Sayın Başbakan Erdoğan bas bas bağırıyor; "Türkiye gül ve gülistan ülkesi. Esnaf ve çiftçi altın çağını yaşıyor" Bizi çekemeyenler, bizim yaptıklarımızı yapamayanlar, bunları sırf bizi karalamak için uydurup söylüyor ve yazıyorlar. Ülke büyümüş, halkın refah düzeyi artmıştır. Herkes huzur içinde yaşamaktadır" diyor. O, böyle diyor, daha fazlasını da söylüyor ama keşke gerçek olsa!.. O'ndan daha çok biz seviniriz.
Rãhmetli Özal'dan sonra, ilk kere %32'lik bir çoğunlukla da olsa bu hükümet iktidara tek başına geldi. Halkımız, onunla dalga geçen eski politikacılara, siyasi parti liderlerine öyle bir pençe vurdu ki, onlar bir daha bellerini doğrultamaz hãle, hatta halk arasındaki deyimle "cin çarpmışa" döndüler. Bunun nedeni neydi? İktidar ve muhalefetin tabandan gelen halkın sesine kulaklarını tıkayıp, gözlerini kapamalarından kaynaklanıyordu. Halkın sıkıntılarını giderecekleri yerde onunla dalga geçiyor, birbirleriyle dans ediyorlardı. Halk bunları bir anda alabora etti. Çoğu tarihe gömülüp gittiler.
Gelelim bugünkü duruma. Hükümet yetkilileri, ülkeyi güllük gülistanlık olarak görselerde, gerçekler onların gösterdiği gibi değildir. Her akşam haber saatlerinde televizyon ekranlarına yansıtılan görüntüler, hiçte hükümetin söylediklerini doğrulamıyor. Tersini aksettiriyor. Kredi kartı borcunu ödemeyip canına kıyanlardan tutun da, icra ve iflaslarla canı pahasına boğuşmakta olan esnaf, çiftçi ve dar gelirliye kadar asıl tabanın çok sıkıntılı olduğunu acı bir dram filmi gibi izlerseniz.
Bugünkü yazımda "Esnafların sıkıntıları"nı işlemek istiyorum. Hani bir deyim var ya; "Esnaf ölmüş, ağlayanı yok!.." Bugün ne yazık ki esnafın durumu içler acısıdır. Hiç siftah etmeden dükkan kapatan çok. İflãs eden, kapanan daha çok. Söke'de Değirmen Caddesi'nde beş dükkan bir ay içerisinde kapandı. Ülke genelinde ise, bir ayda binlerce esnaf iflãs ediyor. Malınız olsa da alan yok. Hükümet ise; "Enflasyon canavarının belini kırıp düşürdük" diyor. Beli kırılmış vatandaş yere düşmüş. Belini doğrultamıyor ki, alış veriş yapsın da, enflasyon canlansın!.. Ülke düşse ne yazar!..
Çiftçinin ürünü para etmiyor. Tarladan ürünü toplatıp, pazarlara sürecek gücü kalmamış. Geçmiş yıllarda Söke'de 10. ayla birlikte bahçede mandalina bahara kadar ulaştı, buruştu kaldı da hiç yüzüne bakan olmadı. Niye? Çünkü dış pazar bulunamadı. İç pazarda ise halkın alım gücü tükendiği için, üretilen mal, tüketilemiyor. Çiftçiyi sıkıntıya sokan bu üretim tüketim dengesizliğidir. Ovada birçok üretici mandalina ağaçlarını sökerek, yerine Edremit veya Gemlik tipi sofralık zeytin ağacı dikiyorlar. Çiftçinin malı para etmeyip, eline yeterli para geçmeyince bundan esnaf ve çarşılarda nasibini alıyor. Esnafın asıl belini de bu ortalıktaki parasızlık kırıyor.
Söke Ovası beyaz altının ana kucağı olmaktan yavaş yavaş çıkıyor. Bir zamanlar Sökeliler'i ağa yapan, zengin eden pamuk artık, çiftçinin sırtına bir kabus gibi çöküyor. Söke eski yıllarda Anadolu insanına kucak açıp ekmek kapısı olurken, ne yazık ki bugün artık o özelliğini yavaş yavaş kaybediyor. Her yıl Söke'den Didim, Kuşadası, Aydın ve İzmir'e binlerce insan göçüyor. Bu göçün başında işsizlik, toprak ürünlerinin değer kaybı, küçük esnafın dev mağazalarca ezilmesi gösterilebilir. Bunun yanında gerek yerelde ve gerekse genelde AKP yetkilileri Söke'deki bu durgunluğa bir aktiflik getirememişlerdir. Özellikle organize sanayi çalışmaları uykuya yatırılmış, hükümetçe bir adım atılmamış sadece Yenidoğan Beldesi'nde seçim yatırımı amaçlı TOKİ İnşaatları spor alanı üzerinde başlatılmıştır. * Devam edecek