HAŞHAŞİLER BENZETMESİ VE HAŞHAŞİLER KİMDİR?

E. TURGUT TEKİN

 

Sayın başbakanımız Erdoğan, Gülen Cemaatini 14 Ocak 2014 günü yaptığı bir konuşmada "Haşhaşiler'e" benzetti. Cemaat yöneticileri ise, hemen reddettiler ve karşılığını verdiler. Bana göre, bu haberi kaç kişi anladı ve değerlendirdi? Kaç kişide bu Haşhaşiler'in neler yaptığını biliyor? Politikacıların tartışmalarında son yıllarda tarihimizden verilen örnekler çoğaldı. Bu Haşhaşiler kimdir?  Başbakan neden bu benzetmeyi yaptı. Gerçekten Gülen Cemaati bu Haşhaşiler'e mi benziyor? Gelin bu konuyu özet olarak bir gözden geçirelim ama yorum yapmayalım.

Bizim, yazın Afyon Ovalarını renk renk çiçekleri ile süsleyen, ekimi yıllarca Amerikalılar tarafından yasaklandırılan haşhaşımız yok mu, işte özünü ondan alır. Haşhaş, bir yıllık otsu bir bitkidir. Tohumları yağlıdır. Yıllarca fakir Anadolu insanı haşhaşı üretip, yağından börek yaparak yedi. Ekmeğine katık yaptı. Ama ondan çıkarılan sakızı, yine ondan üretilen uyuşturucuları bilmiyordu. Bazıları bununla zehirleniyor, uyuşuyorken, halkımızın bunlardan hiç haberi yoktu.

Yıl 1070. Yer İran. Dönem Büyük Selçuklu İmparatorluğu dönemi. Alpaslan, 1071 yılında Malazgirt'te dünyanın en büyük ordusu olan Bizans İmparatorluk Ordusunu ve onun komutanı olan Romen Diojen’i, 26 Ağustos 1071 tarihinde Malazgirt yakınlarında Rehva Ovası'nda yaptığı meydan savaşında yendi. İran, Azerbaycan, Gürcistan, Doğu Anadolu, Irak ve Suriye'den oluşan topraklar üzerinde Büyük Selçuklu İmparatorluğunu kurdu. Bununla da yetinmeyerek, Malazgirt Ordusunun seçme komutan ve Selçuklu emirlerine "Bu büyük zaferden sonra, göreviniz Anadolu'yu adım adım alarak, Türklere Anavatan yapmaktır!" emrini verdiler. Türkler, Anadolu'yu adım adım alırken, 1090 yılında bu koca İmparatorluğun içinde İran'da, Hasan Sabbah adında bir asi, yeni bir tarikat kuruyordu. Bu gizli tarikatın kurucusu Hasan Sabbah adındaki bir İranlıdır. Sabbah Fatimiliği benimsedikten sonra Mısır'a gönderdiği ve orada Nizar İbn ül  Mustansır' in tarafını tuttu. Bundan  dolayı taraftarlarına "Nizariler" denir. İran'a döndükten sonra 1090’da baskınla Kazven yakınlarında bulunan Alamut Kalesi'ni eline geçirdi. Taraftarları ile birlikte bu kaleyi kendisine mekan edindi. Selçuklular, bu Alamut Kalesi'ni Hasan Sabbah'ın elinden alamadılar. Hasan Sabbah'ın halefi  Büzürg Ümmid Rudbari  (1124-1138), burada gerçek bir henadan kurdu. Bu hanedan 1256 yılında Alamut Kalesi Moğol Hükumdarı Hülagü Han tarafından alınarak, Haşhaşi tarikatının başı da ortadan kaldırıldı. Alamutta, burada çok geniş bir kitaplık bulunmuştur. Bu kitaplar arasında batiniliği övücü ve anlatıcı, dinimize aykırı yazılmış bilgi ve düşünceler bulunmuştur. Merak edenler, araştırıp öğrenebilirler.

Haşhaşiler, Halep'teki Selçuk beyi Rıdvan'ın (1095-1113)  yardımıyla Suriye'ye de yerleştiler. Burada Musah Kalesini de ele geçirdiler. Haçlılarla da iyi geçiniyorlardı. Haçlılar Suriye'deki Haşhaşilerin başını <<Dağın Eskisi>> adıyla  anıyorlardı. Haşhaşi tarikatı başkanlarının en tanınmış olanlarından biri Sinan'dı. Bunlara Haşhaşiler adının verilmesi, onların haşhaş içmelerinden dolayıdır. Başkanları onlara bir görev verdiği zaman haşhaşla sarhoş olmuş bir durumda bulunurlardı ve bu da yumuşak başlı, kendini feda etmeye hazır olduklarını sağlıyordu. Bunların Fedaiyyun adıyla da anılmalarının nedeni budur. Aldıkları özel görevler çok zaman, hasımlarının başkanlarını öldürmekti. 1092'de Melikşah'ın baş veziri  Nizam-ül Mülk, 1152'de Trablus'lu Raymond, 1192'de  Conrad  de Monferrat böyle öldürülmüştür. Sinan, Selahattin Eyyubi'ye de aynı şekilde yok etmeye çalışmıştı.

Haşhaşiler, öğretileri dolayısıyla, İsmaili ya da batini  veya din sapkını anlamına gelen  malahida adıyla da anılır.

Biz burada tarihi sürecini kaynaklardan aldığımız bilgilerle anlattık. Yorum yapmadık. Oda sizlere kalmıştır.