DEMOKRATİK REJİMLERDE SİYASET

 

 

Bir zamanlar AP Genel Başkanı Başbakan ve Cumhurbaşkanlığı yapmış olan Sayın Süleyman Demirel'e göre siyaset toplumun aynasıdır ve aynı zamanda çözüm bulma sanatıdır.

Sayın Süleyman Demirel gibi düşünürsek tüm siyasilerin dürüst, milliyetçi ve güvenilir kimseler olması gerekir ama 82 yıllık hayatımda 50 yılı aktif siyasetle geçen şahsımın kanaatine göre her siyasinin böyle olmadığını gördüm.

1.GRUP

Sayın Süleyman Demirel'in tasvip ettiği gibi şahsi işleri olup da siyaseti milleti ve memleketi için yapanlar.

Bu temiz siyaset yapan kimseler toplumun duygu ve düşüncelerine tercüman olurlar, dertleriyle dertleşirler, olayların çözümünde samimi bir davranış içinde olurlar.

Türkiye'mizin toplum hayatını tetkik ederseniz çok değişik bir mozaik arz ettiğini görürsünüz. Onun için siyasiler toplumun hissiyatını, örf ve adetlerini, dini inançlarını ve ideolojilerini ve aynı zamanda etnik yapılarını çok iyi bilmeleri gerekir.

Söke'mizde dahi toplumun etnik kökeni ve ideolojik inançlarına göre değerlendiren ve o grupları saf dışı tutmak isteyen siyasileri görüyor ve üzülüyorum.

Esasında Türk Milleti bir bütündür. Atatürk ve arkadaşlarının emaneti olan bu vatan üzerinde yaşayan toplumda Sünni-Alevi, Kürt ve Türk, Laz ve Giritli diye ayırım yapmak çok yanlıştır. Bir kısım siyasiler kendilerine destek olurlar düşüncesiyle ayırım yolundan bir rant kazanacaklarını zannederler. Bu inanış da yanlıştır zira seçmen sandık başında vicdanıyla baş başadır.

Yine siyasiler topluma yön verirken ve toplumun vizyonuna katkıda bulunurken toplumsal değerleri gözetmek ve bu değerlere saygı duymak durumunda olmalıdırlar. Toplumun geleneklerini, örf ve adetlerini, kültür seviyesini, dini değerlerini küçümseyen siyasetçi o toplumu temsil etmekten acizdir.

Yine Söke'mizin toplum mozaiğine bakarsanız değişik çok kimseler görürsünüz. Bu etnik kökene sahip halk tabakalarının bir kısmını toplum dışı şüpheli şahıslar olarak görürseniz toplumdaki birlik ve beraberliği sağlamanız icap ederken karamsar bir grup yaratırsınız. Bu nedenle siyasiler halk psikolojisini ve onların bu olayları değerlendirme seviyelerini iyi bilmeleri gerekir.

Ayrıca siyasiler zemin ve zamana uyma yapısında olmaları gerekir. Bu önemli hususu izah etmek için başımdan geçen bir olayı bahsetmek isterim.

1964 AP Genel Kurulu’na giderken Ege Bölgesi olarak İzmir'de toplandık ve genel başkan adayı olarak emekli Genel Kurmay Başkanı Tekin Arıburun Paşa üzerinde grup kararı almıştık. Zira bu genel kurul çok önemliydi. Seçilecek olan genel başkan milletvekili seçimlerinde Başbakan olacaktı. Aday olarak 3 şahsın isminden bahsediliyordu.

1- Tekin Arıburun Paşa

2- AP’nin en kuvvetli adamı Sadettin Bilgiç

3- Eski AP’lilerin tuttuğu ve lanse ettiği Süleyman Demirel

Ankara'nın 5 büyük otelinde kulis çalışmaları bu minval üzerinde giderken genel kuruldan 2 gün evvel ihtilalın devlet başkanı olan Cemal Gürsel Paşa başta Sadettin Bilgiç olmak üzere AP’de söz sahibi 2 milletvekilini gece saat 21.00 de Çankaya köşküne çağırıyor ve kendileriyle 1 saate yakın konuştuktan sonra Cemal Paşa Sadettin Bilgiç'i koyu partici olması, Tekin Arıburun Paşanın da asker olması nedeniyle genel başkan seçildikleri zaman demokrasinin tehlikeye gireceğini ve yeniden darbe teşebbüsünü tetikleyeceğini ima ederek Süleyman Demirel'i lanse ediyor.

Çankaya Köşkü’ne çıkan bu 3 kişilik kuryenin bu izahları seçim havasını bir anda değiştiriyor. Bu durum karşısında kararsızlık içinde olan delegeler nasıl hareket edeceklerini kati olarak karar veremiyorlar. Genel kuruldan 2 gün evvel Söke delegesi olan Av. Hüsnü Yurtçu'nun Fatih Medrese Yurdu’ndan arkadaşı olan TBMM Başkanı Sayın Ferruh Bozbeyli'yi otelimize davet ediyoruz.

- Faruk Bozbeyli gece saat 23.00’da otelimize geliyor. Kendisinin bu son durum hakkında fikrini almak istedik. 1 saatten fazla süren konuşmanın sonunda;

- Arkadaşlar sakın benim tesirim altında kalmayın ben genel kurulda bir vefa duygusu nedeniyle oyumu Sadettin Bilgiç'e vereceğim zira Sadettin Bey partimiz taşlanıp içerde bulunan bütün eşyalarımız parçalandıktan sonra iktidar partisinin milletvekillerinin büyük bir kısmı, Süleyman Demirel de dahil olmak üzere partiden istifa ettiler. Sadettin Bilgiç istifa etmeyen 40 milletvekilini TBMM de toplayarak;

- “Biz 40 kişi dahi olsak yine bir güç olduğumuzu gösterelim ve AP’ni yok olmaktan kurtaralım” diyerek onlara moral veriyor.

İşte Sayın Ferruh Bozbeyli bizimle beraber oyunu Sadettin Bilgiç'e veriyor.

İLGİNÇ BİR VEFASIZLIK ÖRNEĞİ

Genel kurulda %85 oy fazlasıyla Süleyman Demirel genel başkan oluyor.

Onikiler Apartmanı’nın 2. katı tamamen Süleyman Bey'in müteahitlik bürosu olduğu için 1200 delegenin hepsi tebrik kutlamaları ile dolup taşıyor. 1 gün sonra 1200 delege ve bazı protokol erkanı Anadolu Kulübü’nün bütün salonlarında yemeğe davet ediliyor. O kadar kalabalık bir yemeğe Sayın Sadettin Bilgiç 23.00 sıralarında geliyor. Salonların hepsini ziyaret ederken hiçbir kimse çağırıp yer göstermiyor ve AP’ni iktidar yapan koca reis hüzünlü bir halde merdivenlerden inip Anadolu Kulübü’nü terk ediyor.

İşte siyasi hayatın acı ve tatlı günlerini katlanarak bir ömür tüketen dostunuz olarak belirtmek isterim ki, siyaseti sırf menfaati için yapan ve icap ettiği anlarda bukalemun gibi kabuk değiştiren siyasilerden nefret ettim. İşte siyasette daha fazla ileriye gitmeyi istemeyişimin sebebi bu olsa gerek. Gerek siyasi hayatta ve gerekse ticari hayatta çok değişik karakterlerde insanlar gördüğüm için Türk Milleti’nin istikbal beklediği gençlerimize bazı önerilerim olacaktır.

1- Devlet ve millet idaresini layık olmayan kişilere bırakmamak için siyasete atılmanız gerekir.

2- Cesur ve dürüst olun. Siyaseti milletin kalkınması için yapın.

3- Büyük bir azim ve irade sahibi olun.

4- Siyasi hayatınızda insanları sevin. Her halükarda samimi ve müşfik olmaya gayret edin.

5- Siyaset için şahsi işlerinizi ihmal etmeyin ve siyaseti bir meslek olarak görmeyin.

6- Siyasi hayatta hangi görevde olursanız olun boğazınızdan haram lokma geçmesse hiçbir kanun ve uygulamalardan korkmayın.

Ben 27 Mayıs kanlı ihtilalını görmeme rağmen o günlerde hem Demokrat Parti Başkanı ve Belediye Başkanı olarak görevli olduğum için 7 defa münferit teftiş ve son olarak 11 divan-ı muhasebe hakimlerinin teftişine maruz kalmama rağmen 3 kabahatimden başka bir suçumu görmediler ve muhasebe kayıtlarımızdan dolayı tebrik ve taltif ettiler.


TEFTİŞTE BULUNAN KABAHATLERİM

1- Didim sahil plaj şehrini kurarken Garnizondan aldığım ve 3 ay boyunca çapa ve küreklerle çalışan askerlere Kurban Bayramı’nda 2 koyun alıp göndermem.

2- Bağırsak dolaşması olan bir çocuğu gece saat 02.00 da zabıta amirim Aziz Bey'le Belediye vasıtasını kullanarak İzmir Devlet Hastanesi’ne göndermiş olmam ve bir depo benzinin şahsıma zimmet yazılması.

3- Kuşadası Liman inşaatı için Söke'mize gelen üç Bakana Belediye Meclis Salonu’nda yemek vermem.

Fevkalade hallerde suç sayılan bu gibi olayların zamanımızda olmayacağına ve gerçek demokrasinin yerleştiğine inanıyorum. Bu nedenle siyasete atılan tüm gençlerimize en samimi duygularla başarılar dilerim.