İçişleri Bakanlığının düzenlediği yeni trafik uygulamalarının başlaması ne kadar başarılı olacak, olmayacak.
Bir önceki yazımda kısa ve öz olsa da değinmiştim.
Ülke ekonumik yapısının tamamen değiştiği ve kişinin asgari geçim indiriminin ikibin lirayı aştığı bu yapıda, yeni uygulamanın ne derecede başarılı olacağı aşikâr.
Bir defa ülkemizdeki sürücüler yeterli eğitim seviyesine erişmemişlerdir.
İkincisi, ülkemiz sürücülerinin %90'nı karşı sürücüye karşı saygısız davranışlar sergileyebilmektedir.
Üçüncüsü, sürücülerimizin %70'i alkol kullanmayı çok seviyor.
Dördüncüsü, sürücülerimizin bir çoğu, hele hele yeni araç sürücüsü olanların yüzdeliğinin çoğunluğu ilk önce sürücü magandalığına soyunuyor.
Beşincisi, erkek sürücülerimizin %30 civarında bir kesimi, bayan sürücülerin düşmanı görüntüsünde.
Sürücüler içerisinde, 18-30 yaş arasındaki sürücülerimizin neredeyse tamamı hızlı araç kullanma aşığı.
İçişleri bakanlığının iyi niyetli olarak hazırlatıp uygulamaya koyduğu kurallar ve yönetmenlikler tabiki çok iyi düşünülerek yapılması istenen konulardır.
Bir defa hafif trafık kazalarında (hafif sıyrıklarda, hafif kırıklarda, hafif kaporta hasarlarında, far, tampon hasarlarında) kişilerin trafik polisi beklemeden aralarında bir anlaşma tutanağı ile sulh olmaları güzel birşey.
Böyle konularda zaten ister polis gelsin, ister polis gelmesin sürücüler kendi aralarında anlaşabilmektedirler.
Trafik sigortası sayesinde yapılan anlaşmalar polis gelmeden yapılabilmesi sevindiricidir. Çünkü, polis geldiğinde tutulacak tutanak karşılığında taraflardan alınacak işlem ücreti zaten hasardan gelecek meblayı alıp götürmektedir.
Başımdan gecen, hafif kaporta sıyrığı ile atlattımın olayda, benim ve karşı taraftan istenen ücret hasrın tanzimi kadar olduğunun memur tarafından söylenmesi karşısında tutanaklardan vaz geçilmiş, gerçekten de yapılacak işlem masrafından daha az bir ücretle hasarlar giderilmişti.
Tabiki burada, tarafların da anlayışları çok önemli.
Bir çok trafik olaylarında görüyoruz ki, hatalılar hatalarını kabul etmeyip, üstün çıkmak amacıyla kaba kuvvete başvurmaktadırlar. Böyle durumda bu yeni uygulama başarılı olabilecek mi, yoksa daha kötü olaylara gebe mi kalacaktır. Bu da uygulamanın başka bir boyutu olacaktır herhalde.
Bir başka konu ise, kazayı yapanların alkollü olup olmadıkları nasıl anlaşılacaktır. Bu kontrolu de taraflar mı yapacaktır?
Deniliyor ki, kaza sonrasında kişiler beklemeyecek, yollar tıkanmayacak.
Peki araçlar haşat ise.
Yaralı, ölümlü bir olay olmayacak ama, maddi hasar çok olacak. Anlaşma olamazsa iş cezaevlerinde mi bitecek? Bu yönde karanlık gözüküyor.
Bunlardan en önemlisi, yukarıda açıkladığım gibi sürücülerin ne kadar eğitimli ve anlayışlı oldukları.
Trafikte sık sık korna çalmalar zaten toplum tarafından hoş karşılanmayan bir husustur.
Kornalarını boş yere çalanlar ise nasıl tesbit edilip de cezalandırılacak, bu açık değil.
Hele hele büyük şehirlerde birbirlerinden müşteri çalmak isteyen dolmuşlar nasıl engellenecekler.
Özel halk otobüslerinin ve dolmuşların şehir için bu magandalıkları nasıl önlenecek?
Kamyonla dolusu işci taşıyanlar, motosiklerlerini aile boyu taksi gibi kullananlar, arabalarını müzikhol gibi kullananlar, arabasını önüne "sensiz olamam", arkasına, "babam sağolsun" diyenler engellenmedikten sonra, bu uygulamalar üç beş ayın sonunda sümen altlarında çürüyeceğini şimdiden görür gibiyim.
Sizce düzelir mi? Düzelir İnşallah.
DÜZ OVA SİYASETİ GERİ Mİ GELDİ?
Genel seçimlerde bir siyasi partimizin genel başkanı, Türkiye gündemine "Düz Ovada Siyaset" diye bir fikir atmıştı.
Atmıştı atmasına da, bu parti öne attığı fikirlerini o kadar anlatsa da, gerekli açıklamalarını televizyon ekranlarından yapsa da, rakipleri tarafından halka bir yerlerin sempetizanı olarak gösterilerek, siyasetten alaşağı edilmişlerdi.
Seçim ortamında söylenen bu fikirler sanki, Türkiye'ye ihanet gibi gösterilmeye çalışılmıştı.
Sonucunda bu siyasi parti baraj altında kalmış, siyasi partinin parsalarının çoğunluğunu iktidar partisi kapmıştı. Dolayısı ile bu olay, Türkiyenin bir gerçeği olmuştu. Türkiye'nin gündemini değiştirmişti.
Şimdi görüyoruz ki, dün bu konuları eleştirenlerimiz bugün dağdakilere, "gel ananın, babanın yanına dön" diyerek, dün yanlış dedikleri düşüncenin, şimdi doğru olduğunu tastik etmişlerdir.
Esasen işin aslı da bu idi. Öne atılan tez de doğru idi.
PKK tarafından kandırılarak, dağlara çıkarılan bu gençlerimizin, demokratik bir ortamda düz ovada bulunmalarından daha iyi ne olabilirdi.
Ama, geride bir seçim vardı ve herşey mübahtı.
İşte o mübahlığın sonucunda, Türkiye'nin bir siyasi partisi al aşağı edilmiş, sorumlusu olarakta genel başkanı gösterilmişti.
Bugün de aynı düşüncenin bir başka versiyonunu başka bir siyasi partinin genel başkanı söylüyor.
Düşünceler aynı fakat söylemler değişik.
Tarih tekerrür eder mi, bilinmez. Ne olacak, Allah bilir!
Ama, gönlümüz iyi olur diyor.
İnşallah hayırlısı olur.
Kazasız bir yaşam dileklerimle geleceklere...