Gerçek Gazetesi
Aydın İli"nin oda ve borsalarının meclis başkanlıkdivanı ve yönetim kurulu üyelerinin katılımı ile gerçekleştirilen Güçbirliği toplantılarının üçüncüsü Aydın ve Nazilli"den sonra Söke"de yapıldı. Söke Garnizon Komutanlığı Gazinosu"nda çarşamba günü saat 20.00"de gerçekleşen toplantıya Söke Ticaret Odası Meclis Başkanı Behlül Er ve Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Toyran ev sahipliği yaparken yoğun ilgi dikkat çekti. Aydın, Nazilli, Söke, Kuşadası ve Didim"den çok sayıda davetlinin hazır bulunduğu toplantıya Söke Kaymakamı Mehmet Demirezer"in yanısıra Garnizon Komutanı Vekili, Söke Emniyet Müdürü Mehmet Ali Serin, Aydın Ticaret Odası Başkanı İsmail Hakkı Do kuzlu, Aydın Ticaret Borsası Başkanı Adnan Bosnalı, Nazilli Ticaret Odası Başkanı Ali Gültekin Kılınç, Nazilli Ticaret Borsası Başkanı Ziya Aksüt, Didim Ticaret Odası Başkanı Ufuk Döver, Kuşadası Ticaret Odası Başkanı Serdar Akdoğan, Aydın Sanayi Odası Başkanı Ercan Çerçioğlu, Genç Girişimler Aydın İl Başkanı Ömer Özkaya, Aydın Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Belgin İlker, Söke Ticaret Odası Genç Girişimciler Çalışma Grubu Başkanı Erkan Kaçar hazır bulundu.
Konuşmacılar Aydın İlinin sorunlarını dile getirerek birlik ve beraberlik mesajları verdiler. Söke Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Toyran konuşmasında şu görüşlere yer verdi:
KÜRESEL KRİZ
2008 yılının ikinci yarısı sonlarında ilk önceleri ABD finans sektörünün çökmesiyle ortaya çıkan daha sonraları dalga dalga AB Ülkeleri başta olmak üzere Uzak Doğu Ülkelerini ve nihayetinde diğer Dünya Ülkelerini de içine alan bir küresel kriz yaşanmaktayız.
Tüm dünyayı etkisi altına alan bu küresel krizden Türkiye olarak etkilenmemiz mümkün değildi. Merak edilen bu krizden ne kadar et kileneceğimiz ya da bu krizden ne kadar hasarla çıkacağımızdı.
2008"in son çeyreği ve 2009 yılının neredeyse tamamı Türkiye için zor bir dönem olmuştur. Bu süreçte büyüme hızı eksilerde seyretmiş, daralan dış piyasalar sonucu ihracatımız azalmış, işsizlik artmış, genel bir deyişle temel ekonomik göstergelerin hepsinde geriye doğru bir gidiş gözlemlenmiştir. 2009 yılı dünya ekonomilerinin de % 5 küçüldüğü bir yıl olmuştur.
2010 yılı başı itibariyle bu temel ekonomik göstergelere baktığımızda ülke ekonomisinde iyiye doğru bir gidişin olduğunu söyleyebiliriz. Fakat, ülke olarak, işletmeler olarak, vatandaşlar olarak krizde kaybettiklerimizi ne kadar sürede yerine koyabiliriz bu belli değil. Gönlümüzden geçen bu sürecin mümkün olduğunca kısa olması.
Türkiye"nin şuan ki en önemli önceliğinin ekonomi olması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü, sosyal adaletin sağlanması ve demokrasinin devamlılığı güçlü bir ekonomi ile olabilecektir. Bu nedenledir ki önümüzdeki referandum ve 2011 yılındaki genel seçimler iş alemin de kaygıyla beklenmektedir. Çünkü, bu zamana kadar görülmüştür ki siyaset ne zaman ekonominin önüne geçmiş, genel bir istikrarsızlık söz konusu olmuşsa bundan zararlı çıkan ülkemiz olmuştur.
Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik durumu birkaç konu başlığıyla sizlerle paylaşmak istiyorum;
1 KAPASİTE KULLANIM ORANI
Nisan 2010 yılı kapasite kullanım oranı, geçen yılın aynı ayına göre 11,9 puan artarak % 72,2 oranında gerçekleşmiştir. Bu oran 100 birim kapasitesi olan bir üretim hattının 72 bi riminin kullanılabildiğini ifade etmektedir. Ka pasite kullanım oranlarındaki son aylarda belirli bir iyileşmenin olduğunu görmekteyiz. Bu sanayideki toparlanmanın bir habercisidir.
Dünya da krizin etkilerinin hissedilmediği 2007 yılının tamamı ve 2008"in ilk 9 ayında ülkemizde kapasite kullanım oranları % 75 ile % 80 arasında seyretmekteydi. Nisan ayı için açıklanan % 72"lik rakamın ülkemizin kapasite kullanımında kriz öncesi dönemdeki seviyeyi yakalamak üzere olduğunu söyleyebiliriz.
Fakat burada dikkat edilmesi gereken konu firmaların birçoğunun başa baş bir noktada ya da çok az kârla üretim yaptıkları veya yapmaya çalıştıkları göz ardı edilmemelidir.
2010 yılı nisan ayında reel sektör güven endeksinin bir önceki aya oranla 8,2 oranında artarak 118,8 seviyesinde gerçekleşmiştir. Ekonomideki en önemli sorunun moral olduğunu düşünürsek bu oranın reel kesimin geleceğe dönük beklentilerinin iyi olacağına dair bir işaret olduğunu söyleyebiliriz. Bunun devamlılığı için ekonominin Türkiye"nin en öncelikli konusu olduğu gerçeğinden taviz ve rilmemelidir.
Firmaların şuanda düşük kapasiteyle çalışmaları onların yeni yatırım yapmalarına olanak vermemektedir. Fakat ülke olarak daha çok üretmeye ve daha çok istihdam yaratmaya ihtiyacımız vardır. Bu yönüyle baktığımızda, Türkiye"nin yatırım yapılacak alanlarının yeniden belirlenmesi ve yatırımcıların bu alanlara yönlendirilerek teşvik edilmeleri gerekmektedir.
2- TÜKETİCİ GÜVEN ENDEKSİ
Tüketici güven endeksi tüketicilerin Türk ekonomisinin şuanda ki durumu hakkındaki görüşlerini ve gelecek ile ilgili beklentilerini gösteren Ulusal ekonomik bir göstergedir. Endekste 0 ila 200 arasındaki değerler baz alınmaktadır. Endeksin 100 den küçük olması tüketici güvenindeki kötümser durumu, 100 den büyük olması tüketici güvenindeki iyimser durumu ifade etmektedir.
Nisan ayı tüketici güven endeksi bir önceki aya göre 1,24 oranında artarak % 85,80 olarak gerçekleşmiştir.
Sanayi odaları konseyi 2009"un son çeyreğinden itibaren ekonomide ve sanayi üretiminde toparlanma sürecinin başladığını belirterek büyümenin öncü göstergeleri diyeceğimiz sanayi üretimi, yeni şirket kuruluşları, yurtiçi siparişler, KDV ve ÖTV tahsilatları, elektrik kullanımı ve ihracatta ciddi artışlar var denilmiştir.
3 BÜYÜME HIZI
Bir ülkenin toplam reel gelirinde oluşan yıllık artış oranına büyüme hızı denir. Türkiye"nin 2010 yılı büyüme hedefi yıllık % 3,5 olarak belirlenmiş ve daha sonra bu oran % 5,2 olarak revize edilmiştir. Büyümede revize olan bu rakam gerçekleştirilebilirse kriz sonrası iyi bir büyüme hızı yakalamış olacaktır.
4 İŞSİZLİK
Küresel krizle birlikte küçülmek zorunda kalan ve kapanan iş yerleri sonucu işsizlik % 14 gibi bir oranla son yılların en yüksek rakamına ulaşmıştır. Ve Türkiye"nin çözüm bulması gereken en öncelikli ve en önemli sorunu olmuştur. Nisan 2010 verilerine baktığımızda geçen yıla oranla bu sene yaklaşık 1 milyon kişiye istihdam sağlandığını görmekteyiz. Fakat Türkiye"nin işsizliğe kesin olarak çözüm bulabilmesi için her sene % 5 ve üzeri büyüme gerçekleştirmesi gerekmektedir. Çünkü, % 4,5 ve % 5"lik büyüme her sene 700.000 kişi olarak nüfusumuza eklenen kişilere iş imkanı yaratabilmektedir. Birikmiş işsizlere iş olanağı sağlayabilmemiz için ülke olarak % 5"den fazla büyüme sağlamalıyız.
Bu büyümenin sağlanması ve yeni istihdam yaratma konusunda tüm yatırımcılarımıza, iş adamlarımıza, kadın girişimcilerimize ve genç girişimcilerimize büyük görevler düşmektedir.
YENİ TEŞVİK PAKETİ VE İLİMİZ
Bildiğiniz gibi geçtiğimiz yıl açıklanan bir teşvik paketi var. Bu teşvik paketinde İller ekonomik gelişmişlik seviyelerine göre dört bölge halinde sınıflandırılmış ve 81 İlde bu bölgeler dahilin de kritik ve öncelikli gelişmesi hedeflenen sektörler belirlenerek her İl teşvik kapsamına alınmıştır.
Teşvik kapsamına baktığımızda belirlenen bölgelere göre bedelsiz yer tahsisi değişik, oranlarda SSK prim desteği, makine ve alet alımlarında KDV istisnası, Kurumlar Vergisi oranının düşürülmesi olarak öngörüldüğünü görmekteyiz. Hazırlanan teşvik yasası, aynı zamanda bölgesel kalkınma farklarının azaltılmasını da hedef almaktadır.
Yeni teşvik paketinin amacının üretim artışını sağlaması ve yapısal işsizlik ile mücadele yönünde olduğunu, ekonomiye de destek, moral ve motivasyon sağlamak olduğunu söyleyebiliriz.
Fakat, teşvik paketinin açıklanmasıyla özellikle, bölgeler arası teşvik oranlarının büyük oranda farklılıklar göstermesi sınıflandırma ile ilgili sıkıntıları gündeme getirdi. İlimizin 2. teşvik bölgesinde olduğu bir sıralamada, Özellikle Konya, Gaziantep ve Kayseri"nin 3. teşvik bölgesine alınmasına bir türlü akıl erdiremedik. Buna örnek olarak Trabzon ve Erzurum"un 4. teşvik bölgesinden gösterilmesini de verebiliriz. Bu örnekler bölgesel sınıflandırmalar yapılırken ne kadar adil davranıldığı sorusunu gündeme getiriyor. Ya da bölgesel siyasi güçlerin bu sınıflamada ne kadar belirleyici olduğunu.
Teşviklerin mutlaka sosyal yönü de olacaktır. Fakat içinde bulunduğumuz durum gereği daha fazla üretmek ve daha fazla istihdam yaratmak zorundayız. Bu yönüyle baktığımızda verilen teşviklerin yaratacağı istihdam, ekonomiye sağlayacağı katkı ve teşviklerin geri dönüşü de büyük önem arz etmektedir. İlimize verilecek olan teşviklerde bu yönde sıkıntı olmayacağını düşünüyoruz.
Yeni kurulan Güney Ege Kalkınma Ajansı"na yapılanmasını tamamladıktan sonra bölgesel kalkınmamıza büyük katkı sağlayacağını düşünüyoruz.
ZİNCİR MAĞAZALAR
Genel olarak düşünecek olursak zincir mağazaları, hiper marketleri, vatandaşa ucuz ve rahat alış-veriş imkanı sağlayan merkezler olduğunu söyleyebiliriz. Devlet içinse bunlar kayıt altında satış yapan kuruluşlar olarak görüldüğünden, göz ardı edilemeyecek ticarethanelerdir.
Fakat son zamanlarda agrasif bir büyüme içine giren ve sayıları her geçen gün hızla artan, nerdeyse her mahallede şube açan bu mağazalar özellikle küçük esnaf için, büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Ve bu tehlike her geçen gün kepenk kapatan işyeri sayısının hızla artması olarak kendini göstermektedir. Eskiden sadece bakkal ve marketlere rakip olarak görülen zincir mağazalar şuanda şarküterisinden çerezine, bahçe malzemesinden ev eşyasına, oto lastiğinden manavına vb. birçok ürünleri de satış portföylerine ekleyerek bu iş kollarında faaliyet gösteren bir çok küçük esnafı da zorda bırakmaktadır.
Özellikle 2000 yılından sonra büyük bir atılım yapan ve neredeyse her hafta birkaç mağaza açan zincirler karşısında rekabet gücünden mahrum küçük esnaf birer birer kepenk kapatmaktadır. İlçemizde, zincir mağazalarla aynı iş kolunda faaliyet gösteren küçük esnafın %90"ının işlerinin bu ortamdan da bire bir etkilendiğini görmekteyiz. Alış-verişlerin büyük çoğunluğunun bu merkezlerde yapılmış olmasından dolayı toplanan paraların da merkeze gönderildiği için, bu paraların İlçemizde diğer iş kollarında dönmesini de engellemektedir. Ve bu da İlçemiz için büyük ekonomik kayıp anlamına gelmektedir. Ayrıca, açılacak olan her mekan için 200-300 kişiye istihdam yaratacağız söylemlerinde bulunulur. Fakat her ne hikmetse kapanan iş yerleri ve burada işsiz kalan kişilerden söz edilmez.
Daha düne kadar, %70 bakkal ve %30 zincir mağaza payı olarak gösterilen rakamlar gün geçtikçe bakkal lehine bozulmaktadır. Türkiye genelinde bir milyon nüfusa 2 hipermarket ve 14 zincir mağaza düşerken, bu rakam Aydın İlinde Türkiye ortalamasının aşağı yukarı 6 katı fazlası olarak göze çarpmaktadır. Aydın da neredeyse zincir payı %70"e yaklaşmış olup, bakkal payı %30"lar seviyesindedir. Bu da çok düşündürücüdür.
Şube sayısının çokluğu özellikle mal alımlarında hem fiyat olarak, hem vade olarak bu firmalara büyük avantajlar sağlamaktadır. Bunun yanında market içi aktiviteler, üretici firma mallarının insörte girmesi, raf payı katılımı küçük esnafın bu mağazalara karşı rekabet şansını son derece azaltmaktadır.
Son zamanlarda, marketlerin kendi markalı ürünlerini fason olarak ürettirip raflarında bu ürünlerle ilgili daha fazla teşhir alanı sağlamaları gelecek günlerde üretici firmalar için de bir tehdit unsuru olacaktır.
Küçük esnafın yok olma sürecine girdiği bu dönem de,yılan hikayesine dönen zincir mağazalar yasa tasarısı üzerinde gerekli değişiklikler bir an önce yapılarak daha da geç kalmış olmadan bu yasa bir an önce çıkarılmalıdır.
DEVLETİN BAĞ-KUR, SSK VE
VERGİ ALACAĞI
Bugüne kadar her türlü af olayına karşı çıktığımızı ifade ettik. Bunun sorumluluklarını yerine getirenler için haksızlık olduğunu söyledik. Özellikle vergi, SSK, Bağ-Kur primlerini düzenli ödeyenler borcunu ödemek için banka kredisi kullananlar ya da gayri menkulünü satıp borcunu ödeyenler haklı olarak affa tepki gösteriyorlar.
Fakat, şuan da Türkiye gerçekleri de ortada. Tüm dünyayı etkisi altına alan ekonomik kriz ülkemizde de finans sektörü hariç olmak üzere tüm sektörleri olumsuz yönde etkilemiştir. Küçülmek zorunda kalan firmalar devlete karşı yükümlülüklerini yerine getirememe durumuyla karşı karşıya kalmışlardır.
Devletin 2010 Ocak ayı itibari ile, Bağ-Kur, SSK ve Vergi alacağı olarak faizlerde dahil olmak üzere vatandaştan ve firmalardan 100 milyar TL eski rakamla 100 kat trilyonun üzerinde alacağı vardır. Bu rakam her geçen ay katlanarak artmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda ama yapılandırma diyelim ama af diyelim çeşitli defa düzenlemeler yapılmış fakat bunlardan istenilen neticeler alınamamıştır.
Burada bu rakamların bu şekilde tahsil edilmesi mümkün görülmemektedir. Bundan önceki yapılandırmalarda hükümetler acaba tahsil edebilir miyim, vatandaşlarda kapısına kadar gelmiş hacizden nasıl kurtulabilirim ya da borcumu nasıl öteleyebilirim düşüncesiyle olaya yaklaşmışlar ve dolayısıyla bu yapılandırmalardan hem hükümet hem de borçlu vatandaşlar istediğini elde edememiştir.
2010 yılı bütçesinde hükümetin 50 milyar TL açık hedeflediğini görmekteyiz. Diğer yanda da yukarıda ifade ettiğimiz gibi vatandaştan alınacak olan 100 kat trilyon paradan bahsetmekteyiz. Bütçe açığı bir şekilde borçlanarak kapatılabilecektir. Bu borçlanma karşılığında da faiz külfeti binecektir. Oysa bir ödeme kolaylığı sağlanıp birikmiş alacaklar tahsil edilebilse hükümette daha az borçlanıp daha az faiz ödeyecektir. Şirketler ve vatandaşlar açısından ise bu borçlar belli bir faiz affı getirilip borçlar ödenebilecek bir vadeye yayılırsa işine ve işçi çalıştırmaya devam edebileceklerdir.
Her zaman dediğimiz gibi devlete karşı yükümlülüklerini düzenli olarak yerine getiren vatandaşlarımızın da korunması gerektiğini bir defa daha ifade etmek istiyoruz.
AYDIN EKONOMİSİNDE SÖKE
Türkiye"nin ilk 500 büyük sanayi kuruluşu arasında İlçemizden 2 tane büyük sanayi kuruluşumuz yer alan almaktadır..
Kurumlar vergisin de il genelinde ilk 10 arasında 4 tane kuruluşumuz,
Gelir vergisinde İl genelinde ilk 100 arasında 14 gerçek kişi mükellefimiz bulunmaktadır,
İlçemizin İlimizin en büyük pamuk üreticisi konumundadır,
İlçemizde tarımsal gelişmeler yakından takip edilmektedir. Modern tarım makine parkı her geçen gün artmaktadır. Şuan da Söke Ovasında 190 civarında pamuk toplama makinası 5.000"in üzerinde traktör bulunmaktadır. Diğer alet hedevatla birlikte Söke Ovasında 300 trilyonun üzerinde bir araç parkından söz edebiliriz.
İlçemiz Bodrum ve Didim yolu üzerinde olup, Türkiye"nin en yoğun araç trafiğinin olduğu yolların başında gelmektedir.
İlçemizde başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere birçok ülkeye ihracat yapılmaktadır.
SONUÇ
Her ne kadar şuan da dünyada petrol ve türevleri stratejik ürünler olarak gösterilse de gelecekte gıda ürünleri ve suyun petrolün yerini alacağı ön görülmektedir. Durum böyle olunca da Aydın olarak gerek yer altı zenginliklerimiz, jeotermal kaynaklarımız, toprak, su ve tarımsal zenginliklerimiz gerekse Türkiye"nin ve dünyanın yakından tanıdığı Kuşadası ve Didim gibi tatil beldelerimiz ile Aydın gelecekte adından daha çok söz ettirecektir.
Burada oluşturduğumuz güç birliğiyle bizlere düşen görev;
Kalkınma için gerekli hamleleri doğru zamanda yapabilmek,
İlimiz ve İlçelerimizin öncelikli sorunlarını el birliğiyle sahip çıkmak,
Şuana kadar kısıtlı olarak istifade edebildiğimiz Devlet yardımı ve yatırımlarından daha fazla istifade edebilmenin yollarını aramak,
Gerek yurtiçi gerekse yurtdışı teşvik ve fonlardan daha çok faydalanmanın yollarını aramak,
Kuruluşunu tamamlayan Güney Ege Kalkınma Ajansıyla birlikte projeler üreterek İlimize ve Ülkemize ekonomik katkı sağlamak olmalıdır.