Türkiyeyi anlamak ve yönetmek için öncelikle halkı anlamak gerekir. Bence adam yerine koymadığımız veya lafta adam yerine koyar gözüktüğümüz halk; Türkiyeyi yönetmeye talip olanlardan çok farklı düşünüyor Tabii kast ettiklerimiz bu potanın içinde gördüklerimiz.
Bu nedenle, bir şey yapmasının veya yapmamasının da kendince nedenleri var. Temelin meşhur fıkralarından biridir: Bir gün Temel futbol maçında amigo olmuş. İlk önce seyirciyi eğiterek işe başlamış.
--Sağ elimi kaldırınca bizim takım lehine, sol elimi kaldırınca karşı takım aleyhine bağıracaksınız. İki elimi indirdim mi sessizlik !
Temel başlamış amigoluğa, sağ elini kaldırmış seyirci kendi takımını çoşkulu tezahüratla desteklemiş. Sol elini kaldırmış, taraftar rakip aleyhine vermiş veriştirmiş ve iki elini de indirince tribünler inlemiş:
--Sezsizluk..Sessizluk..Sessizluk !!!
İşte vatandaş, Türkiyenin başına gelen onca hadiseden sonra amigoların tüm çabalarına rağmen sessizluk,sessizluk.. diye bağırıyor ama duyan yok
Türkiyenin AKP döneminde çok kötü yönetildiğinden, iktidar yıllarının boşa geçirildiğinden, ülkenin batağa sürüklendiğinden, yolsuzluk ve rüşvetin tavan yaptığından benim gibilerin zerrece şüphesi yoktur. Buna rağmen AKPnin girdiği tüm seçimlerde oyunu artırmasını nasıl izah edeceğiz ?
Türk halkı; dünyayı Batının ve özellikle ABDnin yönlendirdiğini bilmekte ve ABDnin RTEye destek verdiğini düşünmektedir. Yanlışta değildir. Şimdi bu kulvara Yeni CHPnin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğluda girmeye çalışmaktadır. Cemaat ve Yeni CHPnin birbirine göz kırpması da bu kanaati kuvvetlendirmektedir. Ancak yeni RTEnin Kılıçdaroğlunun aksine Mustafa Sarıgül olduğu pompalanmaktadır. Halkın düşüncesini bu gelişmeler doğrudan etkilemektedir.
Ne yazık ki; Türk halkı, bilim, çağdaşlık, gelişme ve ilerleme formüllerinin halen Batıda olduğunu zannetmektedir. Halkın bu tespitinde de doğruluk payı vardır. Bir kısım insanımız bunların elde edilebilmesi için milli kimlik dahil her türlü tavizin verilebileceğini düşünmektedir. Bu tavizlerle toplumun modernleşeceği ve modernleştikçe de dindar kesim dahil Batılı bir yaşam tarzına geçileceği, halkın öngörülerinden biridir.
Türk halkı fakirin ekmeği umuttur anlayışına sahiptir ve umutla yaşamak istemektedir. Umutları gerçekleşmese bile umudun yaratılması da halka yeterli gelmektedir. Yani umutlar gerçekleşmese bile umudun yaratılması prim yapmaktadır. RTEde, halkın bu zayıf yanını, Cumhuriyet tarihinde kullanan en başarılı siyasetçidir. Türk halkına her konuda umut pompa ederek yaklaştı ve üç dönem seçim kazandı. Günlük yaşamı değiştiren ve kolaylaştıran popülist uygulamalarda, halkın gelecekten umut duymasına yetip arttı Bu bize gösteriyor ki; Türk halkı ümitsizliğin ve karamsarlığın peşinden gitmiyor.
Bu günlerde gelişen olaylardan görüyoruz ki; RTE, Türk halkının Batıya karşı olan bu düşüncelerini okumakta bir zorluk içinde. Çünkü o, kendisini içte ve dışta Batı karşısında çok güçlü bir pozisyona getirdiğini zannediyordu. Ancak bu düşünce iktidar sarhoşluğu sonucu varılmış yanlış bir çıkarımdır. Aksine Batı, RTE iktidarı sürecinde hem Türkiyede hem de dünyada kendi modelini küreselleştirerek gücünü ve etkisini daha da artırdı. Hatta RTEnin izlediği politikalar sebebiyle, bu dönemde Türkiyenin işgalini sessizce tamamladı diye de söyleyebiliriz. Türk halkı bunları da çok net bir şekilde görmekte ve değerlendirmektedir.
Bunlar üzerine aklımıza şu soru gelebilir: Türk halkı çağdışı, otoriter, sermaye ve Batı düşmanı RTEye, %38 bile olsa (AKP tarafından yerel seçimlerde baz alınacak oran) halen niçin destek vermektedir ? Bunun en önemli nedeninin; yaşamında var olan standartları korumak ve Batı tarzında iyi bir yaşama kavuşmak olduğunu söyleyebilirim Hem de Batıya karşı çıkmadan ve Batıyı hoşnut ederek. Değil mi ki; terör örgütünün ele başı olmaktan hüküm giyen emekli genelkurmay başkanı Bütün bunlar başımıza tezkere yüzünden geldi. Tezkere geçse TSK bu duruma düşmezdi diyor. Türk halkı bunu hiç dikkate almaz mı?
Böyle bir iyi yaşama kavuşmak hedefinde olan halkın gündeminde; henüz gerçekleşmediğinden dolayı ekonomik felaket beklentileri, şehit haberleri gelmediğinden bölücülüğün vardığı nokta, işsizlik, yoksulluk, rüşvet, hırsızlık, sağlıkta yaşanan sorunlar ile daha da ötesi yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık, HSYK ve devletin çatırdaması gibi ülkenin yaşamsal sorunları yer almamaktadır Geleceği öngörmek konusunda aydınların büyük sıkıntısı varken halkın bu konularda doğru öngörülerde bulunması da gerçeklerle bağdaşmaz. Bundan dolayıdır ki; dünyanın neresinde olursa olsun dört bakanın istifasına yol açan olayların söylentisi bile halkın büyük tepkisine yol açardı. Bizde ise Temelin dediği gibi sessizluk, sessizluk vardır.
Kabul etmeliyiz ki; Türk halkı, Kazlıçeşmeden bindiği Marmaraydan 13-14 dakika sonra Ayrılıçeşmede inmenin tatlı rüyası içindedir. Halk için önemli olan, özlem duyduğu Batının yaşam koşullarına yani iyi yaşama bir an önce kavuşmaktır. Hatta daha da ileri bir beklenti içindedir diye söyleyebiliriz.
Bunun için kavgayı, çatışmayı, yolsuzluğu, rüşveti, hırsızlığı görmezden gelmektedir. Ondan dolayı bize Temelin fıkrasında olduğu gibi sessizluk, sessizluk ! diye bağırmaktadır. Türk halkını bu durumdan döndürecek tek şey umut olmaktır. Yoksa halkın önemsenecek bir bölümü her türlü tavizi vermeye hazırdır. Emin olun bu umudu onlara BDP versin AKPyi bırakıp onlarla kucaklaşmaya hazır olanlar vardır. Onun için siz siz olun Türk halkı için umut olun