Unesco 2014ü “İsmail Bey Gaspıralı Yılı” ilan etmesi sebebiyle, “İsmail Gaspıralı Gazetecilik ve İnsan Hakları Ödülü” adı ile yapılan etkinlik dolayısıyla dikkatimi çeken bu haber üzerine birkaç satır yazmak istedim. (Doğumu 1851, Kırım Bahçesaraydır. 1914 yılında vefat etmiştir.)
Kimdir Gaspıralı?
Dilde, fikirde, işte birlik diyen, Türk’ün ateşle imtihandan geçtiği bir dönemde yaşamış fikir adamıdır diyebiliriz kısaca. Bahçesaray doğumludur. Bir Kırım Tatarı, yani halis Türk. Rus milliyetçiliği, Panslavizm yükselen değerken karşısına Pantürkizmi koymuş adamdır. Kırım’da bir halkın uyanmasına neden olmuştur. O bugün bile yükselen değerdir. Çarlık Rusya’nın yıkılması gerektiğne inanıyordu. Ozamanlarda Çarlık Rusya ile Osmanlı’nın başı oldukça belâdadır. İlk Türkçe gazete olan Tercüman’ı çıkarmıştır. Çağdaş Türk Edebiyatının önemli isimlerindendir. Türkçe’ye edebi bir kimlik kazandırılması, Türk dünyasının “tekdil”de toplanması, okuma-yazma seferberliği gibi önemli çalışmalar yapmıştır.
Büyük Türk düşünürü Yusuf Akçuro’ya bırakalım sözü. Türk Yurdunda yayımlanan makalesinde Gaspıralı’yı şöyle tarif eder: “İsmail Beğ, iyi bir muallim, kabiliyetli gazeteci, tanınmış naşir, içtimai ve siyasi bir münevver ve milli cemiyetlerimizin aktif bir üyesi idi. Fakat bütün bu meziyetler İsmail Beğ’i anlatmaya kâfi gelmezler. Geçen asırda İslâm ve Türk Dünyası’nda methe lâyık yirmi-otuz kişiyi bilmekteyim. Ancak O, Türk Dünyası’nda son bir kaç asırda hususi olarak methedilmesi gereken bir adamdır.” Ve devamında ekleyerek, “Hiç bir kimse davasını sebat ve ısrarla O’nun kadar nazariyatda takip ve fiiliyatda tatbike çalışmamıştır” diyerek hakkını teslim etmiş ve bir gerçeği ortaya koymuştur.
Yine o zamanlar Azerbaycan’da yayınlanan İkbal Dergisi’nde, ölümü üzerine “Büyük ve Milli Matem” başlığıyla çıkmış ve Gaspıralı’yı şöyle anlatmıştır. Rusya’da, Türkiye’de, Mısır’da, Arabistan’da, Hindistan’da, Afganistan’da, İran’da, Turan’da her yerde bilinir ve sevilir. (Not: Yayınladığı Tercüman Gazetesini yukarıda sayılan memleketlerde dağıtımı ve okunmasını sağlamıştır; hem de o günün şartlarında) İsmail Beğ, herkese, bütün millete her şeydi. Milli dilimizin, kalbimizin, edebiyatımızın, yazarlarımızın, okuyucularımızın, basının, öğrencilerinin, okullarımızın şuuru idi.
Türk-İslâm coğrafyasındaki tesiri böylece ortaya konulmuştur.
Büyük bir fikir adamı olan Gaspıralı; Türk milletinin ancak ve ancak Türkçe konuştuğu sürece Türk olarak kalabileceğini ve insan topluluklarına millet olma bilincini yükleyen milli şuurun ancak milli bir dille gerçekleşebileceğine inanıyordu. Bu nedenle hayatını Türk dili ve kültürüne adamıştır
Allah (c.c) mekanını cennet etsin. Nur içinde yatsın.
Dua, rahmet, selam...
Not: Yukarıdaki yazımızda, o dönemde Osmanlı’nın (ve dahi Türklük Dünyası’nın başı Çarlık Rusya ile beladadır demiştim. O günleri Fatih Rıfkı Atay’ın “Çankaya” isimli eserinden bir bölümle sonlandıralım.
Zaman Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı günlerdir. İstanbul işgâl edilmiştir.
“Bir müddet sonra limanda düşman donanmasını ve şehirde Hıristiyan nümayişlerini görüp, nasıl katlanacağımızı, elimizle kalbimizi sıkarak düşünüyorduk.
Gerçi daha da beteri olduğunu da hatırlamıyorduk. Ya Çar Rusya’sı 1917’de yıkılmamış olsaydı? Müttefiklerle aralarındaki antlaşmaya göre; İstanbul sakarya kıyılarına kadar Rusların mülkü olacaktı. 1918’in o haftalarında Rus orduları kumandanı, Çar Nikola’yı Dolmabahçe Sarayı’nın rıhtımında karşılayacaktı. Daha neye uğradığını bilmeden, Doğu’dan Güney’e doğru, Adana’ya kadar uzayan bir Ermenistan kurulacaktı. Lenin Çarlığı devirdiği sırada, Rus ordularının nerede ise Sivas kapılarına dayanmış olduğunu unutuyorduk.”
Tarih asla unutulmaya gelmez!