Yeri geldikçe, her defasında, yazılarımızın arasında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Türkiye Cumhuriyetinin tek güvencesi olduğunu yazmış, hatta Nereye Gidiyoruz diye de başlık atmıştık.
Ergenekonun son operasyonu, üniversite rektörlerini, öğretim üyelerini, bazı sivil toplum örgütü başkan ve üyelerini vurunca, işte bu sonsuz güvencemiz olan TSKnın en tepesindeki komutan, bir açıklama yaparak, milletin ilgisini unutulan yerlere çekmiştir.
Büyük kurtarıcı Atatürkün konuşmalarına da yer vererek yaptığı açıklamalarda, yine devletin tek güvencesi olduğunu tekrarlamış, işaret ettiği noktalara dikkat edilmesi gerektiğini de hazırlamış olduğu yazılı metinin içine serpiştirmişti.
Televizyon kanallarından izlediğimiz kadarı ile, son göz altına alınan rektörlerin Cumhurbaşkanı tarafından veto edilenler olduğu açıklandı. Ancak, bizlerinde tesvip edemediğimiz diğer operasyon üyelerinin yaşlarını, başlarını almış sivil toplum örgütlerinin yöneticileri olmaları ve 36 bin üniversite öğrencisine burs vermeleridir.
Bu da, Türkiyede bir ikilemin yaşandığını açıklamaktadır bizlere
Daha dün, seçimler zamanında belirli vakıfların denetiminde eğitim veren okulların salonlarındaki faaliyetlere katılan yöneticiler, ballandıra ballandıra ne kadar öğrenciye burs ve okuma fırsatı verdiklerini açıklarken, hiç bir karşılık beklemeden aynı faaliyeti gösteren bir başka örgütleri suçlayabiliyor.
Bu nasıl adalettir bilinmiyor.,
Ama bilinen o dur ki, Allahın adaleti bütün insanlara eşittir.
Gözaltına alınanların özellikle Atatürkçü, Laik, Cumhuriyetçi, eğitimci, okumuş, profesör olmuş, belirli kuruluşların başında bulunan ve kurdukları vakıf benzeri kuruluşlarla yalnızca eğitim ve öğretime destek sağlamaları görülmektedir.
İşte, sayın Genelkurmay Başkanımız da bir bakıma bunu vurgulamak istedi.
Cemaat kuruluşu olan vakıfları işaret etti.
Sayın Başbuğ, televizyondan izlediğim konuşmasında önemle vurguladığı konuyu aynen şöyle açıkladı. Bazı cemaatler ilk önce ekonomik güç olurlar. Sonra da yaşam tarzlarında değişimler istiyorlar. Din ekseni olan bazı tarikatlar kendilerini güçlü hale geldiğini sanmaktadırlar. Ama bu yanılgıdır. Bunlar, destekçileriyle TSKyı yıpratmak istiyorlar.
Başbuğun işaret ettiği cemaat belli.
Sonra, kafalardaki soru işareti de şu.
Sayın Başbakan, seçimler öncesinde, Nisan ayında gelişecek olayları işaret ederek beklenmesini istemişti bir bakıma.
Bekledik. Seçim bitti. Nisan Ayı geldi. Obama gelip gitti. Operasyonlar başladı. Neden acaba? Yoksa bu gelişmeler bir tesadüf müydü.?
Bir başka yerden baktığımızda, sayın Başbuğun masasında, sağında solunda oturanlar idi.
Genelkurmay Başkanı başbuğun yanında Eski Genelkurmay Başkanlarının bulunması, TSKlerinin her zaman olduğu gibi birlik ve beraberlik içinde olduklarını ve Türkiye Cumhuriyetinin ve Atatürk İlke ve İnkılaplarının yılmaz bekçileri olduklarını açıklaması idi bence.
Genelkurmay Başkanı Başbuğ, konuşmasında demokrasinin, laikliğin, sosyal ve hukuk devletinin tek savunucusunun TSK olduğunu vurgulaması idi.
Dolayısı ile, Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevinin yalnızca savaş yapmak veya terörle mücadele etmek olmadığını, düzeni değiştirmek isteyen ister sivil toplum örgütü olsun, ister cemaat olsun, hepsiyle mücadele etmek olduğunun üzerini koyu çizgilerle çizerek söylemesi çok manidardı.
Sakin değildi ordunun başı.
Belli ki, bir takım kişilerin icraatlarına, tutumlarına ve yönetim biçimlerine içerlemişti.
Başbuğun bu tarihi konuşmasında en önemli vurgusu da, Atatürkün konuşmalarından örnekler vererek, Türkiyeyi kuran Türk halkıdır. Türk sözcüğü ise bu halkın ortak ismidir demesi oldu.
Etnik çatışma çıkarmak isteyenlere de Bu ülkede hiçbir zaman etnik çatışma olmamıştır, TSK oldukça da, buna izin vermeyecektir.TSK bunun garantisidir. gibi ihtari sözleri söylemiştir.
Dalgalanıyoruz. Durmadan dalgalanıyoruz. Deniz durmadan köpürüyor. Bizleri nereye götüreceği belli değil.
Gelecekten korkuyoruz.
Çocuklarımızı akşamları kapılarda bekliyoruz.
Sabaha nasıl bir sesle kalacağız tereddüdü içinde uyuyamıyoruz.
İşsizlik çoğaldıkça memleketin çöküşünü görmek istemiyoruz.
Bugünü kurtarmak amacıyla çalışma yapan, yazılar yazan, açıklamalar yapan aydınları gördükçe, dalgalanıyoruz, dalgalanıyoruz.