Türkiye Cumhuriyeti'nin lO. Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer, görevini başarı ile tamamlıyarak, köşkten ayrıldı. Sezer tam anlamı ile Atatürkçü bir Cumhurbaşkanı ve yasa adamı idi. Onu, tarih, "Hiçbirşeyden taviz vermeyen Cumhurbaşkanı olarak yazacaktır".
Sayın Sezer, ne Bülent Ecevit'e ve ne de Erdoğan'a hiç taviz vermeden doğruları doğrultusunda, hukuk kuralları içinde kalarak, görev yaptı. Ona bu iki başbakan döneminde de karalamalar yapıldı. Arkasından dedikodular yapıldı. iktidar, istediği yasa ve kararnameyi geçiremeyince, hep onu suçladı. Ama o, hiçbir zaman bu suçlamalara muhatap olmadan, yasaların ve devlet çıkarlarının doğrultusunda kararlar verdi. iktidar partileri, bu kararlarından dolayı onu suçladılar, halka şikayet ettiler, ama o, asla taviz vermedi. Bunu, ulusu ve devleti için yaptı. İnanmadığı kararnameyi, yasayı imzalamadı ve veto etti. Bu nedenle de iktidar partileri ile ters düştü. Çünkü onlar kendilerinin istediklerini gözü yumuk bir başkanın imzalamasını istiyorlardı. Bunları yapmayınca, iş dünyasının güdümündeki hükümeti dizginleyince hepsi tarafından yaylım ateşine tutuldu. Bugün artık sayın Sezer yok. Yeni seçilen Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, onlara onların isteklerini gül yağı ile mi sunacak? bunu bize zaman gösterecektir.
12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra üç siviI Cumhurbaşkanı dönemi yaşadık.
Rahmetli Turgut Özal, Anavatan Partisi'nin hem kurucusu ve hem de rakipsiz lideri idi. Cumhurbaşkanı seçilince yerine, kendisine sadık kalacak, uyum içinde çalışacak sayın Akbulut'u başbakan yaptı. Onunla çok rahat çalıçtı ve sonra araya Mesut Yılmaz girdi. Mesut Yılmaz arıya tam bal yaptıramayınca iktidarı kayıp etti. iktidar, başı sayın Demirelin çektigi koolisyon hükümetine geçince bu kerre başbakanlığa baş rakibi sayın Demirel oturdu. Buna rağmen yine hükümet ile Cumhurbaşkanlığı arasında uyum vardı. Onlar hernekadar "indireceğiz indireceğiz" deselerde, onu indirmeye güçleri yetmedi. Özal onları istedikleri gibi oynamaya bırakmadı. Günü vefa etmeyip, aramızdan ayrılıp hakkın rahmetine kavuştu. Bu kerre yerine sayın Demirel Cumhurbaşkanı seçildi. Devletin 9. Cumhurbaşkanı olan Sayın Demirel'in de sayın özal gibi politik kariyeri ve misyonu vardı. Devleti çok iyi tanıyordu. Çünkü uzun bir süre Cumhurbaşkanları ile birlikte çalışmış, Başbakanlık ve kabine başkanlığı deneyimleri vardı. Başbakanlığı gibi, Cumhurbaşkanlığı da yasalara ve hukuk kurallarına uygun geçti. Hiçbir kimse de, ondan şikayetçi olmadı. Hem sağ ve hem sol partilerde ona ram oldular. O da ayrımcılık yapmadan, Anayasa ve Atatürk ilke ve inklaplarına zarar vermeden bu görevi başarı ile tamamladı. Görevi sayın Sezer'e yüzakı ile devretti. Şimdi ise sayın Sezer, bu görevi sayın Abdullah Gül'e devrediyor, ve de etti.
xxx
Sayın Abdullah Gül, resmen Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, Türkiye'nin 11. Cumhurbaşkanlığı'na çoğunlukla seçildi. Seçildiği andan itibaren de mensup olduğu AKP iktidarından ve partisinden ilişiği kesildi. Yani artık Abdullah Gül, AKP'li değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tarafsız Cumhurbaşkanı'dır. Bazı cahiller, "Benim Cumhurbaşkanım değil" deselerde. Şimdi Sayın Gül'ü ne bekliyor. Biraz da bu konular üzerinde duralım:
Cumhurbaşkanlarının görevleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında belirtilmiştir. Bu görevleri yapmaktan sorumludur. Bu zaten onun yasal görevleridir. Bunların dışında, devlete ve halka örnek olma gibi görevleri de vardırki, işte bunlar hiçbir yasaya bağlı değildir. Bunları sayın Gül, bir devletin Cumhurbaşkanı sıfatı ile, vakarlı, onurlu bir biçimde yapması gerekir. Tören günü eski alışkanlıktan olsa gerek, başbakana önde yürü jesti yaptı. Artık, bundan sonra, sen önde başbakan arkada olacak. Bu bizim devlet anlayışımızın kuralıdır. Protokol olarakta bu böyledir. Belki, o makama oturmada sayın Erdoğan'ın katkısı büyüktür. istese kendisi seçilebilirdi. Ama o sizi tercih ettiği için gönül borcun içinde kalsın. Sakın olaki, bu gönül borcunu, devlet işlerine karıştırmayasın. Burada, rahmetli Cevat Ülkü'nün bana anlattığı kısa bir anıyı sizlere anlatacağım. I956dan sonra, rahmetli Bayar ile rahmetli Menderes'in araları açılır. Zaman içinde birbirleri ile konuşmaz ve herkes kendi kafasına göre yol haritası çizer. Burada yürütme ile başı ayrı ayrı yönde yürürler. Cevat Ulkü bir hukuk adamı olarak, bu hareketin yanlış olduğunu belirtse de, herkes kendi yolunda yürümeye devam eder. Sonuç belli. işte sayın Sezer, hamisi Ecevit'e anayasa kıtapçıgını fırlatarak, devleti kendi gönül hamisine tercih ederek örnek olmuştur. Gül'den de bunu bekliyoruz. Onu, o makama oturtanları değil devleti temsil etmesini istiyoruz!..