HAKSIZ MIYIM?

 

 

Çınarlı kahvenin önünden geçerken, kahvenin önündeki tahta sandalyelerin üzerine oturup hem çayını içen, hemde saha güneşinin zevkini çıkaran akranları görünce dayanamadım.

İşlerimin yoğun olmasına bakmadan, bir selam vermek bahanesi ile Ormancının yanına ilişiverdim.

Ormancının omzuna elimi dokunup, nasılsın Cemal demesem, tanıyamayacaktı.,

Sesimden tanıdı beni.

E.. nede olsa yıllar geçmişti onunla Öfkelinin kahvesinde pişpirik oynadığımız günlerin üstünden.

Üç beş emeklinin bir küme kurduğu bu topluluğa selam verip oturduğum da, gözüm emekli öğretmen Mehmet Bey’e ilişti.

Nasılsın hocam, sağlık, sıhhatin nasıl, dediğimde, ağzından çıkan ilk kelime, “iyi, iyi de, nerede o eski günler, neredeeee..” döküldü dudaklarının arasından.

Evet doğru söylemişti eski öğretmen emeklisi. Köy Enstitüsünden emekli olalı yıllar olmuş, o günleri, kaybolan gençlik günlerini arıyordu besbelli.

Ormancının söylediği bir bardak çay içerken eskileri yad ettik bir an.

Oradan ayrıldığımda aklımda kalan “nerede eski günler” olgusu zihnimde kıpraşıp durdu. Ta ki gazeteye gelesiye kadar.

Gazete binasının kapısından içeri girdiğimde içeridekilere “günaydın” demeden “ah o eski günler ah..” kelimelerinin dilimden dökülmesi dikkatleri üzerime çekti tabi ki.

Masama oturduğumda da aklıma “AH O ESKİ YAZARLAR NERDE AH..” kelimeleri de dökülünce sanki yeni bir icat yapmış sevinci ile “ha işte, bu günkü konuyu da buldum” dedim.


NEREDE O ESKİ KÖŞE YAZARLARI… 

Bir zamanlar gazeteleri elimimize geçirdiğimizde merakla yazılarını beklediğimiz yazarları aramakla geçerdi belli bir zamanımız.

Emin Çölaşan, rahmetli Uğur Mumcu, Ahmet Kabaklı; Çetin Atlan, Rauf Tamer, M.Kemal Öke, ismini unuttuğum nice yazarlar.

Eskiden köşe yazarlarımız ellerine kalemlerini alınca tek tek irdelerdi memleket meselelerini.

Korkmadan, göğüslerini gere gere, doğruları yazarlardı. Biz de zevkle okur, memleket meselelerini onların kalemlerinden izlerdik, değerlendirirdik.

Artık böyle kalemlere çok nadir rastladığımı söylemek istiyorum affınıza sığınarak.

Hayatta olan bazı yazarlarımızda da değişiklikler olduğunu üzülerek görüyoruz.

Onların da çağa ayak uydurduklarına şahit oluyoruz.

Dünkü gazetelerde aradım yine yazarlarımızı.

Bunca problemler türemişken, bunca çalkantılar yaşanırken, memleket bunca düşmanlarla çevrilmişken; aradım, parmaklarımın sayısını geçmedi aradığım yazarlar.

Bir gazete yazarlarına baktım, konuları sanki bir yerlerde çekinir gibiydi.

-Ekonomi nereye gidiyor?

-Fatih Altaylı kesin haklıymış..

-Ali Harikalar diyarında

-Dikkat Filistin kullanılıyor.

-Gandi

Bir başka gazete köşeleri;

-Sen yücelikli adamsın

-Hadise’nin yükselişi

-İyi ki Kılıçtaroğlu var.

Bir başka gazete;

-Halkın gündemi ekonomik kriz

-Polat’mı, Necati şaşmaz mı?

-Yine eften püften sohbetler.

-Desteksiz Ergenekon’da.

Büyük trajlı bir gazetemiz;

-Kemal Güriz,

-Büyük Devlet Nerede? (Hrant Dink cinayeti kaşınıyor bu yorumda.)

-Siyaset ve Adalet (yine Hrant.)

Yine bir başka gazete yazarları sütunları;

-Erzurum’da bir ses

-Gazze fiyaskosu

-Orhan Pamuk mektubu

Ve son bir gazete köşeleri;

-Kravatın Vicdanı (Yine Hırant)

-Türkiye’de Yahudi olmak. (Dünyanın yeniden yapılanması sancıları.)

-Derin Gündem sıkışıklığı (AB sancıları),

Görüldüğü üzere bize dokunmayan yılan bin yaşasın filmleri.

Bence amaç şu olabilir. Halkın, memleket ahvalinde olup bitenlerden haberi olmasın, müzikle, davası devam eden cinayetlerle, bizi ilgilendirmeyen dar konularla oyalansınlar.

İşte bu yüzen ağzımdan çıkan ilk cümleler “nerede o eski yazarlar, nerede?” oluyor. Oldu da.

Bu ülkenin insanı yalan yanlış haberlerle, yorumlarla oyalanmak istemiyor artık.

Gündeme oturan “Ergenekon” davası ile de ilgilenmek istemiyor. Bu ülkede millet Türk Yargısına, yargıçlarına güveniyor ve onların vereceği karalara da sonuna kadar saygılı olacağını iyi biliyor.

Artık yazarlarımız, aydınlarımız bıraksınlar adaletle uğraşmayı, bir takım mevki ve makamlarla uğraşmayı, bıraksınlar falan yerde müzik varmış, filancanın yıldızı parlamış gibi kendilerinin de inanmadığı yazıları yazmayı da, Türkiye üzerinde oynanan oyunlara el atsınlar, birlik be beraberliğe çağrı yapsınlar.

Dünya’nın neden İsrail’in soykırımına neden ses çıkarmadığını incelesinler.

Ermeni’lerin Ağrı Dağı’nı neden sınırları içinde gösterdiklerini incelesinler.

Daha dün Kürtçe TV kuruldu, Kürtçe yayına başlandı. Bakınız dün Kürt kardeşlerimizi kaşıyanlar şimdi de Lazları kaşıyorlar. Alevi kardeşlerimizin beyinlerine giriyorlar. Sırada kimler olur onu düşünsünler ve birlik çığırtkanlığını yapsınlar. Biz de “Ah nerede o eski yazarlar nerede” diye ah’lar çekmeyelim. Haksız mıyım?