DELİLLERİN KARARTILMASININ ÜLKEYİ SÜRÜKLEDİĞİ YOL

FARUK HAKSAL

Bir suçun işlendiğini ileri sürebilmeniz için elinizde o suçun işlendiğini kanıtlayan deliller olması gerekir.

Deliller önemlidir.

Çünkü deliller yoksa, suçta yoktur.

Dolayısıyla suçlu da yoktur…

İşte bu nedenle kanun, delillerin yok edilmesini ayrı bir suç saymış ve cezalandırmıştır…

Bu yok etme eylemine hukuk dilinde “delillerin karartılması” deniyor.

Bir sanığın tutuklu olarak yargılanmasının en temel nedenlerinden birisi ise, onun muhakeme safahatı içinde serbest kaldığında delilleri karartılabileceği ihtimalinden ibaret…

Adamı içeri alalım ki, suç delillerini yok etme eylemlerine girişemesin…

Adalet yerini bulsun.

Suçu işlemiş ise, hüküm yesin.

Suçsuz ise, beraat etsin evine gitsin…

Delil, ceza muhakematının özüdür, esasıdır ve en kıymetli öğesidir.

Çünkü bir sanığın işlediği var sayılan suçun delilleri ortaya konabilirse, o kişinin o suçu işlediği ispat edilebilir…

Eğer yeterli delil yoksa ceza mahkemesi o kişi için beraat kararı verecektir, vermek zorundadır…

Bu durumda o kişi, üzerine atılı suçu işlememiş sayılacaktır, aklanmış olacaktır.

Örneğin, bir cinayet yargılamasında sanığın,

- Evet, ben bu suçu işledim, o adamı öldürdüm demesi yetmez…

Suçunu açıkça itiraf eden kişinin o suçu işlediğini ayrıca ispat etmesi gerekir.

Yani, mahkemeyi ikna edecek yeterli delillerin mahkemeye sunulması ve işlenmiş olduğu ileri sürülen cinayetin, gerçekten o kişi tarafından işlemiş olduğunun ispat edilmesi gerekir.

Aksi halde hâkim, önüne konan bu açık itirafa rağmen, “beraat” kararı vermek zorundadır…

İşte suçun delilleri bu ölçüde önemlidir.

Ve bir kişiye ceza verilebilmesi için gerekli olan, zorunlu bulunan en önemli öğedir…

Kitap olarak bastırılıp piyasa sürülmeden toplanan bilgisayar kayıtları da işte bu nitelikteki bir delildir.

Ve [basından öğrendiğimiz kadarı ile] bu nitelikteki bir delil, bizzat ilgili adli makamların kararı ile bilgisayarlardan silinmiş, yani yok edilmiştir.

Hukuk alanındaki teknik deyimi ile ise, karartılmıştır!..

Ancak bu olayı özgün ve önemli kılan asıl öğe, delillerin bizzat adli makamlar tarafından karartılmış olmasıdır.

Oysa adli makamların temel görevi, delilleri toplamak ve onları değerlendirerek adaleti tesis etmektir…

Ergenekon davasını başlatan temel delil olan Ümraniye bombaları da benzer bir uygulama ile patlatılmış, yani yok edilmişti…

Askeri makamların üzerlerinde bilirkişi incelemesi yapmak üzere söz konusu delilleri talep etmeleri ise, böylece adli yazışmaların arasında eriyip gitmişti…

Delillerin bizzat adli makamlar tarafından karartılması bir ülkedeki hukuki uygulamanın nasıl işlediğini gösteren son derece ciddi bir göstergedir.

Bir adli soruşturmanın konusunu teşkil eden bir kitap müsvettesi, bilgisayarlardan silinerek yok ediliyor, ama aynı zamanda da yapılan suçlamanın temelini oluşturuyorsa, o müsvetteleri yok etmenin amacı ne olabilir?..

Bu durumda suçlanan kişiler kendilerini nasıl savunacaklardır?

Suç delilinin ortadan kaldırıldığı bir ortamda, sanıklar ne ile suçlanabileceklerdir?

Bu soruları gerçek bir üzüntü ile kaleme almakta olan bir hukukçu olarak düşünüyorum ve bu koşullarda önümde iki seçenek olduğu kanısına varıyorum:

1.- Hukuk diplomamı yakmak!.. Ve hukuk adına öğrendiğim her bir ilkeyi, müesseseyi, unsuru, değeri ve hükmü bir daha hatırlamamak zihnimden silmek üzere  rafa kaldırıp, unutmak…

2.- Mesleğe başlarken ettiğim yemine sadık kalarak, bu ülkede gerçek bir hukuk devletinin yeniden inşası için sorumlu bir yurttaş olarak elimi taşın altına koymak ve bu uğurda mücadeleye girişmek…

Nasıl bir mücadele mi?

Örgütlü, bilinçli, aktif ve özverili demokratik bir mücadele…

Evet, neresinden bakarsanız bakınız, varacağınız kavşak aynıdır:

- Örgütlü, bilinçli, aktif ve özverili demokratik bir mücadele!..