Çağımızın en büyük filozoflarının başında gelen Bertrand Russell'ın ünlü kitaplarından birisinin adı, "İktidar hırsı..."
Kitap, olağanüstü bir üst-kültür ürünü.
İnsanlığın düşünce mirasını zorlayan ve onu çağların ötesine doğru iteleyen "yüksek" bir dünya görüşünü yansıtıyor.
Yüksek, çok yüksek ve derin...
Acaba, ünlü düşünürün sözünü ettiği o bitip tükenmek bilmeyen “hırs”ın içinde debelenip duran ve böylelikle de, yaşadığı toplumun tozunu dumanına katan malum "hazret"ler, bu kitabın sadece üç-beş sayfasını [anlayarak-kavrayarak-hazmederek] okuyabilselerdi… Halleri nice olurdu?.. Bizler ne olurduk?
Sanıyoruz, o zaman, ülkenin gündemini işgal eden sorunlarda ciddi bir seyrelme olurdu.
TBMM'de bir tek dövüş olmazdı; milletin vekilleri birbirlerine ne olduklarını yüksek sesle haykırmak zorunda kalmazlardı.
Tekmil belediye meclis toplantıları belki de 45'er dakikada biterdi.
Evin "reis"i, geçmişte yapıp ettiklerinden belki de utanır; insanın ancak kendisinin reisi olabileceğini ve bu iş içinde fırınlar dolusu ekmek yemek gerektiğini anlardı, kim bilir?..
Ama, Bertrand Russell biliyor. Bütün bunları ve daha neler neleri biliyor.
Ve de en önemlisi, bildiklerini bizlerle özveri içinde paylaşıyor.
Mesele bu paylaşmanın öteki yanında olmakta ve verilenleri almakta ya da alabilme niyetine sahip olabilmekte...
Bakın ünlü düşünür bir Çin seramiğinden yola çıkarak bizlere daha neler neler söylüyor.
Şöyle yazıyor çağımızın bilge kişisi:
"Eğer ben, Dünya ve Mars arasında eliptik bir yörüngede güneşin etrafında dönen Çin seramiği bir çaydanlığın varlığını ileri sürseydim ve bu çaydanlığın en güçlü teleskoplarımızla bile tespit edilemeyecek kadar küçük olduğunu ekleseydim, kimse bu görüşümün tersini kanıtlayamazdı...
Ama sözüme devam edip de, bu savımın "yanlışlanamaz" nitelikte oluşundan dolayı, insan aklının ondan kuşku duymamasının kabul edilemez bir küstahlık olacağını söyleseydim, herkes haklı olarak saçmaladığımı düşünürdü...
Ancak, eğer böyle bir çaydanlığın varlığı eski kitaplarca onaylansaydı, her Pazar günü kilisede kutsal gerçeklik olarak öğretilseydi ve okullarda çocukların beynine kazınsaydı, onun varlığından kuşku duymak bir gariplik belirtisi olarak görülür ve o kuşkuyu duyan kişiye yakınçağda bir ruh doktorundan ya da daha önceki çağlarda bir Engizisyon yargıcından acil bir randevu alınırdı."
- Ne diyorsunuz?
Düşünce... İşte böyle bir şey.