DEMEK HUKUK HERKESE LAZIM (MIŞ!...)

FARUK HAKSAL

 

Gün geldi, bu önemli özdeyiş günümüzün gündemine bağdaş kurup, oturdu.

Hukuk Devleti ilkesinin değeri, hiçbir dönemde bu ölçüde anlaşılmamıştır.

Hukuk sözcüğünü kullanıyoruz özellikle, “kanun”dan söz etmiyoruz.

Çünkü bu iki kavram bazen uyum içinde birbirlerini üretir ve destekler; ama bazen de tam tersine, Hukuk Devleti, Devlet erkini ellerinde tutan güçler tarafından çıkartılan yasalarla çürütülür, kirletilir ve yok edilir…

Sabahın bir saatinde kapıyı çalan polis, bu gücün hukuk kılıfına bürünmüş suretidir; dipçiğidir, iradesidir.

Eğer bir ülkede Hukuk Devleti gerçekten kök salmışsa vatandaş, sabahın erken saatlerinde kapısını tıklatanın; örneğin, sütçü olabileceğini düşünür; dipçiği elinde tutan değil…

Ama eğer hukuk, devlet erkini eline geçiren güçlerin kendilerini koruma aracı ve yapıp/ettiklerinin paravanası haline getirilmişse, o ülkede sadece yasalar geçerlidir; adalet değil.

Bir de kendi kişisel hedeflerine ulaşmak için adalet mekanizmasını kullanmaya çalışanlar ve yasaların kapı aralıklarından süzülerek kurguladıkları tertip senaryolarını hayata geçiren “tehlikeli” kişiler vardır.

Niçin tehlikelidir bu kişiler?

Çünkü, hırslarını kontrol etme yeteneğinden yoksundurlar ve kişisel çıkarlarının peşinde koşma yönünde her şeyi göze alabilecek, hukuksuzluğun dibine doğru şuursuzca sorti yapabilecek eğilimdedirler.

Sağları/solları belli değildir.

Sağda mıdırlar/ solda mıdırlar tümü ile belirsizdir.

Sağ ayaklarının üzerinde susta dururlar ama, sol yumruklarını havaya kaldırırlar.

Çıkarları neyi gerektiriyorsa, zaman/mekân önemli değildir.

Hukuk/gelenek, uygarlık/aydın düşünce/ahlak umurlarında değildir.

Girilen yolun çıkmaz olduğu, nehrin kaynağına doğru –asla- yüzülemeyeceği gibi nesnel koşullar ve objektif gerçekler ilgi alanlarının dışındaki alelade garabetlerdir.

Bozuk paradan da kötü harcarlar yanlarındaki insanları. Karşılarındakilere neler yapabileceklerini varın siz düşünün…

Ve bizler, hepimiz, toplumumuzun tüm bireyleri bu kişilerle birlikte yaşamak gibi talihsiz bir demokratik zaruretle karşı karşıyayız.

Evet, bu zaruret demokrasinin bir gereğidir.

Çünkü demokratik hukuk devleti, bu kişilerin ancak suç işledikleri ispatlandığı zaman ve ancak bu koşullarda toplumdan uzaklaştırılmasını gerektirir.

Dolayısıyla, bizler, toplum içinde suç işledikleri [her nedense henüz] ispatlanamamış olan bu gibi kişilerle birlikte yaşama kültürünü öğrenmek ve geliştirmek zorundayız.

Demokrasi yönetimi, sadece yönetenlerin, toplumu yönetme biçimi değildir.

Hatta tam tersine, yönetilenlerin, kendilerini yöneten güçleri denetleme, yönetim sürecine fiilen katılma yönündeki duruş, refleks ve tepkilerini ortaya koydukları ve süreç içinde bu yeteneklerini geliştirdikleri bir laboratuar ortamıdır.

Eğer birey [yanı yurttaş] demokratik işleyişin merkezinde yer almıyorsa, o ülkede demokrasinin, yönetenler tarafından tek taraflı istismar edilerek diktatörlüğe doğru yönlenmesi içten bile değildir.