KAVAS DEDE İLE İLGİLİ YAZIMIZ SES GETİRDİ..! (2)

E. TURGUT TEKİN

(Dünden Devam)

Bunların içinde boyutları diğerlerinden çok daha büyük ve kalın olan 2 kitap benim ilgimi çekiyordu. Bu kitapların adı “Mülteka” idi. İki kalın ve oldukça büyük kitaplardı. Onlardan sonra ilgimi çeken iki cilt olan “Tibyan Tefsirleri” vardı. Büyük annem Osmanlıcayı okuyor ve anlıyordu. Bana:

-Oğlum, sana eski yazıyı okutup öğreteyim de bu dedenin kitapları sandıklarda tutsak kalmasın, derdi. Gerçekten de öğretti. Ben, ilkokula gitmeden önce Kur’an okumayı öğrenmiştim. Benim çocuksu dünyamı motive eden bu “Mülteka” ve “Tibyan Tefsirleri”ni hep araştırdım. Erzincan’da lise de okurken yeni yazı ile sadeleştirilmiş Tibyan Tefsirleri’ni 4 cilt olarak buldum ve aldım. Mükemmel bir eser olup, hâlâ okuyorum. Mültekanın ise bir çok şerhlerini okudum. Okuduklarımın çoğu hukuka ait içtihatlar türünden konulardı. İlgi alanım olmadığı için bu kitapları fazla arayıp inceleme yoluna gitmedim. Kavas Dede’yi araştırırken, bu mülteka yine karşıma çıktı.

1- Mülteka Arapça sıfattır. Lika’dan gelir. Türkçe’de kavuşma, buluşma, birleşme yeri, kavşak noktası anlamlarına gelir. Lika-Ullah ise kıyamet günü anlamına gelir. Kitabın konu ve içeriği bu anlamlarla bağlantılı olabilir.

Atatürk İstanbul için: ”İki cihanın mültekası güzel İstanbul.” diyor. Yani doğuyla batının kavuşma noktası. Bu kelimeden birçok anlam çıkar. Allah’a kavuşma noktası en akla gelen oluyor. Her ne ise bu yapıtın konusunu, içeriğini kapsamını ve hangi kütüphanede olduğunu araştırıp öğreneceğiz.

2- Kafiye Şerhleri: Bu sözcükte Arapçadır. Nazım’da dize sonlarında bulunan harflerin sesçe birbirlerine benzemesi, uyması. Buna uyakta deniyor. Şerh, sözcüğü de Arapça olup açma, yarma, açıklama anlamlarında kullanılır. Buradaki anlamı kafiyelerin açıklamaları olabilir. Bu iki kitabın başlıklarında Kavas Dede’nin bir okutman olduğu, öğretici bir bilgin görüntüsü çıkıyor. Adalı Hamza Bey’in oğlu Mustafa’nın da onun öğrencisi olması bütün bu varsayımları destekliyor. Adalı Mustafa bugün Kuşadası’nın velisi, Kavasoğlu İbrahim Efendi ise Söke’nin velisidir. Bu iki büyük zat, dün olduğu gibi bugün de halkımızı irşada devam etmektedirler. Bu Adalı Mustafa konusuna, ileride yer verip Birgivi ile olan ilgisini de araştıracağım.

Şimdi ikinci soruya gelelim. Bir okuyucumda şunları yazmış:

- Hocam Kavas Dede’yi severek okudum. Manevi bir haz aldım. Ben şiirleri de seviyorum. Bu manevi duygularımızı dile getiren, içimizi ısıtan, yorgun ruhumuzu coşturup güçlendiren mısralarla destekleyemez misiniz? Birinci bölümde olduğu gibi.

Bu okuyucumun dileği beni de duygulandırdı. Bazı şiirler var ki insanın ruhunu kanatlandırıp kartallar gibi yüksekte uçurur:

“Gökte sancaklanmıştı Cumhuriyet Güneşi…

Yurdun dört bucağına,sevinç saçılmış..!

  Vatan’da bayrak-bayrak istiklal ve hürriyet

  Dillerde dua olmuş “Yaşasın Cumhuriyet”..!

  Hür olmanın zevkiyle göğsümüz kabararak,

Türk olmanın şeref ve zevkiyle haykırarak:

Zaferin kutlu olsun Mustafa Kemal Paşa,

Kahraman ve muzaffer ordunla bin yaşa..!

Bu şiir sevilmez mi? İnsan vatanını ve ulusunu düşman çizmeleri altında ezenlerden, süngüsüyle delik deşik edenlerden kurtaranları sevmez mi? Böyle bir şiir bir toplumun milli ve manevi duygularını coşturup kabartmaz mı?

Yıl 1994, ay Aralık 18-19, yer Ankara. Adı Korkut Efe. Eminsu’lu bir Türk Subayı. Oturmuş “Ömrünün Hikayesi” (Nereye Kocazeybek?) adı altında tam 440 beyitlik oldukça uzun bir şiir yazmış. 1960 devrimi sonunda emekli edilen subaylardan olduğuna göre cumhuriyetin birinci kuşağından. Bu şair ağabeyimiz Kuşadası’ndan. Bu uzun şiirle hayatını, arkadaşlarını, dostlarını ve doğup büyüdüğü Kuşadası’nı anlatmış. Şiirde Adalı Mustafa’yı ve onun mezarını da yad etmeyi unutmamış. Şimdi o bölümü sizlerin okumasına olduğu gibi sunarak, soruyu da bu şiirle noktalamak istiyorum:

ADALIZADE’NİN

MEZARINDA

Türkemen’le Camikebir, yahud da “Kaleiçi”,

Diğeri de yol üstü Testici Mahallesi…

Oradan uzanalım Adalızade’ye dek,

Vecibedir, Ora’yı da ziyaret eylemek;

Ol Manevi Huzur’a ihtiramla girelim,

“Es-Selamünaleyküm” deyip selam verelim.

Cümle Ehl-i Aile,Hısım-Akrabamız’a

Bir Fatiha-i Şerif’i ihya eyleyelim…

Onlara Rahmet,bize şefaat dileyelim…

Çünkü onlar bizlerden bir tek Fatiha bekler,

Yarın, onlar bizlere şefaat edecekler…

Kamil İman sahibi ve Hak Yolu’nda isek,

Kamil iman sahibi ve hak yolunda isek…

Bu ziyaretten murad ancak bir mevizedir,

Bugün onlara ise, yarın elbet bizedir.

Bunu fehmeyleyelim buradan ibret alarak

Zira, burası fani alemdeki son durak,

Dönmüyor bu duraktan giden bir daha geri…

Gören olmadı çünkü dönmüş değil hiçbiri…

Ta Hazreti Adem’den bu hep böyle sürüyor,

Kişi, iyi yada kötü ameliyle gidiyor…

Bir de birkaç arşın bez…O da eğer kısmetse,

İster yoksul olsun,ya tüm cihana hükmetse..!

Sevenler, sevilenler, usul, iyal-ü evlad,

Dünyalık ne varsa mal-mülk, servet, saltanat…

Hepsi burada kalıyor, gerisi fesanedir…

Çünkü bu fani dünya bir misafirhanedir…

Ne mutlu, buna ibret gözüyle bakanlara,

Arkalarında hoş bir seda bırakanlara,

Haydi, benim vefakar Reşat’ımla Ahmet’im

Bir kez daha el açıp Hak’tan niyaz edelim:

Hepsinin de ruhları şad, mekanları cennet olsun,

Cenab-ı Hak bizleri yanıltmaktan korusun..!

(Devamı Var)