GÜÇLÜ DEVLETİN AİLESİ

NEVZAT LALELİ

 

Flört yangını kitabım (6)                                              

 HAY-DER Gn. Başk.

Bizim geçmişimizde bir kıza talip olunacağında onun ailesinden istenmesi esastı. Kız isteme de “Allahın emri, Peygamberin kavli ile kızınızı oğlumuza istiyoruz” denilerek işe başlanırdı.

Oğlan ve kız için “küfüv – denklik” aranır, birbirine uygun olanlar bir ileri kademe olan nişan, nikâh ve düğüne giderlerdi. Küfüv’de en çok “dindarlık – dünya görüşü” gözetilir, mal, güzellik ve asalet fazlaca öne çıkartılmazdı.

Evlenmeye kararı, bizzat kız tarafından verir, rızası olmayan kız, nikâh aşamasında da olsa bozulur, o şahısla evlendirilmezdi. Ancak bu karar, kızın aile reisi (babası, dedesi) tarafından erkek tarafına bildirilirdi.

Görüldüğü gibi bu şekilde evlendirmelerde, evlenecek olan oğlan ile kız ilkin karşılaştırılmaz, böylece evlenme kararı iki tarafın özelliklerinin bilinmesi ve kararın verilmesi akıl ve mantıkla yapılırdı. Kız olsun oğlan olsun bir birlerini görür ve evlenme kararı bunlar tarafından verilirdi. Kızın ve oğlanın razı olmayacağı evlendirme yapılmazdı.

Koca bilirdi ki “karısı, Allahın kendine bir emanetidir.” Ona emanetlere gösterilen titizlik gösterilir, zorla bir şey yaptırılmazdı. Kadın da “Kocasını rızasını almanın cennet’e girmeye vesile olduğuna” inanır, evin reisi olan kocadan habersiz ve onun rızası dışında bir şey yapmazdı. Böylece karşılıklı sevginin yanı sıra karşılıklı saygının da eşler arasında oluşması sağlanırdı.

Çocuk ailenin en güzel meyvesidir. Bir kadının güzelliği, onun doğurduğu çocuk sayısına ve çocuklarına olan ilgisi ve bakımına göreydi. (1000 temel eser – Türkiye mektupları - Tercüman gazetesi yayınları) Bu kitabı bularak, okumanızı tavsiye ederim.

Boşanma, milletimizin tarihinde çok nadir olarak görülen bir şeydi. Bir boşanma olsa toplum boşananlara iyi gözle bakmaz, bu durum boşanmak isteyenler için, caydırıcı olurdu. Çünkü Peygamberimizin; “Bir talak (boşanma) olursa arş titrer” Hadis-i Şerifini her kes bilirdi. Arşın titrememesi için hemen boşanmaya gidilmezdi.

Kirvelik gibi “Dünürbaşılık” diye bir kurumumuz vardı. Dünürbaşı; erkek ve kız tarafının sevip saydığı, sözünü dinlediği bir insandı. Gençlerin evlenmeleri sırasında görev yapan “Dünürbaşı” evlilik boyumca eşler arasında çıkabilecek anlaşmazlıkları da aralarına girerek çözer, böylece yuvamım yıkılmasını, ailenin dağılmasını, çocukların boynu bükük kalmasını önlemiş olurdu.

Boşanan veya eşi ölüp de dul kalanlar, yakınları ve komşuların araya girmeleriyle hemen yeniden nikâhlanır, toplumda nikâhsız kimsenin kalmamasına dikkat edilirdi. Çünkü Nur suresi 32. ayette; “Bekârlarınızı evlendirin” buyruğunun yerine getirilmesinde titizlik gösterilirdi.

Boşanan veya dul kalan özellikle hanımların, kocadan kalan malları ve mihri hiç esiksiz hanıma aitti ve ona verilirdi.

Milletimizin geçmiş dönemlere ait evlenme ve boşanma istatistikleri bu söylediklerimi ispat etmektedir.

Ama aradan bir müddet geçip de insanımız, Batılılaşma rüzgârları ile kavrulmaya başlayınca, aile yapımız, boşanmalar ve özellikle yalnızlığa terk edilen hanımlar (boşanmış ve dul hanımlar bugün toplumda horlanmakta, ikinci sınıf insan bile sayılmamaktadır) hayatın bütün yükünü kendi başına taşımaya mecbur bırakılmaktadırlar.

Hepimizin dilinde; “İyi çıkarsa kendilerinden, kötü çıkarsa senden bilirler. Sana çöp çatan derler.” Gibi sözlerle bu güm bekârlar, kendi kaderlerine terk edilmekte veya “yapabiliyorsan kendi eşini kendin bul” denilerek flört yapmaya zorlanmaktadırlar.