Türkiye olağanüstü günler yaşıyor. Başta Ergenekon olmak üzere toplumsal ruhu etkileyen davalar, hukuki olmaktan ziyade siyasi davalar olarak önümüzde duruyor. Herkesin ortak fikri olağanüstü dönemlerdeki bu tür davaların, siyasi kisve taşıyacağı yönünde.
Hukuk eğitimi almış biri olarak buna inanmak istemesem de; bütün izlenimlerim bu davaların hukuksuzluğu aşarak adaletsizliğe büründüğü doğrultusunda şekillendi. Sanıkların savunma haklarının kısıtlanması, gizli tanıklar, uzun süren tutukluluk halleri, mahkemece takdir haklarının sürekli sanıklar aleyhine kullanılması, yargılamanın aleniyet ilkesinin ihlali, sanık müdafi avukatların haklı yakınmaları, İstanbul Barosunun mahkeme heyetiyle sürtüşmesi vs. gibi hususlar yargılamaya gölge düşürdü. Hele aynı dönemde pkk-kck ikilisine gösterilen hukuki anlayış, mukayese yapılınca vicdanları daha da endişeye sevk etti
08 Nisan Pazartesi günü Silivride yaşananlar ise Türk Milleti, iktidar sahipleri, Genelkurmay Başkanlığı açısından üzerinde çok düşünülmesi gereken şeylerdir. Birincisi Türkiyenin dört bir yanından Silivriye gelip adil yargılama talep eden insanların Türk Milletine ve Türkiyeye sarılışları her türlü takdirin üzerindedir. Hangi parti veya sivil toplum kuruluşları; ne amaçla düzenlemiş olursa olsun, sıradan vatandaşın ülke, bayrak ve Türklük vurgusu gözleri yaşartacak cinstendi. Bu sebeple Silivriye yağmur, çamur, biber gazı, cop demeden koşup gelen bütün yurtsever ve milliyetseverleri kutluyorum
İkinci dikkat çeken nokta; iktidar sahiplerinin muhalif bile olsalar kendi vatandaşlarına karşı çok sert bir tutum takınmasıdır. Demokratik olduğunu iddia edeceksin, AB standartlarının borazancısı olacaksın, hukukun üstünlüğünden dem vuracaksın ondan sonrada vatandaşlarına kolluk ve yargı eliyle adeta işkence edeceksin. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın Silivrideki görüntülerden sonra yaptığı açıklamalar; bana göre zeytinyağı yağı gibi su üstüne çıkmaktan ve olayları yandaş ve küreselci medya nedeniyle anlamakta zorlanan halkı yönlendirmekten ibaret Bu nedenle nerede edep, nerede samimiyet!
Üçüncüsü de, Genelkurmay Başkanlığı, Türk Ordusunun Türk Milleti ile karşı karşıya gelmesine engel olmalıdır. Türk Ordusu iktidarın değil, Türk Milletinin ordusudur. İktidardan, Türk Milleti aleyhine emir alamaz. Eğer böyle bir emir alıyorsa, bu emir kanunsuzdur. Bu emri veren kadar uygulayanda suçludur. Ayrıca Türk Ordusunun, Türk Milletinin gözünde büyük bir maneviyatı vardır. Bu nedenle Silivrideki görüntüler bize hiç yakışmamıştır.
Bunları söyledikten sonra 10 Nisan 1919a TBMM tarafından yasa ile Milli Şehit ilan edilen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beyin şehadetine gidelim Kürt Nemrut Mustafa Paşa Divanını hatırlayan kaldı mı? Ermenilerin isteği, İngiliz ve Fransızın ısrarı ile öğle vakti asılan Kemal Beyin yargılanmasını ve savunmasını gözünüzün önüne bir getirin. Acaba Silivri yargılamalarının bu Kürt Nemrut Paşa Divanından bir farkı var mı?
Türkiyede yaşananlara bakarak, birçok olayın Osmanlı Türk İmparatorluğunun son yıllarında yani yıkıldığı günlerde meydana gelen olaylara çok benzediğini görüyoruz. Çünkü o olayları kurgulayanlarla bu günkü olayları senaryolaştıranlar aynı güçler. Bize o günleri unutturarak tedbirli olmamamızı engellediler ve yeni Kürt Mustafa Paşa Divanları kurarak yeni Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey vakıaları yaratmaya çalışıyorlar Urfa Mutasarrıfı Nusret Beyi de unutmayalım. Aynı Heyeti Nasiha, Akil Adamlar benzeşmesi gibi
Silivride Ölmek Var Dönmek Yok sloganları bize Bursada atılan Vur de Vuralım Öl de Ölelim sloganlarını hatırlattı. Bu kararlılık iktidarın ve onları arkasındaki asıl iktidar sahiplerinin balansını bozacak ve uykularını kaçıracaktır. Çünkü bu memlekete solcusu, sağcısı, milliyetçisi, ülkücüsü, devrimcisi, sosyal demokratı, liberali vs. her kesimden Türk Milleti diye haykıran insanımız sahip çıkacaktır. Bu ülke Türk Milletinindir
Silivride yatanlar adil yargılanmamıştır ancak adil bir hüküm beklenmektedir. Silivri zindanlarında yatanların hakkını aramak her Türk Vatandaşının görevidir. Bu hakkın aranmasının engellenmesi, bunca yıllık demokrasi deneyiminden sonra büyük bir ayıp olarak önümüzdedir. Herkes ama herkes bunu iyi düşünmelidir Unutmayın ki; Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey için onca yıldır yüreğimiz yanıyor.