40 yılı aşkın bir zamandan beri, 30 binin üzerinde şehit verdiğimiz Doğu ve Güney Doğu Bölgesi'nde şu anda içinde bulunduğumuz yıllarda dahi başta EKONOMi olmak üzere SAGLlK, KÜLTÜR ve EGiTiM sorunlarımız varsa ve biz, 1960 yılından 2009 yılına kadar görev alan hükümetler olarak bu hayati sorunlar üzerine büyük bir inançla giderek, bir çözüm yolu bulamamışsak, 8 ay karlarla kaplı bu bölgelerde her türlü kaçakçılığı yaparak geçimini temin eden insanların üzerine zecri tedbirlerle giderek dağa çıkmalarına mani olamamışsak, kabahati geçmiş hükümetlerde ve yalnız para kazanmaktan başka bir şey düşünmeyen özel sektörde ve kendimizde aramamız gerekir.
. Çok partili hayata geçtiğimiz 1940 yılından günümüze kadar birçok doğu kökenli siyasiler parlamentoya girdi ve bazı milletvekilleri bakan dahi oldu. Fakat hiç birisi ayrıcalık bir sistem içinde olmadılar. Doğu insanının karakteri icabı fanatik milliyetçi bir ruhla Türkiye Cumhuriyetini içte ve dış devletlerde inançla savundular. Gerçek böyle olmakla beraber içlerinden hiç birisi baş olma sevdasıyla işsiz kalan halk kesimini örgütleme yoluna gitmedi. O kişilerin durumundan siyasi rant sağlamayı düşünmedi. Fakat yine biz bu rehavet içinde ihmal etmeye devam ettik.
1958 ve 1965 yıllarında bizzat şahit olduğum iki önemli olayla geçmiş yıllardaki doğunun durumunu belirtmek istiyorum.
1965 yılında Söke'mize tayin olan Kadirli Kaymakamı Sn. MEHMET CAN ile şehir kulübünde sohbet ederken anlattığı olay çok şey ifade ediyor.
Sn. MEHMET CAN Diyarbakır'ın bir ilçesinde kaymakamlık yaparken aşiret reisieri bir yemeğe davet ederler, yemek esnasında şıhlardan birisi sorar. "Kaymakam Bey şimdi başımızda hangi padişah var" der. Kaymakam bu müstehzi sorunun manasını anlamakla beraber, "Ağalar padişah yok. Türkiye Cumhuriyeti devleti var" deyince, "Öyle mi? Kusura bakma, biz buralarda hiçbir değişiklik görmedikte, onun için soruyorum" der.
ikinci olaya bizzat ben şahit oldum. 1958 yılında Aydın senatörü Sn iSKENDER CENAP EGE ile meclis restoranında İstanbul Milletvekili Nazlı Tılabar ile Diyarbakır Milletvekili aşiret reisinin oğlu olan Kasım Küfrevi ile tanıştım. İşte o günkü sohbette Sn Nazlı Tılabar, Kasım Küfrevi'ye soruyor; "Sn KASIM BEY mahiyetinizde bulunan halkınız arabanızın lastikleri üzerindeki tozları toplayıp kibrit kutusunda saklıyorlar mı? diyor. Milletvekilleri arasındaki bu diyalogu duyunca üzülüyor ve hayıflanıyorum. Düşünün bir kere o devirde halk şıhların arabasındaki tozları dahi kutsal addediyor.
Büyük kurtarıcı Atatürk'ün 1938 kadar kalkınma devresi hariç, hiç olmasa 1940 yılından sonra görevde bulunan hükümetler doğu bölgerinin üstünde hassasiyetle durabilselerdi, bu gün siyasi rant peşinde koşan bazı siyasilerin örgütlenmesine imkan vermezlerdi.
Kanaatimiz o dur ki, demokratik açılımın bir ayağını teşkil eden Kürt sorunu, Kürtler adına dışarıdan ileri sürülen talepler mevcuttur ve Kürt toplumunun asla tasvip etmediği ayrı devlet kurma talebi varmış gibi gösterilmesi tamamen yanlıştır ve sakıncalıdır.
Ege Bölgesi'nde inşaat ve tarım sektöründe çalışan binlerce doğu kökenli vatandaşlarımız, asgari 300 gün iş buldukları için bu gibi söylenti ve girişimlerin tamamen karşısındadırlar.
Şu önemli hususu belirtmek isterim ki 50- 60 yıl evvel doğuyu üvey evlat muamelesi yapmayıp yüzlerce fabrika, binlerce okul hastane yapıp eğitim ve kültür seviyelerinin yükselmesi için her türlü gayreti gösterip, fakirlik işsizlik ve cehaleti yok edebilseydik ve hatta bu gün silahlı kuvvetlerimiz tarafından mecburen sarf edilen paranın dörtte birini doğunun kalkınmasına harcayabilseydik, kimse kaçakçılık yapmak için örgütlenerek dağa çıkmaz ve devletimiz de zecri tedbirler alma mecburiyetinde kalmazdı.