Dilekçe ve şikâyet hakkı: İnsanların mevcut düzenin uygulamalarından duyduğu hoşnutsuzluğu ifade etme hakkıdır. Ya da düzenden hoşnut kalmakla birlikte yapılmasını istediği bir takım hizmet ve işlemlerin yerine getirilmesi hususundaki görüşlerini dilek ya da şikâyet biçiminde yöneticilere bildirme yolu olarak adlandırabilinir.
Dilekçe ve şikâyet hakkı doğuştan var olan doğal bir hak olarak tanımlanmaktadır. İlk kullanılışı hakkında herhangi bir genel bilgi yoktur. Yine de bu hakkın yönetilenlerle yönetenler arasındaki ilişkinin mazisi kadar eski olduğu tahmin edilmektedir. Belirli yer ve zamanda hüküm süren rejimi belirlemede ölçü olabilen bu hak, otoriter rejimlerce zaman zaman gözardı edilerek yasaklandığı gibi, bu yasağa aykırı hareket edenlerin cezalandırıldığıda görülmüştür.
Tarihte, dilekçe ve şikâyet hakkı yazılı olarak ilk defa 1215 yılında İngilterede uygulandığı genel kabul görmektedir. Amerikada ise ilk uygulanmasına 1765 yılında görülür. Bu tarihte İngilterenin bir kolonisi durumunda olan Amerikada halk, İngilterenin 1765te koyduğu bir yasaya (Danya Yasası) karşı dilekçe yoluna başvurmuştur. Diğer Avrupa ülkelerinde dilekçe hakkının kullanılması 19. yyın ilk yarısında başlamıştır.
Şimdiler de ise çoğu Avrupa Ülkeleri üyesi olduğu Avrupa Birliği (AB) sayesinde; ABnin bütün vatandaşları ile ABye üye bir devlette ikamet eden veya kanuni adresi bu devlette bulunan bütün gerçek kişilerin veya tüzel kişilerin, Avrupa Parlamentosuna şikâyet ve dilekte bulunma hakkı sağlanmıştır. Avrupa ülkelerinde halkın % 90ı şikâyet haklarını kullanmaktalar. Ülkemizde ise bu oran % 3 dolaylarını geçmemektedir.
Osmanlı İmparatorluğunun son zamanlarında (19.yy.nın son çeyreğinde 1876 yılında) dilekçe ve şikâyet hakkı uygulamaya konulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti olarak 1924 Anayasamızda bu haklar yer almıştır. Ayrıca, son olarak 2001 yılında T.B.M.M.nce 1982 Anayasasında değişiklikler yapılarak son haliyle yürürlüğe girmiştir. Sonuç halen değişmemiştir. Halkımız yaşantısından ve yönetimden memnun ki dilekçe ve şikâyet hakkını kullanma oranı daha önce dediğim gibi % 3ü geçmemektedir.
Dilekçe ve şikâyet hakkı iki özelliği olan bir haktır. Bir açıdan dilekçe sahibi veya şikâyetçi kendi ya da toplumun yararını korumaya çalışırken, devlet de kendisine sunulan dilekçeleri kabul, inceleme ve sonucu bildirme yükümlüğü altında bulunmaktadır. Özellikle dilekçe hakkının ülkemizde bu kadar eskiye gitmesine karşın bu alanda cumhuriyet döneminden önce olduğu gibi sonra da sağlıklı bir istatistik tutulmamıştır.
Sizlere bu konuya güzel örnek olabilecek Avrupada yaşanan bir olayı anlatmak istiyorum:
Almanyada yaşanan bu olay işçi olarak buraya yerleşen bir Türkün başından geçmiştir.
Bizim Türk vatandaşımız, güzel bir pazar günü yaşadığı şehrin sokağında arabasını yıkayıp temizlemektedir. Temizlik esnasında hortumdan boşalan su sokağı iyice ıslatmıştır. Bu arada penceresinden sokağı seyreden Alman vatandaşı yaşlı bir kadın dayanamaz; pencereyi açarak Türke seslenir. Aralarında şöyle bir konuşma geçer:
Hey, sen ne yapıyorsun?
Tatil gününden faydalanarak arabamı yıkıyorum.
Sen o araba yıkama işini hemen bırak. Yoksa seni hemen belediyeye telefonla şikâyet edeceğim.
Hem sen bilmiyor musun? Hafta sonu tatili senin dinlenmen için, iş yapman için çıkarılmamıştır.
Sen tatil günlerinde çalışarak yorulursan iş gününde nasıl verimli olacaksın? Senin işverenin, iş gücünün tam kapasite ile çalışacağını hesap ederek iş bağlantıları kuracak. Ancak sen çalışma verimini düşürerek işverenin iş sözleşmelerinin aksamasına neden olacaksın.
Bu da ekonomik olarak devletimize zafiyet verecektir.
Ha birde; ya araba yıkarken ayağın kaysa ne olacak? Belki ayağını kıracak hasta olacaksın. Hastalanınca devletin sigorta hizmetleri devreye girerek senin sağlığına kavuşman için hastane masraflarını karşılayacak. Dolayısıyla devletimiz zarara uğrayacak!
Yaşlı kadın arka arkaya konuşmasına devam eder. Bizim Türkün cevap verecek hali yoktur.
Kadın sözlerine devam eder;
Oysa araba yıkayan firmalar var. Git orada arabanı yıkattır. Onlarda gelir elde edip çocuklarını bakacaklar ve de devlete vergi verecekler.
Bütün bu sözlere bir diyeceği olmayan vatandaşımız su hortumunu toplar, arabanın temizliğine son verir ve yaşlı kadının düşüncelerine hak vererek araba yıkama işine son verir.
İşte bu yaşanan olay Avrupalının dilek ve şikâyet konusuna bakış açısını çok iyi bir şekilde anlatmaktadır.
Biz Türklerde; şikâyet etme hakkını kullanmak, birilerini arkadan gambazlamak demek olarak görülür. Dilekte bulunmak ise gururumuzu ayaklar altına almak demektir. Oysa bu düşünceler artık anlamını yitirmiştir. Yaşadığımız ortamın gelişmesi, isteklerimizin yerine gelmesi için korkmadan ve çekinmeden dileklerimizi, şikâyetlerimizi ilgili kişilere ve kurumlara yapmak mecburiyetindeyiz. Devletimizin sunduğu hakları kullanmamak, devletimize hainlik yapmakla eşdeğer görülmelidir. Lütfen bu uyarıya hepimiz uyarak kendimize yeni bir yaşam şekli seçelim.