HALK PARLAMENTODA TEMSİL EDİLMİYOR

 

Öyle iddia edildiği gibi Türkiye ileri demokrasiye geçti mi?

Kendi kendime sorduğum soruyu yine kendim yanıtlayayım.

Boş verin güldürmeyin beni. Ülkemizde izlediğimiz manzaraların ileri demokrasi ile uzaktan yakından ilgisi yok. Çünkü mecut seçim sistemi ile  halk parlamentoda temsil edilmiyor. 1987 Milletvekili Genel Seçimlerinden beri azınlık oyları çoğunluğa tahakküm ediyor. DYP 1987 yılında % 10 barajını aşamadığı için, meclise bile giremedi. ANAP % 36 oy oranı ile 365 civarında milletvekili çıkardı.

O tarihlerde % 10 barajın savunulma nedeni koolisyon hükümetlerinin ülkeyi iyi yönetmemesi olarak gösteriliyordu. Ve bir siyasi partinin tek başına iktidar olması ülkenin yararına olacağı iddia ediliyordu.

Oysa dünya genelindeki mevcut hükümetlerin temelinde koalisyon vardır. Koalisyon hükümetlerinde halk parlamentoda tam anlamıyla temsil edilir. Hükümetin keyfi uygulamaları diğer ortakları tarafından önlenir. Ama ne çare ki, 1987 yılından beri düşük oy yüzdeleri ile iktidara gelen siyasi partiler bu haksız uygulamayı işlerine geldiği için değiştirmeye yanaşmadılar.

2002 yılında AK Parti % 34 oyla 365 civarında çıkardığı milletvekili ile iktidara geldi. AK Parti oyların % 34’ünü alırken, meclisteki milletvekillerinin % 65’ine sahip oldu.

Ve bu seçim sistemine koalisyonlara izin vermediği için çok demokratik bir sistem olduğu kabul edildi. AK Parti aynı sistemle 3 kez seçim kazandı. Aldığı oyların çok üstünde milletvekilini meclise soktu.

Bu yüzden bir çok demokrasi aşığına göre, % 10 barajı bir ülkenin siyasetinde hem büyük bir adaletsizlik, hem de demokrasi ayıbıdır.

Neden demokrasi ayıbıdır?

Diyelim ki bir siyasi parti, seçimlerde % 9,99 oranında aldığı oyla meclise giremiyor. Oysa aldığı oy yaklaşık 5 milyon civarında. Ama 5 milyon oy nedense seçim kanununun azizliğinden bu kadar mecliste temsil edilmiyor.  Edilmediğini bir tarafa bırakalım; mesela % 9,99 oranındaki oy, barajı aşan partiler tarafından paylaşılıyor.

Bu nasıl bir demokrasi anlayışıdır ki, barajı aşamayan parti, meclise tek bir milletvekili bile sokamıyor.

Ne demokrasi ama! Fırsatı eline geçiren, merhum Özal’ın % 10’luk seçim barajını tepe tepe kullanıyor.

AK Parti mevcut seçim sistemini korumaya kararlı. Çünkü bu sistemle iktidara geldi. Üst üste 3 kez seçimi bu sistemle kazandı. CHP zaman zaman seçim kanununun değiştirilmesini istese de, elinden bir şey gelmez.

MHP sorunun üzerine fazla gidemiyor. Onun da meclis aritmetiği ortada.

Yani böyle bir ortamda İstanbul’dan genç bir kadın, bu adaletsiz yasayı protesto için yollara düştü. Aylin Kotil adlı kadın evli ve bir çocuk anesi. 8 Temmuz’da yola çıktı. 18 gündür yürüyor. Her gittiği köyde, kentte % 10’luk seçim barajının adaletsizliğini anlatıyor.Aylin hanımın bu fedakarlığı bir işe yarayacak mı?

Uyarısını hükümet dikkate alacak mı? Hiç sanmıyorum. Ancak Aylin’in inanç ve kararlılığından geniş kitleler büyük hisse alır. Demokrasi adına büyük kazanımlar elde eder ve demokrasiye kavuşuruz.

Bu ülkenin biat toplumuna değil, bilinçli insanlara ihtiyacı var.

LOZAN SESSİZ SEDASIZ ANILDI

1. Dünya Savaşı’nı kaybeden ve itilaf devletleriyle Sevr Antlaşmasını imzalayan Osmanlı Devleti’nin bu kabulenişini kabul etmeyen Anadolu insanı, Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. Sonunda haklı davasından zaferle çıkan Türk Milleti, itilaf devletleriyle 24 Temmuz 1923’te masaya oturdu ve Sevr’in o tutsaklık maddelerini yırtıp attı; ağır şartları ortadan kaldırdı. Osmanlı Devleti tarihin sayfalarında kayboldu. Ve Türkiye aynı yıl kurduğu Cumhuriyet rejimi ile varlığını kanıtladı. Bütün bunlar 90 yıl önce yaşandı. Ancak nedense Lozan’da kazanılan bu zaferi Türkiye’de yalnız ulusalcı kesim, yani Atatürkçüler kutladı. Devlet bu tarihi güne tören bile yapmadı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yayınladığı mesajla günü kutladı.

Yoksa 24 Temmuz 1923 günü Lozan’da imzalanan ve Türkiye’nin bağımsızlığını ilan ettiği bu antlaşma Türkiye için bir tutsaklık antlaşması mı?

Esasında Osmanlı Devleti’ni uluslararası alanda ortadan kaldıran antlaşmayı, Osmanlı taraftarı bir çok siyasi kabullenemedi. Bu çekişme 90 yıldır ülkede hala tartışma konusudur. Onlara göre, itilaf devletlerine karşı verilecek savaş, Osmanlı adına verilmeliydi. Oysa Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nı hanedan adına değil, millet adına vermişti. Bu yüzden meclisin duvarına, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diye yazıldı.