bir mevzi oluşturmak üzeredir... O halde, tek çare, kısa yoldan bir piyonu, vezir çıkıp, kırmızı plakayı kapının önüne çekmektir...
CHP bu fedakarlığı [!] yapacak mıdır?
Ülke ateş çemberinin içinde fokurdamaktayken, sorulacak soru mudur bu?
Ortada, Cumhuriyeti kurtarmak, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı gibi değerleri inşa etmek varken, yeniden tanımlamak, yeni Anayasa yapma manipülasyonunda konu-komşuya omuz vermek... ve benzerleri gibi acil "görev"ler[!] varken, fedakarlıktan kaçınmak hiç kimseye yakışmaz. Hele yeni Cumhuriyet Halk Partisi'ne hiç...
Ancak bu fedakarlığa halkın vereceği yanıt önemsenmelidir:
- Kah gidi kah kah!..
Bu partinin kurucu kurmay-genel-başkanı vaktiyle bu satranç tahtasına şöyle bir göz atmış ve ülkenin "sultan"la kol-kola girerek kurtarılamayacağını görmüştü.
Üstelik ülke yine kan gölü içindeydi. İşgal altındaydı. Yokluk içindeydi.
Ama onun kararı "oyun" değil, gerçekten kaynaklanıyordu.
İşte Anadolu [Samsun]'a çıkışın anlamı budur.
Ve o gerçeğin ortasında bir gerçek daha vardı:
- Mustafa Kemal'n kırmızı plakalı arabası yoktu!.. Böyle isteği, talebi, amacı, özentisi ve hedefi de yoktu!..