Mavi Marmara gemisinin Gazzeye insani yardım götürmesi ve orada İsrailli askerler tarafından karşılaştığı insanlık dışı davranışlar hep yazıldı, çizildi, söylendi. Hadisenin oluşu, bu oluşta ki garabetler hep anlatıldı. İsrailin ne terörist devlet, yaptıklarının haksızlık olduğu anlatıldı.
Görebildiğim kadarıyla bu işlerin sonucu ile ilgili fazla bir yorum yapılmadı. Bu olaylarla ilgili yapılan yorumları değerlendiren İsraif Kumbasar kardeşimizin aşağıda bilgilerinize sunduğum yazısı, hem işin inceliklerine temas etmesi, hem yapılan yorumların sığlığı ve hem de yapılan hamaseti (gerçek dışı anlatım) göstermesi açısından gerçekten çok güzel bir yazı olmuş.
Bu köşemi severek bu yazıya ayırırken; Zilleti, millete zafer diye yutturma ihaneti başlıklı yazısında İsrafil Kumbasar kardeşimle sizi baş başa bırakırım.
Okyanus ötesinde bir devlet var, kendini 'dünyanın süper gücü' falan sanıyor.
Oysa Akdeniz'i kana bulayan korsan devlet İsrail'in yaptıklarından hiç haberi yok. (!)
Büyük Davos Fatihi, telefona sarılıp, o devletin başkanı olan zatı aradı ve posta koydu:
- "One minute... Gönüllüleri 24 saat içerisinde serbest bıraksınlar, yoksaaa..."
Telefonun öbür ucundaki Obama'nın beti benzi attı. Fakat 'siyahî' olduğu için kimse 'yüzünün sarardığını' fark edemedi.
'Titreyen ayakları' ise masanın altındaydı ve görmek mümkün olmadı.
Dünya lideri, "Yoksa..." demişti.
Acep neyi kastediyordu?
Yoksa Türkiye silaha mı sarılacaktı?
Ama daha iki gün önce kendisine vekâleten başbakanlık koltuğunu
dolduran Bülent Arınç, "Kimse İsrail'e savaş ilan etmemizi beklemesin"
dememiş miydi?
Gelin görün ki, Erdoğan-Obama görüşmesinde 'silah seçeneği' de masaya konulmuş.
Valla, yandaş basın öle diyo, biz onların yalancısıyız.
Netice-i kelam, büyük devlet adamımız, Obama'yı, o da Netanyahu'yu aradı ve iş tatlıya bağlandı:
- "Gönüllüler serbest..."
Ya kırık gönüller?
* * *
O bölümü de yandaş medya halletti.
Manşetlerin tamamı, adeta bir 'meydan muharebesinden' zaferle çıkışımızı resmediyordu. (!)
- "İsrail'i dize getiren rest!"
- "Kararlılık diz çöktürdü."
- "Gaza'dan dönüş."
Bir zafer naralarına bir de 'tabloya' bakınca, insan ister istemez Obama'ya hak vermeden edemiyor.
Kanlı saldırının hemen ertesinde ABD yönetimi, "Ne olup bitiyor, anlamaya çalışıyoruz" açıklaması yapmıştı ya. Şimdi kafaları iyice karışacak.
Mesela, akıllarına şöyle bir soru gelmesi kuvvetle muhtemel:
- "Yahu bu Türkler ne garip bir millet. İsrail gemilerini basıp, yurttaşlarını katlediyor. Sonra sağ kalanları apar topar hapishaneye tıkıyor. İki gün sonra yaralılar da, gönüllüler de iade edilince, memleketlerinde bayram havası esiyor. Demek ki bunların zaferden anladıkları bu."
Hadise, ne yazık ki aynen budur.
Türkiye, muharebe sonrasında 'yaralılarını' toplayıp geri çekilen 'aciz' bir ülke durumunda, ama şakşakçılar bu utancı, 'zafer' olarak sunma gayreti içerisinde.
* * *
"Silah" seçeneğini daha ilk günden devre dışı bırakan Ankara'daki diplomasi cambazlarının, ABD ve İsrail'in gözünü nasıl korkuttuğu kamuoyu için bir sırdır.
Kimileri bu pazarlığı 'dostluğa' bağlamaktadır ki, bize göre de doğrudur.
Yani hadisenin arkasında bir 'tehdit' ve 'kararlılık' olduğu doğrudur.
Ancak bu, 'ayniyle misilleme' yahut 'çok ciddi yaptırımlar' bazında değildir.
Bir yakasında ADL'den aldığı 'cesaret', diğer yakasında AJC'den aldığı 'ebedi dostluk' ödüllerini taşıyan BOP Eş başkanı, masaya 'dostluğu' koymuştur.
- "Şu gönüllüleri ve yaralıları alalım, bu iş tatlıya bağlansın. Yoksa İsrail bölgedeki tek dostunu kaybedecektir" restini çekmiştir.
İddia edildiği gibi "Yakarız, yıkarız, dünyayı dar ederiz" durumu mevzubahis değildir. Onlar 'sokağın gazını' almaya dönük, ucuz kahramanlık söylenceleridir.
Dış politikada sıfır sorun ilkesiyle yola çıkıp, ülkenin itibarını sıfırlayan bir hükümetten ne tür pazarlık beklenebilir ki?
* * *
Türkiye bir kere daha, AKP'nin her durumda nasıl kendini 'aklayacak' formülleri geliştirme 'ilm-i siyasetine' sahip olduğunu gördü.
'Zilleti', ahmak zannettikleri millete 'zafer' diye yutturmaya kalkışıyorlar ya?
Şapka çıkarmak gerek vesselam.