DOST YÜZLÜ DÜŞMAN

İSMAİL VERGİLİ

 

Sevgili okurlarım haklı olarak soracaksınız dost kim, düşman kimdir diye? Bana göre dost: Bir insan hem ruhen, hem de ekonomik olarak bir çıkmazda olup, yaşam gücünü ve inancını yitirdiği an, o’nun elinden tutup kaldıran, her yönüyle destek olan ve yaşam gücü veren insandır dost… Düşman ise: Koyun postuna bürünmüş kurt misali, riya içinde fırsat kollar, zayıf anını yakalayınca, sana saldırır, seni yer yutar, yaşam hakkına son verir…

İşte insanoğlu; birey de olsa, toplum da olsa, devlette olsa, ikili ilişkilerde ince eleyip, sık dokumalıdır. Hesabını, kitabını iyi yapmalıdır. Her yüze güleni de dost bilmemelidir. Tarihte çıkarlar ve hırslar, her zaman dostlukların önüne geçmiştir. Öyle olmasaydı, Osmanlı Padişahlarından 3. Mehmet bir gecede 19 kardeşini boğdurarak öldürmezdi. Padişah olmak için kardeşlerini öldürmüştür.

***

Tarihte de, devletler arasındaki ikili ilişkilerde buna benzer çok örnekler vardır. 600 yıl hükümranlık süren Osmanlı İmparatorluğu da, zaman gelir varlığını koruyamaz hasta adam durumuna düşer. Emperyalist Avrupa ülkeleri, aralarında birleşerek “Sevr Barışını” 10 Ağustos 1920 tarihinde padişaha zorla kabul ettirerek, Trakya’da ve Anadolu’daki Türk topraklarını işgale başlarlar. Bu kötü koşullarda Türk Milletinin bir aziz evladı Mustafa Kemal Atatürk, tarih sahnesine çıkar. İnancı ve etnik kökeni ne olursa olsun, Anadolu’da yaşayan halkları, vatan aşkı ve özgürlük ateşi ile örgütleyip birleştirir. Türk Kurtuluş Savaşını kazanır. 24 Temmuz 1923’te İsviçre’nin Lozan kentinde uluslar arası barış görüşmelerinde “Lozan Barışı” imzalanır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşu ABD hariç, bütün Dünyaca kabul edilir. Kurtuluş savaşını kazanan halklara inancı ve kökeni ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin eşit vatandaşı olarak değer verilir. Büyük Atatürk, bu halkların bütününe “Türk Milleti” demiştir. Her Türk yurttaşı Türkiye Cumhuriyetinin kimliğini taşımaktan onur ve şeref duymalıdır… Şunu herkes iyi bilmelidir ki; Türkiye Cumhuriyetinin zayıflayıp parçalanmasından her yurttaş zarar görecektir. Yararı ancak dış güçler elde edeceklerdir… Burada Atatürk’ü bütün yönleriyle tanıtmaktan ziyade, iki veciz sözünün içeriğini okurlarıma sunmayı yeterli buluyorum.

1- “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” Demiştir. Akılla ilimi birleştirerek, Türk Milletini ümmetçilikten kurtarıp, çağdaş medeniyete yönlendirmiştir.

2- “ Yurtta barış, Dünya’da barış.” Özdeyişi ile de, Türk Milletinin komşuları ve bütün Dünya ile barış içinde yaşamasını öğütlemiştir. Birleşmiş Milletler Teşkilatı da, bu özdeyişin ruhundan esinlenerek kurulmuştur…

***

Sevgili okurlarım, buraya kadar anlattıklarım biraz felsefi mantık, biraz da tarih hatırlatması oldu. Şimdi yazımın başlığındaki “Dost yüzlü düşman” ifadesi üzerinde duralım.  “Lozan Barışını” onaylamayan ABD ile ikili ilişkilerimiz üzerinde bazı konularda bilgi vermek istiyorum:

* ABD, Lozan Barışını onaylamaz ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını kabullenemez.

*  Türkiye, yaptığı ikili antlaşma ile ABD tarafından bağımsızlığı sanki sorgulanır olmuş. Her işimize karışır oldular.

* Türkiye, 1951 yılında ABD’nin Adana’nın İncirlik bölgesinde askeri üs kurmasına izin vermiştir.

* Türkiye, ABD’nin jandarması olarak, KORE savaşına katılmıştır.

* Türkiye, 18 Şubat 1952’de NATO’ ya resmen üye olur. Bugüne kadar Nato’nun ağır yükünü taşır. Şimdi de Malatya Kürecikte Füze kalkanı rampası ile, Hatay ve Urfa sınırında Patriot füze rampaları kurularak, Türk topraklarına NATO askerleri (yabancı askerler) konuşlandırılmaktadır. Bana göre bağımsızlığımız yara almaktadır.

* 1991 yılında SSCB (Rusya) dağılınca, ABD Dünya’da tek kutup olarak kaldı. Dünyayı istediği gibi şekillendirip yönetmeye başladı.

* 11 Eylül 2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi olan ikiz kulelerin vurulması sonucu ABD Başkanı George W. Bush, Ortadoğu, Asya ve Afrika’daki İslam ülkelerine “Haçlı Seferlerini başlatıyorum” demişti. Emperyalist Avrupa’nın da desteğini alarak, Irak’ı ve Afganistan’ı işgal etmişti. Bu işgallerde 1 milyondan fazla insan öldürmüştü. 100 binlerce kadının namusunu kirletmişlerdi. Bu kadınlar, basın mensuplarına şikâyetle “Karnımızda Conilerin piçlerini taşıyoruz.” “Karnımızı süngüleyin. Biz de ölelim, piçleri de ölsün” diye feryat etmişlerdi… Bu mezalime uygar Dünya’da seyirci kalmıştı.

* ABD’nin zenci asıllı Dış İşleri Bakanı Condoleza Rays 7 Mart 2003 tarihinde Washigton Post gazetesinde yazdığı makalede “Fas’tan Basra körfezi ve Pakistan’a kadar içinde Türkiye’de dahil olmak üzere 22 İslam ülkesinin sınırları ve rejimleri değişecek diye yazmıştı.” Bu plana, “Arap Baharı” dendi. Bu planı uygulamaya başladı. Irak ve Afganistan işgal edildi. Sonra Mısır ve Libya’nın rejimleri değişti. Şimdi de sıra Suriye’de. Sonra da sıra İran ve Türkiye’de olacaktır. Zaten Türkiye’nin haritasını 2006’lar da ABD, kendi isteğine göre çizmiş, Anadolu’nun doğu ve güneydoğu bölgesini “Kürdistan” olarak belirlemiştir.  PKK Bölücü örgütü kurup beslemiştir. Bu amaçla Türkiye’nin parçalanmasını düşlemektedir. Her gün 3,5, 8 şehidin olması ve cesetlerinin baba ocağına dönmesi hayra alamet midir?

* Amerika Birleşik Devletleri Irak’ı işgal ettiğinde kuzey Irak’ta,  Türk askerinin başına 4 Temmuz 2003 tarihinde çuval geçirmişti. Türk Hükümetininde  bu durum karşısında gıkı çıkmamıştı…

* Kendi derdimiz bize yetmiyormuş gibi, bir de komşu devlet Suriye ile uğraşıyoruz. Biz bölücü örgüt PKK ile savaşıp, her gün şehitler verirken, Suriye’nin bölücü örgütü yanında yer alıyoruz. “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?” Bu çifte standart değil midir? “İtme el kapısını el ucuyla, iterler kapını el gücüyle.” Bu hal komşuluk ilişkilerine ve de insanlığa yakışmaz. “Yurtta barış, Dünyada barış.” İlkesine ters düşmektedir.

* Arap Baharı denilen,  22 İslam ülkesinin rejimleri ve sınırlarının değişmesi anlamına gelen (BOP) Projesinin “Eş Başkanı da” Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanıdır.

***

Ey Türk Milleti! Şimdi soruyorum. Dost yüzlü düşman kim? Tarihten hiç mi ders almıyorsun? NATO’dan Türkiye’yi çıkar. Geriye kalan topluluk “Haçlı” ordusudur. Emperyalist Avrupa’nın amacı, Türk’lüğü Anadolu’dan söküp atmaktır. Böyle vakalar tarihin tozlu sayfalarında pek çoktur. Kürecikteki “Füze Rampalarının”, Hatay ve Urfa sınırına kurulan “Patriot Füzelerinin” kullanım ve emir yetkisi Nato komutasındadır. Zamanla gelişen olaylar sonunda yön değiştirerek geri tepmez mi? İşin yoksa otur düşün…

***

Sevgili okurlarım herhalde çok karamsar bir tablo çizdim. Bana göre ufukta görünen acı gerçek budur. Her Türk yurttaşı aklını başına toplayıp, dost yüzlü düşmanını iyi tanımalıdır. Aksi halde iş işten geçtikten sonra, dizleri dövmenin bir anlamı yoktur.

Duygularımı paylaşan okurlarımı saygı ile esenlerim.