Siyasal ya da toplumsal bir doktrin meydana getiren, bir hükümetin, bir partinin, bir sosyal sınıfın davranışlarına yön veren politik, hukuksal, felsefi, dinsel, moral, estetik düşünceler bütünün diye tanımlayabiliriz ideolojiyi.
Acaba, bir toplumda alt tabakanın, sınıfın oturmuş düşünce biçimi, yani ideolojisi var mı?
Bana sorarsanız yok ve olamaz da. Bir kişinin katmanın, sınıfın ideolojik anlamda düşüncesinin olabilmesi için, belli bir eğitim düzeyine sahip olması gerekiyor. Yoksa, insan fikir üretemez, gerçek çıkarlarını göremez. Bu doğrultuda siyasal tercihte bulunamaz, tavır alamaz. Yani demokrasiye etkin biçimde katılamaz. Adeta, yolunu aydınlatacak ışıktan yoksundur.
Bu da yetmez. İnsanların temel ihtiyaçlarının karşılanmış olması gerekiyor. Nedir o? Açlığın giderilmesi, barınma sorunun çözümlenmesi, can güvenliğinin sağlanması gerekir. Bu ihtiyaçlar, yaşamın devamını sağlayan zorunlu, ertelenemez, temel ihtiyaçlardır.
Biz kesin olarak biliyoruz ki, insan davranışlarının altında ihtiyaçları yatar. Başka bir deyişle, insandan davranışlarını ihtiyaçları yönlendirir. Ancak; açlık, barınma, güvenlik gibi yaşamı devam ettirmeye yönelik temel ve birincil ihtiyaçları karşılanmış insanlardan düşünsel davranışlar, estetik duygular, bir ideoloji geliştirmelerini bekleyebiliriz. Çünkü; temel, birincil ihtiyaçların (Açlığın giderilmesi, barınma, güvenlik) karşılanmasından sonra, ikincil (Psikolojik) ihtiyaçlar gündeme gelir. Artık, insanlar birey olmuştur. Toplumda statü kazanmak (Kulüplere, derneklere, siyasi partilere Vb. üyelik) kültürünü geliştirmek, demokrasiye etkin biçimde katılmak ister.
Bu nedenledir ki, batı demokrasileri kurumsallaşmıştır, siyasi partileri yaşlıdır. Batı toplumları sanayi devrimini yüz elli yıl önce yaptılar. İnsanlarını okuttular, meslek sahibi, dolayısı ile iş ve aş sahibi yaptılar. Yani temel ihtiyaçlarını karşıladılar. Onun için batıda sivil toplum örgütleri çok güçlü ve etik
Sıkça duyuyorum; Türk seçmeninin büyük çoğunluğu alt gelir grubuna mensup. Neden sol a oy vermiyor? Oysa sol; hukuk, demokrasi, insan hakları, özgürlük, laiklik, eşitlik, çevre gibi kutsal ve saygın kavramları savunuyor.
Burada bir çelişki yok. Alt gelir grubundaki insanların-birey değil- ana düşüncesi iş, aş, ekmek, barınak ve güvenliktir. İkincil ihtiyaçları olan siyasete katılmayı, toplumda statü kazanmayı, estetik duygular geliştirmeyi düşünemez, ideoloji geliştiremez. Zorunlu temel ihtiyaçlarını hangi siyasi partinin iktidarında karşılayacağına inanırsa, o siyasi partiye oyunu veriyor. Oyunu kullanırken dini duygularının etkisi altında değildir. Özgürlük, demokrasi, hukuk, eşitlik, laiklik gibi kavramlara çok uzaktır.
Bizim siyasi tarihimizde bu durumu kanıtlayan çok örnek var. Seksen öncesi, büyük metropollere (İst, Ank , İzm Vb. ) CHP hakimdi. Seksenden sonraki yıllarda, ANAP, SHP, RP,AKP hakim oldu. Çünkü; seçimin belirleyici durumu varoşlarda yaşamaya çalışan, merkezle iletişimi olmayan birey olamamış; iş, aş, barınak diyen sessiz çoğunluktur.
Bu sessiz çoğunluk, beklentilerini karşılamayan siyasi partileri cezalandırıyor. Yeni umutlar arıyor. Hukuk, demokrasi, eşitlik, özgürlük, laiklik, insan hakları, çevrecilik bu insanların karınlarını doyurmuyor. Siyasi tarihimizde ilk kez, bir siyasi parti AKP, ikinci, hatta üçüncü kez oylarını arttırıyor. Bunun iki nedeni var;
1-Sessiz, ama çoğunluk olan alt gelir grubu, hala AKPden umudunu kesmedi. Başka bir deyişle, AKP bu gruba umut olmaya devam ediyor.
2- AKPye alternatif bir siyasi parti-şimdilik- yok.
Özetle; bir toplumda, bir sınıfın, katmanın ideolojisinin olabilmesi için, ekonomilerinin gelişmiş, yaşam standartlarının yüksek olması ve psikolojik (ikincil) ihtiyaçlarının gündemde olması gerekir. Fakirlik silinmiş olmalıdır. Ayrıca okul gibi bir kurumda temel eğitimlerini tamamlamalıdırlar. Ekonomik ve eğitim seviyeleri yüksek grubun, çocuklarını yabancı dille eğitim yapan kolejlere, bale ve piyano derslerine gönderirken, alt gelir grubunun Kuran kurslarına göndermeleri tesadüf olamaz.
Türk seçmeninin ezici çoğunluğunu oluşturan alt gelir grubu, okyanusun derin ve soğuk sularında boğulmamak için çırpınan kazazedelere benziyor. Kendilerine uzatılan cankurtaran simitlerinin kimin olduğuna bakmadan, sarılırlar.
Soruyorum; Siz olsaydınız ne yapardınız?
ANLATIYORUM
Küçük bir topluluktayım.
Anlatmaya çalışıyorum bildiklerimi.
Karanlığı yıkan aydınlığı,
Eskileri geride bırakan yeniliği.
Lakin anlamıyorlar bir türlü beni.
Anlatıyorum onlara,
İnsan haklar, hukuk demokrasiyi,
Komünü, sosyalizmi, devrimi.
Lakin anlamıyorlar bir türlü beni.
Ve öğreniyorum onlardan,
Önceliğin iş ve aş olduğunu,
Yaşamanın zorunluluğun
Ve insanın,
İhtiyaçlarının esiri olduğunu.
Olunca iş, aş barınak,
Oluyor insana hukuk, demokrasi, sığınak.
Ve ruhunu sarıyor,
Sevgi, dostluk,aşk.
İyilik ve güzellikler için savaşmak.,
(Komün: Pariste 26 Mart-28 Mayıs 1871 yılında iki ay iktidarda kalmış yerel yönetimin adı.