EKMELEDDİN İHSANOĞLU MU DEDİNİZ ?

ÖZCAN PEHLİVANOĞLU

 

Türkiye, 10 Ağustos 2014’te Cumhurbaşkanını seçecek. Düşünüyor musunuz? Acaba sadece Cumhurbaşkanı adaylarını mı oylayacağız?

 Türkiye’de Türklük tehlike altında. Birileri hain Öcalan’la anlaşmış, seneye çıkacak ve herhalde Nevruz’da bölücülere seslenecek. Ekonomi bıçak sırtında gidiyor, bu sebeble ekonomiyi ayakta tutmak için inşaat sektörüne yüklendikçe yükleniyorlar. Tahliye olanlardan teşekkür bekleniyor. Her halde “Büyük Usta” istedi diye tahliye edildiler. Korgeneral ayağa kalkmadı diye bedel ödedi. Ülkenin önemli bir kısmı pkk’ya teslim edilmiş vaziyette. Yolsuzluklar araştırılamıyor, 700 bin tl’lik saatler soruşturulamıyor. Atatürk’e iki ayyaştan biri deniliyor. Türk bayrağı geçerken ve İstiklal Marşı okunurken neredeyse yatar vaziyette duruluyor. Dış politika sıfırlanmış durumda ve başkonkolos rehin... Parlamenter sistem varken çark böyle işliyor ya fiili başkanlık sistemine geçersek ne olur? Ülke inananlar inanmayanlar, baş örtülüler başörtüsüzler, imam hatipliler düz liseliler diye zihinlerde ikiye ve sosoyolojik yapı da 36 (!)’ya bölünmüş. Daha saymayayım moraliniz bozulmasın isterseniz, çünkü daha çok var!

 Ben bütün bunlara “dur denilsin” ve ülkem bu sorunlu süreçten bol oksijen alabileceği dinlenebileceği ve nefeslenebileceği bir sürece geçsin istiyorum. Onun için Ekmeleddin İhsanoğlu diyorum. Yaklaşık 2 ay önce “Cumhura Reis Seçmek” demişim. Halende aynı noktada duruyorum. Okuyun isterseniz haksızmıyım?

 “Türkiye uzun dönemdir ki; bu döneme AKP iktidarı da dahildir teslim alınmaya çalışılıyor. Tabii, işin yüz yıllara dayanan bir geçmişi var.

 Türk Milleti tam yok edilirken daha sonra “Atatürk” olarak kabul edilecek ve anılacak olan Mustafa Kemal diye bir adam ortaya çıkmış ve Türkiye denilen topraklar üzerinde “cumhuriyet” rejimi ile yönetilecek bir devlet kurmuştu.

 Bu, dönemin şartları düşünüldüğünde, Mustafa Kemal’in bir çok mücadele arkadaşı tarafından dahi kabul edilebilecek bir şey değildi.

 Batı ise hepten şaşkındı. Mustafa Kemal hem savaşı kazanmış hem de Türklerin yeni devletini kuruyordu.Tarihçi Toynbee bunu ilginç bir şekilde “Cumhuriyeti kurdukları ve inkilaplara başladıkları andan itibaren Türklerin zaferi aslında bir mağlubiyete dönüştü...” diye anlatıyor.

 Cumhuriyete kimler karşı çıkmıştır? Cumhuriyetin ilanı ile hangi zümreler çıkarlarını kaybetmiştir? Hangi gruplar dün olduğu gibi bugünde cumhuriyete karşıdır? Bunların aileden, atadan veya fikirden yaşayan temsilcileri kimlerdir? Bunları bilmek gereklidir.

 Kanaatimce Toynbee’nin dediği gibi cumhuriyetin ilanı ile Türklerin zaferi bir mağlubiyete dönüşmemiştir ama mağlubiyete dönüştürme çabaları planlı bir şekilde günümüze kadar ulaşmıştır.

 Halbuki Atatürk; 1914 yılında Bulgaristan’da Askeri Ateşe olarak yaşadığı günlerde şahit olduğu bir olay neticesinde köylüye dayalı bir toplum yapısı olan Türk Milleti’nin, bireysel olarak varlığını ortaya çıkartabileceği günleri arzu ettiğini söylüyordu. Olayımızda kaba saba bir köylü Sofya’nın şık kafelerinden birine gelir ve garsonların suratı asılır, oralı bile olmazlar. Köylüye mekanı terk etmesini söylerler. Ancak köylü kızar, bağırır çağırır ve diretir: “Bulgaristan benim ekip biçtiğimi yiyor, benim silahımla korunuyor. Parasını verdikten sonra istediğim yerde otururum ve bana hizmet edersiniz.” diyordu. Köylü diretti ve başardı. Atatürk yanındaki arkadaşına dönerek “... günün birinde bizim köylülerimizi de böyle görmek isterim. Kendilerinden emin olmalı ve haklarını istemesini bilmelidirler” dedi. İşte bunlar ilan edildiği güne kadar kimsenin kolay kolay ağzına bile almaya cesaret edemediği cumhuriyet rejimine doğru döşenen taşlardı.

 Atatürk ve silah arkadaşları, Türk insanını ve Türk topraklarını her türlü emperyalist oyunla sömürmeye alışmış olanlar ile onların yerli işbirlikçilerine karşı halkın rejimi demek olan “cumhuriyet”i kurmayı başardı. Ancak kendilerine rağmen kurulmuş olan cumhuriyeti  bir türlü hazmedemeyenler, cumhuriyetle ve cumhuriyetin sahibi cumhurla günümüzde de uğraşmaya devam ediyorlar.

 Türkiye Cumhuriyeti devleti; mualesef biz Türklerce yeterince korunamamıştır. Siyasetimiz Atatürk’ün ölümünden itibaren ki; ben öldürüldüğüne inanıyorum, cumhuriyet karşıtlarının etkisine girmiştir. Devlet hayatında cumhuriyetçilerin etkisi her gün azalmış ve bugün minimize olmuştur.

 Onun için kimin cumhurbaşkanı olacağı, hem emperyalizmin günümüzdeki temsilcisi olan küreselciler ve onların işbirlikçileri hem de Türk Milleti’nin oluşturduğu “cumhur” açısından çok önemlidir. Birileri sömürü ve yok etme düzenini devam ettirmek diğerleride kendi öz yurdunun efendisi olmak peşindedir.

 Uzun zamandır  ekonomik tercihler, Ergenekon ve Balyoz başta olmak üzere kamuoyunu hassaslaştıran davalarla devam eden ve 17 Aralık süreci ile de zirveye çıkan vede “edepsizlik” suçlaması ile yeni bir mecraya sokulmak istenen kavganın esası budur...

 Türk Milleti Ağustos ayında sadece bir cumhurbaşkanı seçmeyecektir. Ülkesinin idari olarak en yüksek tepesi olan Çankaya’ya, küresel efendilerin emrinde olan birini mi yoksa halkın içinden gelen ve milli değerlerin vücut bulduğu  birini mi seçecektir? İşte bizden cevap vermemiz istenilen soru budur... Yoksa kimin cumhurbaşkanı olacağını değil.

 Atatürk topraklarımıza cumhuriyetin 134 yıl gecikmeli olarak geldiğini ima eder.. Bu kadar geç gelen cumhuriyeti bu kadar erken, kan emici küreselcilere ve onların işbirlikçilerine teslim etmeyelim... Devlet Bahçeli’nin dediği gibi “çatı aday” olarak, ülkemizde birliği, beraberliği ve bağımsızlığı koruyacak bir Türk çocuğunu önümüze koyarak, Atatürk’ün mirasını yaşatalım. ”