Dr. M. Nazmi Deniz’in Resim Sergisi ve Düşündürdükleri

E. TURGUT TEKİN

 

 

Söke Atatürkçü Düşünce Derneği’nin katkıları ile Dr. M. Nazmi Deniz 30.10.2008 Perşembe günü Fatma-Suat Orhon Müze Evi’nde bir resim sergisi açtı. İlgililer bana da bir davetiye verdiler. Aynı gün torunum Oğulcan ile birlikte gidip sergiyi gezip gördük. Torunum daha çok Atatürk resimlerini beğendiğini söyledi. Gerçektende güzel resimlerdi. Cumhuriyetimizin kutlanmakta olan 85. yılında bu tür resimleri görmek benim neslim gibi cumhuriyet öğretmenlerini gururlandırıyor. Çünkü Dr. M. Nazmi Denizler’i bizim neslin ve cumhuriyetin öğretmenleri yetiştirdi. Hele bu anlamlı günde elde edilecek gelirin A.D.D.’ye kalması ise büyük bir onurdur. Çünkü ülkemizde ne yazık ki, yıllardır onun kurduğu Cumhuriyeti, Üniter Devleti yıkmaya, bölmeye çalışan bedbahtlar olduğu gibi “BEN ATATÜRKÇÜYÜM” diyenlere de yan gözle bakıyorlar. İşte böyle sergilerin açılıp desteklenmesi bu yönde art niyetli olanlar için çok büyük bir derstir. Nedeni Atatürk döneminden önce batılı anlamda Türk Ressamları parmakla gösterilecek kadar azken, onun sanat eğitimine verdiği önem ve destek sonucu bugün çağdaş dünya ressamları ile yarışacak seviyeye ulaştık. Bu da Cumhuriyet’in ve Atatürk’ün bize kazandırdıklarıdır. Bu daldaki yükselişimiz yeterli olmasa da Atatürk’e ve onun kurduğu Cumhuriyet’e borçluyuz.

Dr. M. Nazmi Deniz 1959 Eskişehir doğumlu, tıp eğitimli, Söke Devlet Hastanesi gibi yoğun bir hastanede görev yapıyor. Bu sergisi onun 11. resim sergisi. 15 yıldan bu yana resim dışında heykel ve rölyef çalışmaları dalında da uğraş veriyor. Evli bir kız ve bir oğlan çocuğu babası olan sanatçımız resim konusunda Akademik Bir Eğitim alamadığı için üzgün olduğunu belirtiyor. Açılışın ilk günü ve saatleri olduğundan kendisi ile sanatı hakkında görüşme olanağı bulamadım. Bu konuda ne yazık ki fazla bir şey yazamayacağım. Sergide gördüğüm kadarıyla resimlerinde “Soyut Düzenlemeleri” çok hoşuma gitti. Özellikle “Fereceli Kadın”daki yakın bakışlar büyüleyici. Benim beğendiğim bu tabloyu yıllardır Söke’de resim öğretmenliği yapan Nurten Hanım’da beğenmiş olacak ki arkadaşlarına övgüyle anlatıyordu.

Evimde kendi kitaplığımda bulunan seçme ressamların yapıtlarını zaman zaman inceleyen torunum Oğulcan’a hangi resimleri daha çok beğendiğini sordum. Oğulcan Atatürk İ.Ö.O. 5. sınıfta okumasına rağmen güzel ve görsel sanatları hem sever hem de ilgilenir. Onun beğendiklerini burada yazıyorum. Oğulcan dedi ki:

- Başta Atatürk resimlerini beğendim. Zaten Atatürk’ün her şeyi güzel. At resimlerini beğendim. Atatürk’ün binmiş olduğu atlı resmini daha öncede görmüştüm. Ama bu da güzel. “Kadın ve Çocuk” resmini de çok beğendim. Venüs Yontusu, Yolcular, Ayakkabıcı, Sebzeci Kadın, Şelale ve Yaban Keçisi, Karadenizli Kadınlar ve Fereceli Kadın. Resimlerin hepsi çok güzel ama benim en çok beğendiğim bunlar.

Oğulcan’ı niye bu sergiye götürdüm? Ben Hacıkazımoğlu İ.Ö.O.’da yönetici olarak görev yaparken resim derslerine giriyordum. Veliler geliyor:

 -Hocam, senin ana dalın matematik. Çocuklara matematik öğrette Anadolu Liseleri’ne girsinler. Onlara sorardım:

 -Çocuğunuzun hayatta hangi mesleği seçmesini istersiniz? Bu soruya yanıt verenlerin %75’i mimar, mühendis ve doktor derdi. Doğrudur. Bu 3 meslek dalının kapılarını açan matematiktir. Bende matematikçi olduğum için bu istekler mantığa da uygundur. O yıllarda şimdi ki branş öğretmenliği de yoktu. Olsa resme resim öğretmenlerini görevlendirmek en doğrusu. Ama yok. Velilere o günlerde şunları söylerdim:

- İyi bir mimar, iyi bir mühendis yapacağı yapıtları önce hayalinde canlandırır, tasarlar, daha sonra bunları çizgilerle, resimlerle ifade ederek herkesin görmesi gereken bir şekle sokar. Yani bir eser yaratır. Sonra uygulamaya konur. Resim yapamayan, çizgi çizemeyen bir insan nasıl mimar ya da mühendis olabilir? Doktor olmak içinde insan anatomisini bilmek, gerektiğinde çizmek gerekir. bunları yapmak içinde resim bilgisine ihtiyaç vardır. Şimdi siz bana diyorsunuz ki “hocam çocukları resimle oyalama matematik öğret”. Peki resimsiz, ölçüsüz, orantısız, çizgisiz matematik olur mu? Tatillerde yanıma gelen eski öğrencilerime soruyorum:

 -Fakültede zorlandığınız dersler var mı? Onlarda bana:

 -Hocam bize her şeyi öğretinizde resmi ve çizgi çalışmalarını öğretmediniz. Bu dalda çok sıkıntı çekiyoruz. İşte benim resme girmemin başlıca nedeni bu. Karar sizin matematik mi, resim mi? Velilerim:

 -Hocam kusurumuza bakma. Bizim bildiğimiz mi var? Siz daha iyisini bilirsiniz, der giderlerdi. Şimdi ondan farklı bir şey yok. Prof. Hüseyin Kılıçkan’ın “Resim-İş 6” adlı kitabını Valilikten izin alarak Aydın’da tanıttım. Fiyatı 2.5 YTL olan bu değerli ve yararlı kitabı veliler çocuklarına aldırmadılar. Oysa bu kitaptan resim tekniklerini ve teknolojilerini uygulamalı olarak öğreneceklerdi.

Sergiyi gezmeye gelenleri düşündüm. Orada birçok insan olmasına rağmen o resimleri gerçek anlamda anlayıp, yorumlayacak toplam 10 kişi bile yoktu. Resme böyle ilgisiz kalan bir toplumda bırakın batılı Vinci ve Refaal’ı bizdeki Türk Plastik Sanatları’nda başarılı olmuş, önemli örnekler vermiş kadın sanatçılarımızdan Hale Asaf, Eren Eyüpoğlu, Emel Korutürk, Müfide Kadri, Futumet Tektaş, Oya Katoğlu, Aliye Beraer, Şükriye Dikmen, Melike Celal, Melahat Üren, Mihri Müşfik gibi çok renkli bayan sanatçılarımızı ve bunların yapıtlarını kaç kişi inceleyip biliyor?

Fikret Mualla’yı tanımayanlar bu resimlerden haz ve tat almayabilirler. Türk Resminin ölümsüz ustalarından olan Malik Aksel, Cemal Tollu, İbrahim Çallı, Ali Çelebi, Hoca Ali Rıza gibi ünlü ve usta ressamlarımız olmasına rağmen resimde Avrupa’dan çok gerideyiz. Osmanlı’ya batılı anlamda resmi İstanbul ve saray resimleri yapmakta olan Zonaro sevdirdi. Bunu bizde Ahmet Hamdi Bey izledi. Ahmet Hamdi Bey sadece resimde değil Türk müzeciliğinin de babası sayılır. İlk Türk Resimleri’nin şaheserleri olarak kabul edilen şu tabloları çok ünlüdür: “İki Siyahi Çocuk Arasında”, “Cami Kapısında Namaz Vakti”, “Fereceli Kadın”, “Ab-ı Hayat Çeşmesi” adlı tablolarıyla döneminden günümüze çok güzel hatıralar aktarmıştır. Şairin dediği gibi:

  “Biz cihanı terk edip gittik.”

  “Rencini dilde berk edip gittik.”

  “Şimdiden geru nöbet erdi size.”

  “Nitekim evvel ermişti bize.”

Hamdi Bey resmi ve müzeciliği, güzel sanatlarda yükselip ilerlemeyi bizlere bırakıp gitti. Hoca Ali Rıza Bey ise o günün İstanbul’undan çok güzel hatıralar verdi. Onun “Bir sahil kahvehanesi”ni günümüz İstanbul’unda arayıp bulmak çok zor. İbrahim Çallı’nın bize armağanı olan “Atatürk Portresi” bir şaheser değil mi? Yine Çallı’nın “Hatay’ın Anavatana Hasreti”, “Yaralı Asker”, “Zeybekler” adlı tabloları hiç unutulur mu?

Refik Ekipman ise bize tarihimizin resimlerini armağan etti. Onun ölümsüzleştirdiği “Atatürk ve TBMM” adlı tabloları bu vatanın kurtuluş yıllarından anılar taşır. Ya Turgut Zaim’in “Yörükler”, “Ana ve Çocuğu”, “Yayla Yörükleri” Türk Resmine bambaşka bir tat ve güzellik sunuyorlar. Mehmet Yücetürk’ün “Milli Oyun”, Celal Tutant’ın “Köy Düğünü” Anadolu insanının yaşantılarından kesintiler sunmuyor mu? Kültür Tarihimizin renkli simalarından olan ve suluboya tekniğinin unutulmaz peyzaj üstadı Celal Esat Arseven’i burada anmamak doğru olur mu? İzmir Resim-Heykel Müzesi’ni süsleyen Şeref Akdik’in resimleri bir hazine değerindedir. Cumhuriyetimizin 85. Yılı’nda bu saygıdeğer ustaları rahmetle anıyoruz.

Biz yüzyıllar boyunca mimarlıkta İslam ve Arap Mimarisi’ni, süsleme sanatlarını; minyatür ve halı sanatımızı İran(Acem) halı ve minyatürlerinden aldığımız desenlerle süsledik. Ancak Bedri Rahmi Eyüpoğlu ve Şeker Ahmet Paşa 1870 yılında Paris’te açtığı resim sergisi ile dışarıda sergi açan ilk Türk Ressamı onuruna erişti. Bu sergide Şeker Ahmet Paşa’nın yapıtları çok beğenilmiştir.

Bedri Rahmi Eyüpoğlu ise modern resim ve soyut düzenlemelerde Yüksek Enstitülerde çağdaş anlamda batının resim anlayışını uygulamış, halkımıza öğretmiştir. Elbetteki Bedri Rahmi’den önce Osman Hamdi gibi birçok ünlü ressamımız vardı. Ama soyut ve modern resmin batı anlamındaki temsilcisi Bedri Rahmidir.

Bir asrı aşkın bir sürede yetiştirdiğimiz bunca değerli sanatçıları ve yapıtlarını böyle bir makalede verme olanağımız yoktur. Bu güzellikleri biz hep Atatürk’e ve onun armağanı olan Cumhuriyet’e borçluyuz. Yoksa resme ve heykele estetik gözle bakamayan “PUT” diyen kafalarla bir yere varılmaz. Adam putla resmi ve heykeli anlamıyorsa, ona sözümüz yoktur. İşte 5. sınıf öğrencisi torunum Oğulcan’ı sergiye resmi tanısın, güzel sanatları kavrasın diye götürdüm. Hiçbir kimsenin çocuklarımızı resim ve güzel sanatlar eğitimi almaktan yoksun bırakmaya hakkı yoktur. Resim Öğretmeni arkadaşlarımızın çocuklara görsel sanatlar ve Teknoloji tasarım derslerini matematikten daha fazla öğretmelerini istiyorum, başarılar dliyorum. Öğrencileri böyle sergilere götürün, görüp motive olsunlar. Dr. M. Nazmi Deniz’e de başarılar diliyorum.