İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmişti
2012 yılının 10 Aralık gününü henüz geride bıraktık.
İnsanlık tarihi için son derece önemli olan bu günü ülkemizde insan hakları ihlallerinin yoğunluğunun hızla artmasını seyrederek kutluyoruz
Kadınlara karşı uygulanan şiddet de bu gelişmelerden nasibini almaktadır.
Durum iş dünyasında da benzer gelişmeler içerisindedir. İş kazası olarak değerlendirilen, ancak gerçekte neredeyse cinayeti anımsatan ihmal ve tedbirsizlikle çalışan insanlarımızın giderek daha çok sayıda telef olmaları ya da sakat kalmaları sonucunu doğurmaktadır. Geçtiğimiz günlerde Madenciler Günü kutlanırken göçük altında kalan maden işçilerinin cesetlerine hala ulaşılamamıştır.
Ancak yargı da soruna bir çözüm getirememekte, verdiği kararla caydırıcı olamamaktadır.
İnsan hak ihlallerinin sorumluları büyük bir çoğunlukla ortaya çıkartılamamakta, yargılanmaları ve sonuç olarak cezalandırılmaları mümkün olamamaktadır.
İşkencecilikte ülkemiz Dünya ülkeleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır.
Ülkemizin izlemekte olduğu politika, Yurtta Hukuksuzluk, Dünyada Savaş ilkesine özdeş bir biçimde saptanmakta ve bu yönde sürdürülmektedir.
Neredeyse tüm komşu ülkelerle gergin ve savaşa çeyrek kalan bir siyaset dış politikamıza egemen kılınmıştır.
Suriyede sular gittikçe ısınmakta ve ülkemizin toprakları yabancı askerler ve patriot füzeleri kuşatılmaktadır.
İran, Ermenistan, Azerbaycan, Rusya ve Yunanistan ile var olan sorunlar tırmanarak gelişmekte ve tehlikeli boyutlara doğru sürüklenmektedir.
Mustafa Kemal Atatürkün, yurdun savunulması dışında kalan savaş bir cinayettir, sözü tümüyle unutulmuş gözükmektedir.
Savaş, yaşam hakkı başta olmak üzere, ekonomik ve sosyal dengeleri bozarak yoksullaşmanın temel nedeni haline gelmekte ve halkın barış ortamında yaşama hakkını gasp etmektedir.
İnsan hakları ihlallerinin önemli bir alanı da ifade özgürlüğünün ve toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma haklarının engellenmesidir.
Muhalif düşünceler baskı altına alınmakta, ülke adeta bir korku imparatorluğuna dönüştürülmüş bulunmaktadır.
Bugün için yüzlerce gazeteci, siyasetçi, öğrenci, aydın tutuklu durumdadır. Bunların tümü ifade özgürlüklerini kullandıkları için bu durumdadırlar.
Medya ya tehdit yolu ile ya da ekonomik ambargo altına alınarak ya da tümüyle satın alınarak tek yanlı bir borazan haline getirilmiştir. Medyanın bu hale getirilişi halkın haber alma özgürlüğünün, gerçekleri öğrenme hakkının ihlalidir.
Özel yargı ağı kurularak bir çok dava sürecinde hukuka aykırı bir süreç izlenerek, hukukun evrensel kuralları göz ardı edilerek ve yargılamanın [ve dolayısıyla adaletin] özü olan usul hükümleri bir tarafa bırakılarak, en temel insan hakkı olan savunma hakkına kısıtlamalar getirilmiştir. Bu gelişme en temel bir insan hakları ihlalidir.
Ülkemiz bu haliyle Dünya Adalet Projesinin 2012 yılı raporunda, Hukukun Üstünlüğü Endeksinde 97 ülke içinde 71. sırada bulunmaktadır
Türkiye temel haklar sıralamasında Ürdün'ün gerisinde ve ceza yargısı konusunda ise, Uganda'nın bile gerisinde kalmıştır.
Sömürü, soygun ve savaş üçgeni insanlığın düşmanıdır.
Bu düşman karşısında oluşturulması gereken cephe, insan hak ve özgürlükleri, yaşam hakkı, insanca çalışma ve yaşama koşulları, basın, ifade, örgütlenme ve siyasal hak ve özgürlükleri için ortak demokratik mücadele cephesidir.
Bu düşünce ve kaygılarla hepinizin İnsan Hakları Gününü kutluyorum.