Türkiyede ne yazık ki, bakanlıklar meslek erbabına değil de meslekle alakası olmayan kişilere veriliyor. Bu kişileri de o mesleğin kurdu olmuş üst düzey yöneticiler yönlendiriyorlar. Meslekten olmayan bakan bu kişilerin elinde oynayan kuklalar gibi. Onların insaf ve kaderine terk edilmişler gibi. YAP;YAPMAyı oynarlar. Öğretmenliğimin yirminci yılında bakan imzalı bir tamim gelmişti. Tamimde, 222 sayılı yasaya ve anayasaya ters düşen bazı görüşler vardı. Bunları rapor ederek, bir işim için gittiğimde Ankaraya götürmüştüm. Bizzat Bakan Beye sunacaktım. Fakat bakana ulaşmam ne mümkün. Hiç bir kimse beni bakana yanaştırmıyor. Dedikleri hep şu: Dilekçeni yaz, yazı işleri müdürüne ver. Onlar inceler, size yanıt yazarlar. Ben, yirmi yıllık bir öğretmen olmama rağmen beni bakanımla görüştürmüyorlardı. Hademelerden biri:
Sen, nerelisin hemşerim, dedi.
Karslıyım.
Madem Karslısın, gel benimle. Adamın peşine takılıp gittim. Adam beni bakanın bulunduğu kata çıkardı. Bir odanın kapısını çaldı. Sonra içeri girdi. Biraz sonra dışarı çıkınca bana doğru dönüp:
Hocam, buyuru girin. Müşavir Bey Karslıdır, sizi bekliyor. Kapıyı çaldıktan sonra içeri girdim. İriyarı,temiz giyimli bir Bey, makam masasında yalnız oturuyordu. Heybetli bakışları, çatma kaşları ve iri gövdesi ile tam bir Karslı idi. Yaşı elli ile altmış arası bir bey. Bana, gülümseyerek:
Ay balam, bakanla ne işin var ki, onu görmeyi bu kadar arzulamışsan. Ben bakanın Özel müşaviriyem, çok diliyorsan görüştürebilirem. Ama, görüştürme nedeni önemli bir dayanak olmalı. Adam, Azeri idi ve ben Azericeyi konuşmayı beceremiyordum. Bizim Posofun pırıl pırıl Türkçesi ile:
Sayın Müşavirim, ben Dinardan kalkıp buraya bir raporu bizzat bakanıma sunmak üzere geldim. Fakat üç gündür, buralarda beni bekletip, bakanla görüştürmüyorlar. Bir öğretmen bakanını göremez mi? Adam iri gövdesini koltuğa dayayarak:
Hele sen, geç karşıma otur, ben seni bakanımla görüştürürüm. Mevsim yazdı. Masasının kıyısındaki zile bastı. İçeri sekreteri girdi. Ona:
Bakanla randevum saat kaçta, dedi. Sekreter:
Saat 16.00 da efendim, deyince:
Güzel, bir şeyler içecek kadar vaktimiz var. Bize birer bardak kola verir misiniz? Sekreter:
Elbette Efendim, diyerek odadan çıktı. Adam benimle Kars ağzı ile sekreteri ile ise Ankara şivesi ile konuştu. Bana dönüp birden bire sordu:
Bakanla sizi görüştüreceğim. Buna şimdi inandınız mı?
İnandım Efendim.
Öyle ise neden görmek istiyorsun bakanı? Elimdeki sarı zarfı açıp, raporu çıkartıp Müşavire verdim. Gözlüklerini takıp okumaya başladı. Raporu okurken yüzünün rengi gidip geliyordu. Sekreterin sunduğu kolayı bile içmeden yazıyı okudu. Bitirince, gözlerinden gözlükleri çıkarıp bana:
Bu raporu siz mi yazdınız?
Evet, efendim.
Neden yazdınız?
Yazım açık değil mi?
Açıkta, bakana birlikte gitmeyeceğiz. Ben bu tamime daha önce muhaliftim. Şimdi bakana birlikte çıkarsak, müsteşarla aramız açılır. Seni bakan Beye sekreterim götürsün. Fakat, bu rapordan benim hiç haberim olmasın. Sakın benimle görüştüğünde söyleme. Çünkü benim yazıp, sizin aracılığınızla bakana sunduğum sanısı doğar. Tamam mı hemşerim. Bakandan çıkınca odama gel. Bakana raporu sundum. Bakan raporu okudu. Okurken bazen onunda rengi değişiyordu. Sonunda, bana dönerek:
Bu yazıları bakan yazıyor sanmayın. İlgili birimler yazar, müsteşar veya daire başkanları okur, ya ben yada imza yetkisi olanlar onaylar teşkilata dağıtılır. Bizi uyardığın için çok teşekkür ederim. Yerinde bir rapor. Hemen genelgeyi değiştireceğim. Bakan Beyle yarım saat görüştükten sonra teşekkür ederek makamdan ayrıldım. Hemşerim olan Bakanlık müşavirine gidince, o gülerek:
Bakan bana telefon etti, haklı olduğumu söyledi. Raporları bana gönderip, genelgeyi benim yazmamı istedi. Beni haklı çıkaran bu raporundan dolayı sana teşekkür ederim. Eğitim olayına objektif bir gözle bakmak gerek. Siz bunu başarı ile yapmışsınız. Tekrar teşekkür ederim. Bu akşam birlikte yemek yiyelim.