İnsanlığın kültür mirasının esasını oluşturan en temel kavramları bizim hale tartışıyor olmamız hiç de şaşırtıcı değil
Yıl 1789, yer Fransa: Gündemde olan İnsan ve Yurttaş hakları Bildirisidir. Ve söz konusu bildiri bireylerin kanun önünde eşitliği ilkesini kabul ediyor.
Derken Batı toplumu önemli bir ikilemi tartışıyor:
Özgürlük öne alınırsa, rekabet serbest bırakılacaktır ve bundan da insanlar arasında ekonomik [ve dolayısıyla siyasal] eşitsizlik doğacaktır.
Toplumun önceliği eşitlik olarak belirlenirse, zenginliklerin yeniden paylaşımı ortaya çıkacak ve buradan da zorunlu olarak özgürlüklerin kısıtlanması sonucu ortaya çıkacaktır.
Yıl 1793, yer yine Fransa: Tarihte 1793 Bildirisi olarak isimlendirilen belge bu tartışmaya noktayı koyuyor ve sıralamayı yapıyor: Önce eşitlik gelir ve sonra özgürlük + sonra güvenlik + ve sonra Mülkiyet
İlginç.
Eğer siz bu düşünceleri 1980larin Türkiyesinde savunmuş olsaydınız Türk Ceza Kanununun ünlü 141 ve 142. maddelerinden kodesin yolunu tutmuş olabilirdiniz.
Jakobenlere ideolojik kaynaklık yapmış olan ünlü filozof Locke şöyle yazıyor:
- Mülkiyet hakkı, zenginlikleri biriktirme ve onlardan yararlanma hakkı da içinde olmak üzere, yaşamı, özgürlüğü ve malları kucaklayan bir haktır.
Açıkça görüldüğü üzere, Jakoben deneyim, Marksist prizmadan, yaşadığımız zamanların ideolojik tartışma ve mücadelelerinin bir öncüsü olarak yansımaktadır.
Kültürler sınırsız bir iletişim içinde birbirlerini etkilemekte ve bir toplumdan ötekine gümrüksüz olarak seyahat ederken toplumsal yaşamın esasını etkisi altına alabilmektedir.
1793 Bildirisi içinde yer alan şu satırlar oldukça önemlidir:
- Yoksul olmak, sadece ekmeği olmamak değil, özgürlükten yoksun olmaktır da
- Toplumun amacı, ortak mutluluktur!.. Ve hükümetler, kişinin bu haklardan yararlanmasını sağlamak üzere [bu amaçla] kurulurlar
İnsanlığın kültür mirası, işte bu yaratma/deneme/eleştirme/ve inşa etme eylemlerinin mutfağında oluşmakta ve o mirastan yararlanmak isteyen toplumları ya da [mikro planda düşündüğümüzde] bireyleri etkilemekte ve şekillendirmektedir.
Aydınlanma çağının akılcı yöntem ve düşünme biçimlerini ret ederek ortaçağ hurafeleri içinde yaşamlarını sürdürmek isteyenlerin yazgısı ise, doğal olarak bu etkilenme ve şekillenme olanaklarının dışında bir seyir izlemektedir.
Ayrıca çağımızın bir gerçeği olan iletişim teknolojilerinin ağı içinde kendisine dayatılan gerici ideolojilerinin baskı ve dayatmaları içinde bırakılan geniş halk kitlelerinin durumu ise, bu bağlamda oldukça acıklıdır.
Yaşamakta olduğumuz bu acıklı durumun sorumluları ise, kitleleri bu ağın içinde tutarak, bu sayede kendi çıkınlarını doldurmanın vahşetini sürdüren serbest piyasa sisteminin işbirlikçileridir.