Orada PKK yoktu. Devlet vardı.
Bir zamanların 300 hanelik köyü, bir ara PKK terörü yüzünden boşalmış, köy ahalisi hayvanlarını yok para karşılığında elden çıkarmış, köy harabe köyüne dönmüştü.
Köy harabe haline dönünce de orası, leş kargalarının mekanı haline gelmiş ve o günden sonra da Beytülşebab ismini Türkiyede duymayan il, ilçe, köy kalmamıştı. Çünkü oradan gelen şehitlerin ardı arkası kesilmemişti.
Son iki haftadır orada "20 PKK'lı ölü ele geçirildi", Astsubay Hüseyin Ateş 22 yaşında şehit oldu.
Çünkü orada artık devlet vardı.
Çünkü orada artık devletin eli vardı, devletin güveni vardı.
Çünkü orada artık açılmayan okul açılmıştı ve Türkçe dersler veriliyordu.
Çünkü oranın camisine imam bile tayin edilmişti, köy halkı dini vazifelerini devletinin güvencesinde yapabiliyordu.
Çünkü oralar artık güvenli bölgeler haline gelmişti.
Bir zamanlar 300 binlik dev koyun sürülerini satıp da geri gelen köylüler yine o kadar sürü yapmışlardır. Köyün su kanallarını PKKlılar bozduğu için, köye suyunda gelmesi lazımdır.
Hazır PKKlılar yokken ACER ailesi ve köy sakinleri imece usulü ile suyu getirmek gerekiyordu. O gün sıra on iki yiğidindi. Bir an önce de su gelmeliydi.
DTPlilerin dediği gibi ; evet oralarda PKKlılar artık yoktu. PKK ya iftira atılıyor. Suçlu ise belli.
Ne olmalıydı, ne olmamalıydı oralarda?
Bir defa oralarda devletin yerinde PKKlılar olmalıydı.
Çünkü PKK lılar, DTP lilerin kardeşleriydi.
Orada DTP lilerin sözü geçmeliydi.
Çünkü orası Kürdistan içerisindeydi.
Orada ne olmamalıydı?
Orada Türkiye Cumhuriyetinin gölgesi bile olmamalıydı.
Orada istikrar olmamalıydı.
Orada yol, su elektrik olmamalıydı.
Orada okul cami olmamalıydı.
Oradaki insanlar olabildiğince fakir olmalıydılar ve PKK ya muhtaç olmalıydılar
Oraya su gelmemeliydi ve orada hayat durmalıydı.
DTP dediklerine göre Türkiye Hükümeti (sanki kendilerinin hükümeti değilmiş gibi), orada insanların güvenliklerini tam saylayamıyorlarmış. Oradaki huzursuzluğun nedeni, Türk askerinin, kardeşlerine karşı yaptığı operasyonlarmış. Bu kadar da hainlik olmaz artık.
Peki, DTPlilerin olmasını istemediği şartların olması halinde ne olurmuş.
şte o zaman DTPlilerin terörist diyemedikleri kardeşleri, orada oturan halkın insan olduğunu düşünmeden, oraları düşman ili ilân eder ve 12 köy halkını katleder.
Sonrada çıkıp PKK terör örgütü değildir, onlar kardeşimizdir, onlar her ne kadar katliam yaptılarsa da baş suçlu ve sorumlu Türkiye Cumhuriyetidir derler.
Sonra ayın on beşinde T.B.M.Msi mutemedinden Türk lirası olarak maaşlarını alırlar.
Bu nasıl çelişki, hainlik, kansızlıktır, ekmek yediği sofrayı kirletiyorlar?
Bu nasıl insanlıktır, kendi insanlarını katledenleri kahraman ilân edebiliyorlar?
Katlettikleri insanlarımızın suçu köylerine geri dönmek ve evlerinin içeceği suyu yeniden getirebilmek. Hem de kimseden yardın dilenmeden.
Kimseye muhtaç olmadan, oğullarıyla, amcaları ve yeğenleriyle.
Evlerinden aldıkları bir kazma, bir kürek ile.
Amaçları, bir bardak su.
Onların derdi, PKKlıların bazılarının kardeşi olduğunu savunmak değil. Onların derdi, köylerinde huzur içinde oturmak.
Onlar köy kurucusu olmuş, vatanını savunan kahramanlar.
şte onlar;
Kamil Akdoğan, Rahmi Acer, Kadri Acer, Orhan Acer, Kazım Acer, geçici köy korucusu ve köy muhtarı Yusuf Acer ve Zeki Acer, köylüler Reşit Acer, Harun Acer, Sefer Acer, Bengin Acer ve Cuma Ermahan.
Acer ailesinin on ferdi.
PKKlılar ve PKK ya kardeşimiz diyenler kına yaksınlar.
Araştırsınlar, katlettikleri bu on iki kişinin içinde amcaları da vardır.
Peki, her saldırının arkasından benzin alevi gibi hemen parlayıp, sonrada birden bire hiç bir şey olmamış gibi sönüvermek mi lazım.
Türkiyede yaşayıp da, ACERleri kardeş bilen bu Türk toplumu nereye kadar susacak.
Nereye kadar birileri, bazı yerleri susturacak?
Neden Diyarbakıra Türk düşmanı, PKKnın Avrupa ve Amerika sözcüleri davet edilerek, bölgede Kürt sorunu denilerek, konferans düzenleyip, kardeşlik düşmanlığı alevlendiriliyor?
Neden ABDnin iki yüzünün yalnızca ön yüzü seyrediliyor.
Amerika, dünyanın öbür kıyısından terörü bahane ederek Afganistana, Iraka, girebiliyorsa, şimdi de sıra rana geldi diyebiliyorsa, Türkiye neden duruyor?
Burnunun dibindeki bu peşmergelere, dolayısı ile PKK hainlerine neden dersini veremiyor?
Neden hala içimizde kıravatlı PKK lıları besliyoruz?
Türk hükümeti kimlere ne söz verdi de, Türk Silahlı Kuvvetlerinin önünü açamıyor.
Bu katliamı yapanlar insan olamazlar. Bu katliamı yapanlar KÜRTde olamazlar.
Bu katliamı yapanlar Müslüman hiç olamazlar. Yunanlılar, kurtuluş savaşımızda geri çekilirken böyle katliamları yapmamıştı. Bunlar, Doğu ve Güney Anadoludan çekilen Ermenilerin yaptığı katliamları tekrarlıyorlar. Aynı filmleri tekrar sahneye koyuyorlar.
Bunlar Büyük Ermenistan hayalleri ile yaşayan, kursaklarını uyuşturtucu ile doldurmuş insan canileridir. Ermeni uşaklarıdır.
Artık devlet büyüklerimizin, ABDnin kırmızı senaryosuna kanmadan, son defa düşünmeleri zamanlarının geldiğine inanıyoruz.
Kara Kuvvetleri Komutanımız lker Başbuğun son konuşması iyi irdelenip tekrar tekrar okunmalıdır.
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Başbuğ, son konuşmasında Ne gariptir ki, dün olduğu gibi bugün de, laiklik karşıtı hareketlerin ve etnik milliyetçilerin öncelikli ve ortak bir hedefi vardı. O da ulus devlet yapısıdır... demişti. Öyleyse PKK ve sempatizanlarının amacı belli. ABDnin de, ABnin de Allâh ölenlerimize rahmet eylesin, PKKyı da, yandaşlarını da kahretsin.