* Önceki sayıdan devam
Biz Sökenin gelirini versek, bu kadar gazeteciyi Sökeye getiremezdik. Böyle henadana mensüp zevat, herkesin davetini kabul etmiyordu. Benim Osmanlı Henadanı mensubu olmam, onların mağrur kibirlerini kırıyordu. Davetlerime Hayır diyemiyorlardı. Sonra kayın Babam rahmetli Kocabeyde yabana atılacak bir insan değildi. Konuk sever, kişilikli bir şahsiyetti. Allaha çok şükürler olsun varlıklı bir aile idik. Konuklarımıza yedirecek, gezdiricek, yatırıp ağırlıyacak kadar olanaklarımız vardı. Ayrıca onlarla konuşacak kadar iyi bir İnglizcemiz de mevcuttu. Zaten benim ve Halil Beyin İnglizcesi olmasa idi biz bu işleri başaramazdık. Piyerden sonra İsveç Kralının kızları ile damatları da geldiler. Böyle diplomatik gezilerde rehberlik etmesi için, İzmir Hatayda oturan rahmetli dostum ve arkadaşım Cevat Şakir Beyi davet ederdik .Cevat Şakir Bey ile genç ve çalışkan belediye başkanımız Ekrem Bey oturur neler yapacaklarımızı uzun uzadıya görüşür kafamızda birer uygulama planı yapardık. Hemen hemen her on beş günde bir bu toplantı olurdu. Rahmetli CEVAT Şakir Bey yedi dil biliyordu. Onu suç bile sayılamayacak bir yazısından dolayı, İstiklal mahkemesi üç yıllığına Bodruma sürgün göndermişti. Demek ki Bodrumun Bodrum olabilmesi için Cevat Şakirin oraya sürgünü kaderde varmış. Konuşmasına biraz dinlenmek için ara verdi. Sonra kaldığı yerden anlatmaya devam etti. Yaşlı ve hasta olmasına rağmen çok mükemmel bir hafızası ve hatırlama gücü vardı. Şöyle diyordu:
-Cevat Şakirin rehberliğinde onlara da yöreyi gezdirip tanıttık. Piyerde olduğu gibi, bunlarda da bir basın ordusu hazırdı. Hem Yunanlı konuklar ve hem de İsveçli konuklar da bir çok gazeteci, yazar, radyocu, fotoğrafçı, arkeolog da gezip gördüler. Tanıdılar, bilgilendiler, aldıkları bilgi ve dökümanları ülkelerindeki gazete ve dergilerde yayınladılar. Böylece bizim yapmak istediğimiz tanıtım amaçlarına ulaşmış oldu. Bu türden ziyaretler benim içinde iyi oluyordu. İnglizce olarak yazdığım tanıtıcı yazılarımı bunlara veriyor ülkelerinde yayınlanmasını sağlamış oluyordum. O yıllarda gerçekten bir turizm merakı ve ilgisi vardı. Bu gezide çok başarılı olmuştu. Bu tür reklamlardan bizden çok Yunanlı turizmciler yararlanıyordu. O yıllarda bizde yeteri kadar yatıracak konaklama tesisleri, lokantalar, gezdirecek yollar, otomobiller yoktu. Bu nedenle Yunanlılar şöyle bir turizm stretejisi belirlemiştiler: Kuşadası ve Efesi günü birlik gezdirmek için Samos adasını donatmışlardı. Gemi geliyor, Kuşadasına yanaşıyor, turistler iniyor, Efesi gezdikten sonra tekrar yine aynı gemiyle geri Samosa dönüyorlardı. AYNI DURUM Didim, Milet ve Prien içinde geçerli idi. Didimin tam karşısında Yunanlıların Leros Adası vardı. Orayı bir turizm üssü olarak kullanıyorlardı. Bizim yaptığımız reklamlar, batılılarda gezip görme motivasyonu yaratıyor, Yunanlılar ise getirip yarım yamalak gezdiriyor, akşamları da adalara dönüyorlardı. Oysa bizim yatılı turistlere ihtiyacımız vardı. BÜTÜN BUNLARI BEN, Ekrem Bey ve Cevat Bey hükümet yetkililerine anlatıyorduk. Dönemin kaymakamlarına, Valilerine, Milletvekillerine ve bakanlarına anlattık. Aydın Milletvekili rahmetli Dr. Baki Öktem, Milli Savunma Bakanı Rahmetl Etem Menderes, Aydın valileri ENVER Saatçıgil ve Dilaver Argun, Kuşadası Kaymakamı Özer Türk bu konuda bize çok yardımcı oldular. Daha sonrada Söke Belediye Başkanı Metin Çelikez ve Aydın Milletvekiki İsmet Sezginin turizm yollarının yapımlarında emek ve katkıları olmuştur. Bunlara burada çok teşekkür ederim. Biraz durup soluk aldı. Bardaktaki sudan iki yudum içtikten sonra konuşmaya devam etti:
- Gündüz gemilerle getirdikleri turistlere, bu ören yerlerimizi gezdiriyor, sonra gece adalara götürüp orada yediryor, içiriyor ve yatırıyorlardı. Bu Yunanlıların Anadolu Uygarlıklarını tanıtma ve kendi otellerinde yatırma politikası idi. Bu durumu yetkililere anlatarak, çok kısa zamanda turizm acentelerinin kurulmasını sağladık. Bu işte Rahmetli Naci Akdoğan Akdeniz Turizm Acentesini açarak önder oldu. Konaklama tesislerine ihtiyaç vardı. Yetkililere onu da önerdik. O yıllarda Türkiyeye gelen bir Amerikan heyeti, turistik oteller yapmak istiyenlere kredi vereceklermiş. Sayın Enver Muratoğlunu buldular ve ona kredi vererek TUSAN OTELLER ZİNCİRİNİ kurdurdular. Sanırım bunların biri Çanakkalede, biri Kuşadasında ve biri de Pamukkalede kuruldu. Bizde gücümüzün yettiği kadar Kısmet oteli yapıp açtık. Kısmetin ilk yılları böyle değildi. Sonra bu merhaleye ulaştı. Yorgundu, yaşlıydı. Konuşmasına ara verdi. Bütün bu organizasyonları bu yaşlı hanım organize etmişti. Aynı amaçla, Kıbrısta oturan Bayan Wilisi Sökeye davet eder. Ona sordum:
- Sultan Ana, sizi yorduğumun farkındayım. Bende bir yazı daha var. 7 Eylül 1955 tarihli Demokrat Söke Gazetesnde yayımlanmış. Sizin imzanızı taşıyan bu yazının başlığı şöyle: BAYAN WİLİSİN SÖKEYİ ZİYARETİ Bu yazıyı ben okuyacağım,siz bugüne ulaşan yankılarını açıklayacaksınız. O gülümseyerek:
- Bakıyorum da dersine iyi çalışmışsın. Yorulsamda, yorulmasamda bugün bu perdeyi bu soru ile kapatalım. Daha sonra sana vereceğim notlar ve resimler olacak. İkinci perdeyi onlarla açarız. Allah sağlık ve ömür verirse bizde açacak daha çok perdeler var. Haydi oku evlat:
DEVAMI VAR ..