Günümüz medyasında insan hakları kavramı tarihsel anlamından soyundurularak gerçekte insan haklarını ihlal eden saldırgan siyasetlerin emrine verilmek durumundadır.
İnsanların birer birey olarak kendi kişiliklerini kültürel alanlarda özgürce gerçekleştirebilme imkânı, yönetenler karşısında sahip oldukları özgürlükler ve adil bir toplumda sahip olmaları gereken sosyal ve ekonomik güvencelerin toplamı, çağdaş uygar insanın vazgeçilmez ve ertelenemez haklarını oluşturur.
İnsan hakları, tarih içinde toplumsal mücadelelere koşut olarak gelişen bir çizgi izlemiştir.
Tarih içinde Amerikan Devrimi ile özü ve ruhu oluşan, Fransız Devrimi ile omurgasına ve temel esaslarına kavuşan insan hakları kavramı, içeriğinde eşitlik, özgürlük ve kardeşlik ideallerinin bir açılımını barındırmaktadır.
Bu anlamda insan hakları, bireyin özgürlüğü ile, bütün [ve her alandaki] özgürlüklerin toplamı olarak ulusun özgürlüğünü ve bunun zorunlu sonucu olan ülkenin bağımsızlığını birbirlerine karşıt değil, [tam aksine] birbirlerini tamamlayan birbirlerini zorunlu kılan, biri ötekinin koşulu olan unsurlar olarak görmüştür
Söz konusu insan hakları tanımı, tarih içindeki ilerici yöndeki gelişmelerin dinamosunu oluşturan ideal ve hedefler için verilen toplumsal mücadelelerin içinden doğmuştur.
Bir toplumun temelinde bireyin mutluluğunun mu, yoksa toplumun çıkarlarının mı önde olduğu tartışması tümüyle yanıltıcıdır ve kökünde kültür emperyalizminin ektiği tohumlar bulunan soyut nitelikli bir kandırmacadır.
Toplumun mutluluğu, o toplumu oluşturan bireylerin mutluluğu ile mümkündür.
Toplumu bir kenarda tutarak gözlerini sadece bireyin mutluluğuna çevirenlerin esas amacı, toplum içinde küçük bir azınlığın mutluluğu uğruna büyük çoğunluğun sefil bir hayat sürmesine sırtlarını çevirmenin yolunu bulmak ve kılıfını hazırlamaktan ibarettir.
Ancak içinde debelenmekte olduğumuz emperyalizm çağına gelindiğinde insan hakları kavramına da el atıldığını ve onun içeriğinden, toplumun tümünü kapsayan eşitsizlik, adaletsizlik, açlık ve zulüm gibi insani değerlerin dışlanmak istendiğini görüyoruz.
İnsan hakları kavramı, emperyalist merkezlerin güdümünde artık toplumun tümünü kapsayan özgürlük, bağımsızlık ve eşitlik gibi öz ve esaslardan arındırılarak, anti/militarizmin körüklenmesi, eşcinsellere ve vicdani retçiler özgürlük gibi marjinal hedeflere hasredilerek, hapsedilecek ve etnik farklılıkların körüklenerek insanların ayrıştırılması siyasetinin önündeki engellerin kaldırılmasında işe yarayacak olan bölünme özgürlüğünün harcı olarak kullanılacaktır.
Artık bireysel, siyasal ve ekonomik özgürlükler, ulus-devletlerin bağımsızlık mücadeleleri içindeki temel bir unsur olmaktan çıkartılacak ve tam tersine ulus-devletlerin yıkılmasını sağlayan bir silah olarak etnik bölücülerin eline tutuşturulacaktır.
Demek ki, emperyalist merkezlerin temel hedefi, sınıfsal ve ulusal eksende sürdürülen toplumsal mücadelenin üzerini çizmek ve yerine etnik ve dinsel yapılanmanın esaslarını oturtmaktır.
Ülkemizdeki pratiğe göz atıldığında göze çarpanlar da bu saptamaları doğrular niteliktedir.
Örneğin, Türkiyede faaliyetlerini yürüten İHD [İnsan Hakları Derneği]nin sürdürdüğü siyasetin hedefinde, sadece Kürt etnik özgürlüğü, bir başka deyişle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan sadece Kürt insanının özgürlüğü vardır.
Bu özgürlüğün karşıtına ise, da emperyalist güçler değil, bunların yıkmaya çalıştıkları Türkiyenin Milli Devleti konmakta ve en etkin biçimde hedef alınmaktadır Dolayısıyla bu noktada emperyalist güçlerle aynı merkezde birleşilmekte ve aynı hedefe yönlenen bir işbirlikçi pratik ortaya çıkmaktadır. Öncelikli ortak hedef, Türkiyenin bağımsızlığının kemirilmesi, ülkenin bölünmesi ve parçalanarak emperyalist güçlere yem olmasıdır
Görüleceği gibi, emperyalist siyasetle ortaklığın insan hakları idealini getirdiği yer bu noktadır. Varılan bu noktadan ulaşılacak yer ise, insanların haklarının korunması değil; tam tersine, saldırgan güçler tarafından büyük çoğunluğun [tüm bir milletin] insan haklarının hunharca yok edilmesine hizmet eden bir silah ve onun tetikçiliği görevidir.
Ve özellikle dikkat edilmesi gereken şey ise, örneğin Irak halkının, bugün Suriyenin, birkaç gün önce Libya halkının ve benzeri ülke halklarının vahşice katliama ve hatta soykırıma uğratılmasının önünde emperyalizmin tahrif ettiği ve içeriğini boşalttığı insan hakları bayrağı sallandırılmakta olduğudur