DTKsinde tartışılan ve kamuoyuna sunulan, BDPnin sahiplendiği ve ana teması ana dil ile özerklik olan önerilerden sonra, neredeyse kıyamet koptu.
Önerilerin kamuoyuna açıklanmasından itibaren, neredeyse on gün Sayın Başbakandan ses seda çıkmadı. Başbakan on gün süre içerisinde sustu, gizlendi ve kamuoyu tartışmalarını izledi. Anlaşılan Sayın Başbakanın kopya çekmesi gerekiyordu. Öyle de yaptı. On gün zarfında kamuoyundaki genel eğilimi gözledi. Tepkileri not aldı. Seçim arefesinde kendi düşüncelerini değil, kamuoyunun tehditkâr, baskıcı ve demokrasiden, düşünce özgürlüğünden uzak düşüncelerine şerbet olacak açıklamalarda bulundu. Sayın Başbakan bu açıklamaları ile hâlen daha ne olduğunu tam olarak anlayamadığımız kendi Kürt açılımı ile de ters düştü.
Oysa yıllardır aynı şeyi söylemiyor muyuz? Silahı bırakın siyaset yapın diye... Bu ülkede düşünce özgürlüğü yok mu? Ülkenin kronikleşmiş bir sorununda çözüm önerilerini kamuoyuna sunan bir partiyi ihanetle suçlamak yerine, bu düşünceleri enine boyuna ve usturuplu bir biçimde tehdit etmeden neden tartışamıyoruz? Adamlar bir öneri getirdi. Kabul edersiniz ya da etmezsiniz. Varsa karşı düşünce ve önerilerinizi getirirsiniz. Ama olmadı olmuyor.
İleri demokrasi dedikleri bu baskıcı sistemde, sen misin öneri getiren! Hemen bağırıp çağırmaya başlandı. İleri sürülen düşüncelerin özü bir kenara atıldı. Karşı taraf ne diyor ne istiyor, ne kadarı olur, ne kadarı olmaza bakılmadan, bölmekten parçalanmaktan dem vurulmaya başlanıp, düşünceler ve insanlar baskı altına alınmaya çalışıldı, çalışılıyor.
Sorunların çözümünde, şiddetle bir yere varılamıyacağına göre, düşüncelere set vurmakla da bir yere varılamıyacağı açıktır. Özgür bir ülkede düşünceler özgürce tartışılmalıdır. Ancak tartışma ile bir sonuca varılabilinir. Ancak nerede?
İleri demokraside toplum tamamen geriye götürülmekte, özgürlük söylemi adı altında halk kandırılmakta ve baskı devam etmektedir.
İleri demokraside, özgürce tartışmak mümkün olmuyor.
İleri demokraside sözde özgürlükçü dekanlar, rektörler, türban gündeme geldiğinde demokrat oluveriyorlar. Türban haricinde ise bir yıl için öğrencileri baskı altına almak, önleme arama kararları alıp polisi üniversite içine yerleştiriyorlar. Üniversiteleri özgür bir alan olma yerine polis alanı haline getiriyorlar.
İleri demokraside tepki toplumu, örgütlü toplum yerine, koyun gibi güdülen toplum yaratılmaya çalışılıyor.
İleri demokraside Sayın Başbakan örnek verirken bile üç koyunu güdemeyen diye sözlerine başlıyor muhalefeti eleştirmek için. Demek istiyor ki ben 73 milyon koyunu güdüyorum.
İleri demokraside polisin jobundan, gazından DİSKte payına düşeni alıyor.
İleri demokraside polis ahlak bekçiliğine soyunuyor. Yetkisi olmadığı halde içikili restorantlarda ailesi ile birlikte oturan çocukları ve aileleri taciz ediyorlar.
İleri demokraside düşünce ve insan hakları üzerine ileri baskı yöntemleri geliştiriyorlar.
İleri demokraside Maraş katliamını protesto edenler üzerine ne idüğü belirsiz (basında açıkça belli olan) kişiler salınıyor. Yeni Maraşlar yaratmak için, iktidar susuyor.
İleri demokraside her gün bir kadın öldürülüyor.
Bunlardan sorumlu olan kim? Öğrenciler mi, işçiler mi, köylüler mi, emekçiler mi.
Hâlâ tutuklu olan gazeteciler mi?