Bir bilge; Okumak ve gezmek, kendi dışımıza çıkmaktır. demiş.
Kendi dışımıza çıkmak. Bunu ne kadar becerebiliyoruz? Yaşam dağarcığımız, düşlediklerimiz, hayal ettiklerimiz, beklentilerimiz, düş kırıklıklarımız, yaşadıklarımız, hatalarımızdan oluşan ve birbirini tamamlayan parçalardan oluşmuştur. Hep saklımızda bir şeyler vardır. Bazen kendimize bile itiraf edemediğimiz duygu ve düşüncelerimiz. Bu, insanın doğası gereğidir. Oysa insanın yaşadıklarını, duygularını, özlemlerini paylaşacağı gerçek bir dosta gereksinmesi olmuştur her zaman. Sevmekten öte güvenilecek bir dosta.
Böyle bir dosta sahipseniz, korkmadan kendi dışınıza çıkabilirsiniz. Paylaşmak da bir bakıma kendi dışımıza çıkmaktır. Her insan koskoca bir evrendir. Aynı kar taneciklerinin bir birine benzemediği gibi, hiç birimiz birbirimize benzemeyiz. Bazen öyle dostluklar kurulur ki iki insan sanki tek bedende, tek ruhta bütünleşmiş gibidir. Aynı şeyi düşünürler, hissederler ve arzu ederler. Eş ruh ya da ruh ikizi olduklarını düşünecek kadar yakınlık hissederler. Herkesin yaşamında bu tür birlikteliklere rastlanır.
Sosyal bir varlık olan insanın tek başına yaşaması olanaksızdır. İnsanlarla sürekli bir iletişim halinde olmak zorundayız. Çevremizde yaşayan insanlar bazen hayatımızın bir parçası haline gelebilir. Böyle dostlukların ömrü karşılıklı anlayış ve ortak paylaşımların sürdürülmesine bağlıdır.
Bizi kendi dışımıza çıkaracak dostlar edinmeliyiz. Bu yaşamımıza olumlu enerji kazandıracaktır. Kendi içimizde kapanıp kalmaktan bizi dostlarımız kurtaracaktır. Tıpkı yeni yerler gördüğümüzde, yeni kitaplara yolculuk yaptığımızda aldığımız hazları bizi kendi dışımıza çıkaran dostluklarda da yaşayabiliriz .
Bence dışımıza çıkmak, yaşama katılmaktır, çoğalmaktır.