FELEĞİ EŞEĞİN ÜSTÜNE TERS OTURTMAK...

FARUK HAKSAL

Bir kısım politikacının ağzına bir sakız yapıştı. Diyorlar ki;

- Seçim meydanlarında edilmiş [kötü] sözler eskide kaldı… Şimdi beyaz bir sayfa açıyor, helalleşiyoruz…

Ne demektir bu söz?

Biraz yakından bakalım:

1.- Seçim propagandası sırasında [şimdi beyaz bir sayfa açılmasını gerektirecek kadar] çok kötü sözler ettik… Kara bir sayfa oluşturduk.

2.- Siyaset böyle yapılmaz. Demek ki, bu kara lekeyi temizleyip, beyaz bir sayfa açmak gereklidir.

3.- Önümüzde sizlere yutturmayı hedeflediğimiz bir takım yeni “dolma”lar var… Bu dolmaları ağzınıza alıp, çiğneyip, hazmedebilmeniz için öncelikle sofraya oturmanız gerekiyor… O sofraya da dargın oturulmaz, temizlik lazım!

4.- Gelin helalleşelim… Ne demektir helalleşmek?.. Birbirimize haklarımızı helal etmek demektir. Bu noktada bir soru:

- Bu kişilerin birbirlerinde ne hakları vardır ki?..

Eğer gerçekten, birbirleri üzerinde halkın bilgi sınırlarını aşan gizli “platform”larda oluşan bazı hakları mevcutsa, bu “hak”ın kaynağını, nasıl oluştuğunu ve neleri kapsadığını bilmek hakkımız!..

Ve gerçekten ortada helalleşilmesi gereken haklar mevcutsa Türkiye halkı ile uzunca bir süredir dalga geçiliyor demektir…

O zaman da durum biraz daha ciddileşiyor demektir.

Bu durumda çağrı yapılan bu helalleşme süreci sonunda nereye ve nasıl varılacağını öğrenmemiz gerekiyor, demektir…

Ve yine demektir ki, yapılan çağrının mesajı;

- Gelin birbirimize haklarımızı helal edelim ve bu yolda hep birlikte [yolumuza] devam edelim, demek gibi bir anlama gelmektedir…

Demek ki aralarında yürüttükleri tüm kavgalar vitrinlerini süsleyen bir fanteziden ibarettir ve siyasetçi erbabı, siyaset mesleğini icra eden bir tutam meslektaştan oluşmaktadır.

Bu “tutam”ı dilerseniz büyütün ve resmin tümünü görün… Ya da küçültüp mercek altına alın ve merkeze yerleşmiş ana-şebekeyi tespit edin.

Tutam ismini vererek yalınlaştırdığımız miktar, altı çizili günlerde dilendiği takdirde ve dilendiği kadar artırılabilen organizasyonu ile ülkenin odağına oturmuş olan bir grup insandır.

Bu grup, gerektiğinde kavga eder, gerektiğinde birbirlerine hakaret…

Sonra birden öte yana kırar dümenini, “gelin canlar bir olalım” türküsünü çığırır ansızın…

Derken bir “sayınlar âlemi” yaratır protokol salonlarında, kravat bile takar gerekirse.

Cami – parti – köy/kasaba – ve şirket üçgenin nabzını tutar ustaca…

Ve bittabi oldukça da erbabıdır bu işlerin…

Ne kadar mı ustadırlar?..

Parmak ısırtacak kadar…

“Vay anasına sayın seyirciler,”

dedirtecek kadar…

Çok sayıda feleği, eşeğin üstüne ters oturtup, Ankara’ya gönderebilecek kadar